Yargıtay’ın yeni binasının açılış töreninde “kılıçlı imam” dua etti, yanında da Cumhurbaşkanı ve Yargıtay Başkanı vardı.
Tabii kalplerini açıp bakamayacağımız için bilemeyiz ama fotoğraftaki görüntüye göre onlar da sanki dua ediyor gibiydiler.
İlk bakışta sıradan bir fotoğraf gibi görünüyor.
Bir cami avlusundaki bir tabutun başında görsek, Yargıtay Başkanı’nın cübbesi dışında yadırgamayacağımız bir manzara olurdu.
Şimdi yadırgamamız ve sorgulamamız gerekiyor, çünkü bu ülkenin Anayasa’sına göre vatandaşların tabi olduğu hukuk, dini hukuk değil.
Adaleti dağıtmakla görevli olanlar bir dini inanca elbette sahip olabilirler ancak bunu sergilemekten, insanların gözlerinin içine sokmaktan kaçınmaları da gerekir.
Çünkü uygulanmasına aracı oldukları hukuk, laik bir hukuktur ve her türlü inançtan vatandaş için aynı sonucu doğurmalıdır.
Yargıtay Başkanı, Cumhurbaşkanı ve Diyanet İşleri Başkanı’nın arkasına geçip, dua etmeye başlayınca tablo değişiyor.
Unutmamalıyız ki yarın o Yargıtay’da, tamamen dini gerekçelerle işlenmiş bir suçun davası da görülebilir.
Ve İslamın değişik yorumları, buna cevaz da veriyor.
“Hayır böyle değil” diyemiyoruz çünkü dünyanın dört bir yanında bizim laik hukukumuzun suç kabul edeceği birçok eylem, dinin gereği olarak öne sürülebiliyor; o görüşlerin takipçileri arasında Türkiye’de yaşayanlar da var.
Öte yandan son yıllarda, mahkeme kararlarına, savcılık iddianamelerine hâkim olan İslami bir ton da var.
En son örneğini eşcinsellik ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı’nın, AYM’de yaptığı savunmada gördük.
Mahkeme kararlarına ve savcı iddianamelerine yansıyan dini gerekçeler, Anayasa’nın laiklik ilkesinin, bizzat adalet mekanizmasının içinde ezilip, un ufak edilmeye başlandığını gösteriyor.
Daha önce de dikkatinizi çekmiştim: Erdoğan rejiminde, Diyanet İşleri Başkanlığı, giderek daha çok görünür bir kurum oldu.
Devlet protokolündeki yerinin yükselmesi de bunun bir başka göstergesi.
Diyanet İşleri, sanki klerikal bir otoriteye sahipmiş gibi öne çıkarılıyor.
Yargıtay binasının açılışında bile dua eden devlet ricali görüntüsünün verilmesinin siyasi boyutu da var elbette.
Rejim, siyasi ve ekonomik olarak sıkıştıkça, dine daha çok sarılıyor.
Cumhurbaşkanı’nın Cuma namazı çıkışlarında basın toplantısı görüntüsü altında cami avlusunu siyasi miting alanına çevirmesi de bunun bir parçası.
Bütün İslam coğrafyasına özgü bir durum, Türkiye’de de Erdoğan rejimi eliyle resmileştiriliyor.
İslam, yönetici elitin elinde, bütün yönetsel beceriksizlikleri ve kamu kaynaklarının yağmalanmasını örten bir şal haline getiriliyor.
Mütedeyyin Müslümanlar, bu durumu gerçekten göremiyor olabilirler mi?
* * *
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cuma günleri, cami avlusunda basın toplantısı görüntüsü altında siyasi miting yapıyor ve gazetecilerin ellerine verdirdiği soruları yanıtlıyor.
Ben de mübarek Cuma yüzü suyu hürmetine sorularımı buradan yazıyorum, belki yanıt verir diye.
Sayın Erdoğan. Sorularım hemen aşağıda.
1 – Man Adasında 1 Sterlin’e kurulan bir şirket, nasıl bir ticari başarı elde etti ki bir iş adamına 15 milyon dolara satılabildi?
2 – Marinasına çökülen iş adamı, Man Adasındaki bu şirkete sattığı gemiyi, kredi borcunu üstlenerek kiraladı. Yani gemi şirkete bedavaya gitti. Neden acaba?
Adamın ticaret bilmemesinden yararlanmak helal midir?
Diyanet İşleri ne diyor bu işe? Hanefi Mezhebinin görüşü nedir, Şafiler ne der, Şia’da yeri var mıdır?
3 – Bir öğretmen ve bir devlet memurunun çocukları, babalarının siyasette yükselişine paralel olarak deniz ticaret filosu sahibi olabiliyorlarsa bu dehanın ateşini fitilleyen nedir?
4 – Olmayan bir MASAK raporunu gerekçe göstererek bir savcı ve bir hâkim, kara para aklayıcısı Sezgin Baran Korkmaz’ın mal varlığı üzerine konulan tedbiri kaldırdı.
Bu karar da SBK’ya 150 milyon dolarlık mal varlığını kaçırma olanağı sağladı.
Savcı ve hâkim olmayan bir MASAK raporunu, var gibi gösterirken hangi müşevvikin tesiri altındaydılar?
HSK bu işe ne diyor? Aylardır bu konuşuluyor, HSK’da hâkimlik onuruna sahip bir tek kişi çıkıp “bunu soruşturalım” demiyor mu?
5 – İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, örgütlü suç hükümlüsü Sedat Peker’in, bazı politikacıları maaşa bağladığını açıkladı. Bu bilgiyi TBMM Başkanı ve Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ile de paylaştı.
Savcı bu bilginin turşusunu mu kurmaya çalışıyor?
6 – İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, yurt dışına kaçmasından bir gün önce Sezgin Baran Korkmaz ile bakanlıkta ne konuştu?
Bu buluşmada iki polis müdürünün ne işi vardı?
Korkmaz’ın bu buluşmadan sonra sırra kadem basması tesadüf mü?
7 – Sezgin Baran Korkmaz’dan, İçişleri Bakanı ile arasını yapmak için 10 Milyon Euro isteyen, kendisine gazeteci süsü vermiş şahıs ile ilgili nasıl bir işlem yapıldı?
10 Milyon Euro’yu aralarında paylaşacak çetenin kimlerden oluştuğunu savcılar merak etmiyor mu?
HSK, dünyanın en meraksız savcılarını nereden bulup, bir araya getirebiliyor?
8 – Süleyman Soylu, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinde yapılan milyarlarca liralık yolsuzluk dosyalarını belediyelerden aldı ve odasında bir dolaba kilitledi.
Soylu, bu hırsızların hamiliği görevini neden üstleniyor?
Hırsızlarla ortak mı yoksa emir yüksek yerden geldiği için mi dosyaları sumen altında tutuyor?
10 – Orman Bakanı’nın 23 milyon dolara 3 yangın söndürme uçağı kiraladığı şirket, hayatında ilk kez bu işe girdi. Bu şirketi kim, nereden buldu?