Başlıktaki soruyu yanlış kurduğumu düşünüyor olabilirsiniz. Endişe etmeyin, bende de sizde de bir sorun yok.
Normal bir demokraside muhalefet, birleşerek ya da tek tek, iktidara gelmek ister.
Bunun yolu iktidar partisini seçimde yenmektir.
Ama kabul edelim ki normal bir ülkede yaşamıyoruz.
En başta da iktidarımız anormal.
Aklı başında ve dünyada olup bitenleri izleyen, bundan dersler çıkaran, bilime önem veren bir iktidarın yapmaması gereken ne varsa Erdoğan rejimi bunların hepsini bir arada yaptı, yapmaya devam edeceğini de çekinmeden söylüyor.
Ekonomiden tutun dış politikaya, göçmen politikasına, ülkenin belli bir bölümünü yönetmekten adeta vazgeçmeye kadar seçimi kaybetme sonucunu yaratabilecek bir dizi hata.
Muhalefetin yararlanabileceği mükemmel bir ortam yani.
Muhalefet de iktidarın bu tutumuna bakıp, seçimi çantada keklik olarak görme eğiliminde.
Onlar da hata üzerine hata yapıyorlar, çantada keklik olduğunu düşündükleri bir seçimi kaybetmeye son derece yakınlar.
Onun için başlıktaki sorunun yanıtı aslında basit: Bugün ne yapıyorlarsa, seçime kadar geçecek süre içinde de aynılarını yapmaya devam etmeliler!
Bayram tatilinde yazmadığım dönemde DW Türkçe'de Eray Görgülü'nün şu haberini okudum:
"Altılı masa saha çalışmalarına hız vermeye hazırlanıyor. CHP, DEVA ve Demokrat Parti mitinglere başlarken İyi Parti il ziyaretlerini sıklaştıracak. Saadet ve Gelecek de liderleri de esnaf ve halk ziyaretleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla buluşmalar gerçekleştirmeyi planlıyor."
Altı partinin altı lideri, bu miting ve buluşmalarda ne söyleyecekler?
Kimin adına vatandaştan oy isteyecekler?
Hangi programı gerçekleştirmeyi vaat edecekler?
Bu soruların yanıtı yok.
Meral Akşener'in ne söyleyeceğini Pazar günü öğrendik: Başbakan olmak istiyormuş.
Cumhurbaşkanı ve TBMM seçiminde "ileride Başbakan olacağım, oyunuzu bugün bana verin" ilginç bir propaganda yöntemi olmalı.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun 21 Mayıs'ta Bursa'da düzenleyeceği "Milletin Sesi" mitinginde de neler söyleyebileceğini biliyoruz.
O Başbakan olmak istemiyor, belki Cumhurbaşkanı olmak istiyor ama onu da açıklayamıyor.
Herkesle barışmak istiyor ama öyle görünüyor ki bunun için partisinde ikna etmesi gereken çok insan var.
CHP'nin Ankara ve İstanbul'da iki belediye başkanı var, Cumhurbaşkanı adayı olabilecekleri söyleniyor ama bu adaylığı hangi donanımlarıyla hak ediyorlar, onu da bilmiyoruz.
Temel Karamollaoğlu'nun, Ali Babacan'ın, Ahmet Davutoğlu'nun, Gültekin Uysal'ın da kendi ajandaları var.
Demokrat Parti mitinglerinde ekonomiyi gündeme getirecek, "kaybedecek bir saniyemiz yok" mesajı verecekmiş.
Saadet lideri ise "geçim ittifakı seninle olur" adını verdiği bir kampanyayı yürütecek.
Davutoğlu, bu son yazı iyi kullanmak için il il gezecekmiş, kendisinin ne kadar mükemmel olduğunu anlatacağını geçmiş gezilerinden biliyoruz.
DEVA Partisi lideri ekonomiyi geçmişte en iyi kendisinin yönettiğinden hareketle konuşmalar yapacak, ekonomik kurtuluş reçetelerini de verecekmiş.
Gördüğünüz gibi hepsinin kendi gündemi var.
Seçim yaklaşırken de seçmene şöyle diyecekler her halde:
Bu anlattıklarımızı can kulağıyla dinlediniz, şimdi hepsini hayalinizde bir araya getirin ve oyunuzu bizim ittifaka verin!
O vakte kadar bir aday da belirlemiş olacakları için şunu da ekleyecekler sözlerine:
Bizim bu vaatlerimizi en iyi yerine getirecek arkadaşımız işte bu bey / hanımdır, Cumhurbaşkanı seçiminde de oyunuzu ona verin!
Altı şarkıcılı bir koro bile değiller, her kafadan bir ses çıkıyor ve milletin bunları tek sesmiş gibi algılaması bekleniyor.
Başkanlık sistemini değiştireceğiz gibi bir vizyonları var ama bunu bu seçimde yapabileceklerine zaten kendileri bile inanmıyor, o sayıda milletvekili çıkaramayacaklarını bugünden biliyorlar.
Sistemi beğenelim beğenmeyelim, önümüzdeki seçimde bir Cumhurbaşkanı seçeceğiz ve o seçeceğimiz insan, muazzam yetkilerle icranın başı olacak.
O insan, altı parti liderinin yazıp eline vereceği ve belli aralarla uyulup uyulmadığını denetleyeceği bir "memur" görüntüsü verir ise yandı gülüm keten helva.
Onun için bulunacak adayın "vaatleri yerine getirebilir, güçlü bir aday profili" çizmesi lazım.
Ancak bunun için altı parti liderinin kendi egolarını yenebilmiş olmaları gerekiyor ki bu, bugünkü bilgilerimizle mümkün görünmüyor.
AKP – MHP koalisyonunun elinde dev bir propaganda aygıtı var: Onlarca televizyon, gazete, binlerce trol ve muazzam bir para gücü. Buna bir de mevcut Cumhurbaşkanı'nın zevkle kullanacağı devlet bütçesini ekleyin.
Ve cılız bir propaganda olanağına sahip altılı masa, altı ayrı ses vererek yola çıkıyor.
Böyle bir propaganda yönteminin başarılı olabildiği daha görülmüş bir şey değil.
Mesajınız açık ve net olmalı, herkes aynı mesajı vermeli ki arada farklı seslerin parazit yapması engellenebilsin.
Bu mesajı gerçekleştirebileceği duygusunu verecek güçlü bir tek aday olmalı ki vatandaş "bir de bunu deneyelim bakalım" diyebilsin.
Altı parti, ayrı ayrı kendisinin neler yapabileceğini anlatırsa, bunun toplam bir etki yaratmasını beklememelisiniz.
Seçmenin gündeminde parlamenter sistem filan yok.
Seçmenin gündeminde ekonomik sorunlar, gelir dağılımının bozulması, göçmen sorununun çözülmeden ortada öylece bırakılmış olması, Kürt sorunu gibi çok temel sorunlar var ve bunlar üzerinde boş laflar söylenerek geçiştirilebilecek konular değil.
Altılı ittifak, Cumhurbaşkanı adayı olarak göstereceği şahsın genel başkanlığında tek bir partiymiş gibi davranmayı başaramaz ise bu seçimi kaybeder.
"Gamlı Baykuş" gibi görülmek istemem ama bugünkü muhalefet aklıyla harcanacak her ay, Recep Tayyip Erdoğan'ın bir beş yıl daha iktidarda kalabilmesi için kapıyı aralamak demektir.