Erdoğan Rejimi, halk desteğini kaybettikçe sertleşiyor.
"Büyük fotoğrafa" baktığımız zaman, rejimin kendi otokrat karakterini ört bas etme çabasına bile artık gerek duymadığını da açıkça görebilirsiniz.
Halk desteği biraz daha yukarılardayken en azından demokratmış gibi görünme çabası vardı, artık bu çaba içine bile girmiyorlar.
Otoriter rejimlerin temel özelliklerinden biri budur: Desteği azaldıkça sertliği artar, sertleştikçe toplumsal tabanının neden eridiğini anlamakta de yetersiz kalır.
Rejimin mahkemeleri ne AİHM kararı dinliyor ne de AYM kararı.
Anayasa Mahkemesi’nin, kendi kararına direnen mahkemelere karşı verdiği "hak ihlali" kararları, köy ihtiyar heyeti kararı kadar bile bir değer ifade etmiyor.
Osman Kavala, AİHM’nin verdiği ihlal kararına rağmen hala tutuklu yargılanıyor.
Normal bir hukuk düzeninde savcılık iddianamesi diye ortaya çıkarılması en azından ayıplanacak bir iddianameyle hızla mahkum edilecek ki Selahattin Demirtaş’a yaptıklarını Kavala’ya da yapabilsinler.
Acele bir karar verip Kavala’yı mahkûm edecekler ve böylece AİHM’nin "tutukluluk hak ihlalidir" kararını uygulamadan hukuki durumu değiştirebilsinler.
Amaçları, topluma Kavala üzerinden bir mesaj vermek.
Rejimin anti demokratik uygulamalarını protesto etmeye cesaret etmenin bir bedeli olacağını göstermek.
Geçen gün de RTÜK, yayın ilkelerine uymadıkları gerekçesiyle altı kanala idari para cezası verilmesini kararlaştırdı.
Fatih Portakal’a verilen cezanın gerekçesi, Libya’ya asker gönderme anlaşmasını eleştirmesi.
İşi buraya kadar vardırdılar yani.
Yürütmenin aldığı bir kararı eleştirmek, ceza konusu olabiliyor artık.
KRT, Halk TV, Tele 1, TV 5 ve Habertürk’e, Elazığ depremindeki yayınları nedeniyle ceza verildi.
RTÜK’e göre bu kanallarda yapılan yorumlar halkı bilgilendirmiyor, korku, panik ve endişe ve karamsarlık duyguları yaratıyormuş.
Bu durumda bizler de şikayetçi olmalıyız sanırım: Yandaş televizyonların yayınları kimseyi bilgilendirmediği gibi, gerçekleri tahrif ediyor. AKP Genel Başkanı’nın ayrımcı konuşmaları da halkın bir bölümünde "korku, endişe yaratıyor, karamsarlık duygularını körüklüyor"!
Hatta RTÜK üyeleriyle şöyle bir iddiaya da girebilirim:
Fox, KRT, Halk TV, Tele 1, TV 5 ve Habertürk yayınları nedeniyle "korku, panik ve endişeye kapılıp, karamsar bir ruh durumuna giren" gösterecekleri her kişi başına, ben AKP Genel Başkanı’nın konuşmasını dinleyip karamsar bir ruh durumuna giren, endişelenen iki kişi gösterebilirim!
Öte yandan bu işaretler, bir bakıma hayra alamet de sayılabilir.
Belki de bu ağır göstergelere bakıp sevinmeliyiz: Bu yöntemlerle kendisini kalıcı hale getirebilen bir otoriter rejim de daha görülmedi!
Eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’a yönelik "operasyon" da "büyük fotoğrafı" tamamlayan unsurlardan biri.
AKP Genel Başkanı, FETÖ’nün siyasi ayağının olmadığını, olanların da temizlendiğini söylüyor.
Şuna inanmamızı istiyor: Devlet içinde kendi amaçları için örümcek gibi yayılan bu suç örgütü, siyaset ile hiç ilgilenmemiş. İlgilendiği zaman da muhalefet partilerine öncelik vermiş.
Onun için İlker Başbuğ’un bir kanun değişikliğinin ardında kimin olduğunun araştırılmasını istemesi, deyim yerindeyse ayağa fırlamasına yol açtı.
Şimdi Başbuğ’u dava edecekler, emir kulu savcılar da davaları açacaklar.
İki – üç ay içinde Başbuğ’u "kripto FETÖ üyesi" diye açıklarlarsa, hiç şaşırmayın derim.
Oysa Başbuğ’un dikkat çektiği konu önemli.
Fethullahçı çetenin orduda önündeki engelleri temizleyip, darbeye kalkışacak güce ulaşmasını sağlayan bazı kanunlar var.
Bunlardan birini Başbuğ açıkladı. Geri kalan 5’ini de geçen gün T24’te yazdım. Okumadıysanız bu bağlantıdan yazıma ulaşabilirsiniz. (Erdoğan için: 5 Adımda Siyasi Ayak Bulma Rehberi. 6 Şubat 2020)
Yani öfkelenmeden önce derin bir nefes alıp bakacağı 6 kanun teklifi var.
Bu kanun değişiklikleri, TBMM’nin önüne ne şekilde geldi?
Genelkurmay hazırladı, Başbakanlık ve Milli Savunma Bakanlığı üzerinden hükümete mi önerdi?
Milli Savunma Bakanlığı hazırlayıp, hükümette tartışıp, TBMM’ye öyle mi geldi?
Bu değişiklikleri önerenlerin gerekçesi neydi? O gerekçeler ile gerçek hayatta yaşanan durum örtüşüyor muydu?
Yoksa, bazı AKP milletvekillerine vahiy mi geldi?
Bakacağınız şey budur.
AKP milletvekillerine vahiy geldiyse, bunu milletvekillerinin kulaklarına fısıldayanı bulun, o kişi "FETÖ’nün AKP imamı" çıkacaktır.
Ama niyetiniz gerçekleri öğrenmek, Fethullahçı çetenin politikadaki uzantılarını bulmak değilse, vurun Başbuğ’a.
Yandaş medyaya göre, Ekrem İmamoğlu, CNN Türk’teki programa, CHP’nin boykot kararına uyup çıkmayınca, "basın özgürlüğü" büyük yara aldı.
O kadar ki kendi programına istediği kişileri çağırma hakkı olmayan Ahmet Hakan bile "Muharrem İnce şimdi hangi kanala çıkacak" diye ağıt yaktı.
Damat Bakan’ın medyadan sorumlu biraderinin pabucu yakında dama doğru bir yolculuğa çıkacakmış gibi görünüyor.
Böyle yaratıcı çıkışlar yapmazsanız, medya siyasi komiserliğini kaptıracaksınız, benden uyarması.