CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “vizyon belgesini” açıklarken yaptığı konuşmada “milli duygulara” hitap etmeyi de ihmal etmedi: “Dünyanın gözünün içine bakın. Ve haykırın! Ey dünya! Türkiye senin ucuz iş gücü alanın olmayacak! Türkiye senin mülteci kampın olmayacak! Türkiye senin çöp depolama alanın olmayacak! Ben sana rakip olacağım! Sana rakip olmak için geliyoruz ey dünya, sana rakip olmak için! Bu ülke küllerinden yeniden doğacak. Türkiye bir yıldız gibi parlayacak! Yeni Türkiye hayalimiz için yola çıkıyoruz!”
Bu sözleri söylerken salonda oluşan tansiyonun bir benzerinin konuşmayı televizyondan canlı izleyenlerde de oluştuğunu rahatça söyleyebilirim.
Ve bunun en çok AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı sinirlendireceğini tahmin ediyorum.
Milli duyguları kaşıyan hamaset bu seçimin en önemli araçlarından biri olacak ve Kılıçdaroğlu, bugüne kadar bunu tek başına sahiplenen Erdoğan’a ortak çıkacağının işaretini veriyor.
Trump ile başlayıp dünyanın bütün otoriter popülist liderlerinin değişik doz ve tonda sahip çıktıkları bu “millici hamaset” aslına bakarsanız sağdan daha çok sol politikalar için zemin yaratabilirdi ancak sol partiler bunu bugüne kadar kullanmamakta ısrarlı oldular.
ABD ve Avrupa’nın dünyayı kendi isteklerine göre dizayn etmeyi hedefleyen politikalarına karşı, soldaki partilerin politika oluşturmaları daha etkili ve kolay olmalıydı.
Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı ve “70 kişiden oluşan siyaset üstü beyin takımı” bu partinin uzun süredir donmuş gibi görünen kamuoyu desteğinde bir yükselmeye yol açacak mı?
Bunun yanıtını bugünden verebilmek elbette mümkün değil.
Siyaset, “siyaset üstü takımlarla” yapılabilecek bir şey değildir.
“Siyaset üstü beyin takımının” yapacağı işin, seçmeni etkileyebilmesi, bunların politik mesajlar haline gelebilmesiyle mümkün olabilir.
O siyasi mesajlar ile “Altılı Masa'nın” oluşturacağı vizyon belgesi ve yol haritasının ne ölçüde çakışacağını da ya da ayrışacağını da şimdiden bilmiyoruz.
Ancak şunu söyleyebilirim ki eğer bu masa, bir seçim ittifakı olarak yola çıkacak ise her kafadan ayrı bir vizyonun seslendirilmesi mesajlarda karmaşadan başka bir şey yaratmaz.
Altılı Masa, bir seçim ittifakı olarak yola çıkmadan önce de altı genel başkanın ve partinin de kendilerine sormaları gereken bir şey var:
Partiler bu soruların yanıtlarını kendilerine dürüstçe verebilirlerse, yeni bir strateji ve “yıpranmamış” bir aday ile yola çıkıp, hedefe de ulaşabilirler.
Aksi takdirde işleri çok zor görünüyor.
Böyle öykülere sadece filmlerde, dizilerde rastlanabileceğini düşünenleri dehşet içinde bırakacak haberi dün Timur Soykan, BirGün gazetesinde yazdı.
İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel, kızı H.K.G’yi 6 yaşındayken, 29 yaşında bir tarikat üyesiyle imam nikahıyla evlendirmiş.
Çocukluğu boyunca kendisine tecavüz edilen H.K.G. ifadesinde cinsel istismarın kendisine “oyun gibi” gösterildiğini anlatıyor.
H.K.G. başına gelenlerle ilgili ilk şikâyetini 2012 yılında yapmış.
Savcılığın olayla ilgili iddianame hazırlayıp, suçlu anne baba ve “damat” için dava açtığı tarih 30 Ekim 2022.
10 yıl süresince böyle bir suç, bizzat kurbanın ihbarına rağmen takip edilmemiş.
Belli ki tarikatın adliye içindeki bağlantıları, olayın ört bas edilmesini sağlamaya yönelik olarak kullanılmış, etkili de olmuş.
H.K.G. ilk şikâyetinden 8 yıl sonra vücudu morluklarla dolu olarak bir kez daha adliyeye şikâyet dilekçesi vermiş.
Bu sefer elinde tecavüzün ses kayıtları ve fotoğraflar da varmış.
Ve savcının bu ihbardan sonra iki yıl daha beklediği anlaşılıyor.
Şimdi “damat” Kadir İstekli, tarikat lideri baba Yusuf Ziya Gümüşel ile anne Fatma Gümüşel’in zincirleme şekilde çocuğun cinsel istismarı suçu nedeniyle en az 27’şer yıl hapisle cezalandırılmaları isteniyor.
“Damat” için ayrıca cinsel saldırı suçundan da ceza isteniyor.
Öyle görünüyor ki bu iş bununla kalacak.
Tarikatın, nasıl olup da adliyeyi kontrol edebildiği soruşturulmayacak.
Küçücük bir kız çocuğunun şikâyetinin önce 8 yıl, ikinci şikâyetinin 2 yıl sumen altına atılmasından sorumlu olanlar, çocuğun cinsel istismarına göz yumdukları için yargılanmayacaklar.
Belli ki tarikat bağlantıları nedeniyle suçu örtbas etmeye çalışmaları yanlarına kâr kalacak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ’nün darbe girişiminden sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’nı Fetullahçı çete konusunda toplumu uyarmakta “çok ama çok geç kaldı” diye eleştirmişti.
O vakitler Fetullahçı çete için uyardığımızda kulaklarını kapatıp, başlarını başka yöne çeviriyorlardı.
Şimdi bir kez daha uyarayım.
Diyanet’in bu tarikat için söyleyeceği bir söz yok mu?
HSK bu konuda ne yapıyor?
Bir tecavüzü örtbas etmekte tereddüt etmeyen tarikatçı savcıların, hakimlerin bağlılıkları kimedir? Anayasa’ya ve kanunlara mı, tarikat şeyhlerine mi?
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu 1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı. Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı. 1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü. 2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi. 2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. "Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor. |