Cumhurbaşkanı’nın eşi Emine Erdoğan’ın “porsiyonlarımızı küçültelim, bu utançtan kurtulalım” demesinin haftası dolmadan, kendimi Gökova Okluk Koyu’ndaki yazlık sarayın fotoğraflarına bakarken buldum.
Üzerine söylenecek çok şey var belki ama hepsini genel bir başlık altında toplamam gerekirse “görgüsüzlük” uygun olur diye düşünüyorum.
Gökova’da, Okluk Koyu gibi bir yerde, bir dalga kıranla çevrilip, taşıma kumla yapılmış bir plajda denize girmek istiyorsanız, durumunuzu açıklayacak en iyi kelime bu olabilir.
Orası dünya çapında güzel bir doğal plajdı.
Hadi hassas ayaklarınıza çakıl taşları batıyor diye rahatsız olduğunuzu varsayalım, küçük bir ahşap iskele neden yeterli olmadı?
Adı üzerinde orası bir koy, kapalı bir koy ve o dalga kırana ne gerek vardı?
O koyun doğal halini bozmadan denize girdi diye Turgut Özal’ın boncukları mı döküldü ki siz itibarı bu şatafatta arıyorsunuz?
Sonra da karşımıza çıkıp “porsiyonları küçültün” diyorsunuz.
Emine Hanım’ın “porsiyonları küçülterek” tasarruf yapılabileceğini zannediyor olması eşi ile bu konuları hiç konuşmadığını düşündürttü bana.
Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı kendisini “iktisatçı” olarak tanımlıyor ve eğer bu konuyu kendi aralarında tartışmış olsalardı Emine Hanım da bu sözü söylemezdi.
Emine Hanım’ın “israf” zannettiği şey, biz bireyler için gerçekten israf olabilir.
Yiyemeyeceğin kadar çok yemek pişirmek, ihtiyacından fazla giysi, çanta vs. almak biz bireyler açısından israf olabilir ama ekonominin tümü açısından bakarsanız bu israf değildir.
Bizler için israf sayılabilen şeyler, ekonominin diğer aktörleri için üretimdir.
Mesela bir porsiyon menemeni çöpe atmak bizim için israf olsa da yumurta, domates, biber, soğan, beyaz peynir, tuz, kara biber, pul biber, zeytinyağı, bulaşık deterjanı üreticileri açısından israf değil, üretimdir.
Hepimiz günde bir domates az yemeye başlarsak 86 milyon adet domates az tüketiriz bu da neresinden baksanız 16 – 17 bin ton domates üretilmeyecek, üretildiyse de satılamayacak, tarlada kalacak demektir.
Bu açıdan baktığımızda memlekette saraylar yaptırmak da bir üretim faaliyetidir.
Çimentodan tutun da tül erde üreticisine kadar geniş bir kesim için faydalı bir faaliyettir.
Ancak bunun toplumumuzun tümü için alternatif bir maliyeti de var.
Mesela yazlık saraya 750 milyon lira harcayacağımıza 750 üstün zekalı çocuğu dünyanın en iyi okullarında okutabiliriz.
Döndüklerinde yapacaklarıyla ülkemize bu parayı misliyle kazandırabilirler.
750 milyon lirayı saraya yatırmak işte bu nedenle israftır.
Ya da hiç kullanamayacağımızı en başından beri bildiğimiz S 400 silah sistemine 2,5 milyar dolar harcamak yerine, bu parayı ülkemizdeki eğitim alt yapısını iyileştirmek, öğretmenleri eğitmek, gibi bir amaçla kullanmış olsaydık belki 20 yıl sonra Güney Kore’nin bugünkü seviyesine gelebilirdik.
Ne oldu, 2,5 milyar doları harcadık elde de bir şey yok. İşte bu israftır.
THY’nin şahane uçak filosu var. Büyük bölümü çok yeni. Cumhurbaşkanı, bakanlar, yüksek rütbeli devlet memurları ve askerler özel uçaklarla uçacaklarına, her seferinde THY’den bir uçak kiralasalar, millete daha ucuza mal olurdu.
“Havamız olsun” diye arada bir kullanılan Jumbo jetlere harcanan yüz milyonlarca dolar, işte bunun için israftır.
Dünya Bankası’nın hesaplamalarına göre 2020 yılında Türkiye’de “mutlak yoksul” sayılması lazım gelen vatandaşlarımızın sayısı 10 milyon 171 bin kişi oldu. Her sekiz kişiden biri yani.
Tembel oldukları için yoksul kalmadılar.
Devleti yönetenlerin, tercihleri onları bu hale getirdi.
Bazı müteahhitler semirdi, bazı vatandaşlar zayıfladı.
Geliri düzgün dağıtmak için kılını kıpırdatmadan “porsiyonları küçültün” diyorsanız, bu insanlarla dalga geçtiğinizi zannedebilirler, ben söylemiş olayım.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Sezgin Baran Korkmaz’ın birlikte görüldüğü fotoğrafların yayınlandığı sitelere erişim engeli getirildi.
Böyle 55 URL varmış, artık kimse o fotoğrafları göremeyecekmiş.
İnternet siteleri zahmet ederler de bu nedenle dava açarlar mı bilmiyorum ama açarlarsa emin olun ki bu engel kaldırılacaktır.
Yerel mahkemeler Cumhurbaşkanı korkusuyla ret kararı verseler bile AYM’nin bu konuda verdiği kararlar küçük bir kitap olacak kadar çoğaldı.
Bu konu her şeyden önce halkın haber alma özgürlüğü ile ilgili.
Bu Anayasal bir hak çünkü bir demokraside, halkın, yöneticilerinin ne yaptığını bilmek hakkı vardır.
Yöneticimiz kimdir, ne tür insanlarla düşer – kalkar, ne yer, ne içer, ne düşünür; bunları bilmemiz seçim günü geldiğinde doğru karar vermemizi kolaylaştırır.
Onun için de bu hakkımız Anayasa ve AİHS tarafından teminat altına alınmıştır.
Belli ki Cumhurbaşkanı, Sezgin Baran Korkmaz ile birlikte görünmesinin doğru olmayacağını düşünmüş.
Haksız da sayılmaz ama bunu önceden düşünecekti.
Atalarımız ne demiş: Her hıyarım var diyene, tuz bende diye koşulmaz!
Her zenginle tanışmak, fotoğraf çektirmek zorunda değil.
İnsan önce bir araştırmaz mı?
Bu adam kimdir, bu parayı nasıl kazanmış, niye benimle görüşmek ve fotoğraf çektirmek istiyor?
Bunu yaptırmış olsaydı bugün birlikte görünmekten utandığı bir adamı huzuruna kabul etmezdi.
Belli ki “adam zengin” notu, SBK’ya kucak açılmasına yetmiş.
Bunu bilmek, yöneticimizin sırf zengin diye bir sahtekarla oturup konuştuğunu öğrenmek, vatandaşlarımızın hakkı değil mi?