"Savaş her topluluğun politik olarak bağımsız kalmasına hizmet eder. Savaştıkları sürece özerktirler: İşte bu yüzden savaş duramaz ve durmamalıdır; daimidir. (...) Eğer düşman yoksa, onu icat etmek gerekecektir." Yukarıdaki satırlar ne günümüzün karmaşık uluslararası ilişkilerini açıklamak, ne de Türkiye'de yerel seçimler öncesi tartışılan "beka sorunu"nu analiz etmek için yazıldı! Yukarıdaki satırlar, Fransız siyasal antropolog Pierre Clastres'in, ilkel toplumlarda savaş olgusunu ele aldığı "Şiddetin Arkeolojisi" adlı ufuk açıcı kitabından alıntı... (P. Clastres, Şiddetin Arkeolojisi: İlkel Toplumlarda Savaş, Nora Kitap, 2017, s. 49) Clastres bu çalışmasında, "yabaniler" (sauvages) olarak andığı ilkel toplumlarda, savaşın kaynağını araştırır. Acaba savaş, insanın avcılığından mı ortaya çıkmıştır? Bunu kesin bir dille reddeder Clastres, zira av ve savaş bambaşka amaçları olan eylemlerdir; "Yamyam kabilelerde bile, savaşın amacı hiçbir zaman düşmanları yemek üzere öldürmek değildir" (a.g.e., s .15) Bolluk içinde yaşayan yabanilerde savaş, ekonomik ve ticari nedenlerle de çıkmaz. Clastres'e göre savaş, ilkel toplumun kendini "öteki" karşısında var edebilmesi, "tekil bütünlüğünü" değişmeden koruyabilmesi, yani güncel tabirle "beka"sı için elzemdir!
Clastres'in çarpıcı analizi, elbette başka bir bağlamda, başka bir sorunsal üzerine olsa da günümüze fazlasıyla ışık tutuyor. Zira küreselleşen dünyada bir yandan "global köyün eşit bireyleri"ne dönüşürken, diğer yandan bitmek bilmez "kimlik savaşları"nı yaşıyoruz. 11 Eylül saldırılarıyla başlayan süreçte savaş olgusu, ulusal sınırları aşıp, Batı-İslam çelişkisi düzeyine ulaşıyor ve sayısız cana mal oluyor. Son örneğini Yeni Zelanda'daki cami katliamında gördüğümüz üzere dinler, 2000'li yılların en büyük çatışma alanı haline gelmiş durumda. Yani teknoloji gelişip toplumlar dönüşse de "modern" insanın "biz" ve "öteki" diye ayrışması, olanca şiddetiyle devam ediyor.
Günümüz dünyası artık "kabileler" ölçeğinde değil, çok daha kitlesel zıtlıklar üretirken Türkiye'deki "beka sorunu" tartışmasına nasıl bakmak gerekiyor?
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre beka, "kalıcılık, ölmezlik" anlamları taşıdığına göre, evet; erik ağacının çiçeğinden dünyanın en zengin insanı Jeff Bezos'a, süper güç ABD'den denizdeki planktona kadar herkesin ve her şeyin "kalıcılık, ölmezlik" sorunu var! Çünkü her şey doğar, yaşar ve ölür! Ama Devlet Bahçeli ve AKP'nin kastettiği "beka sorunu"nun böyle doğal bir son değil, "iç ve dış mihraklar"dan gelen ezeli ve ebedi (!) bir tehdit olduğu düşünülürse, yine Clastres'e başvurmak gerekiyor. "Daimi savaş durumu (...) ilkel toplumun toplumsal değişimi engellemek için kullandığı asli yöntemdir" diyen Clastres'e göre, "Savaş durursa eğer, ilkel toplumun kalbi de atmaz olur (a.g.e, s. 47). Sanırız iktidardaki ittifakın neden sürekli "düşman" üretmek istediği, bu bilgi ışığında daha iyi anlaşılıyor!
O halde can alıcı sorulara gelebiliriz. Hangi "düşman"a karşı kimin "beka sorunu" var?..
Konu "öteki"yle yakınlaşıp onunla ittifak kurmaksa eğer, örneğin Avrupa Birliği ile ilişkileri yeniden canlandırmaksa; Türkiye'nin değil ama öncelikle demokrasiyi rafa kaldıran "Türk tipi başkanlık sistemi"nin ciddi bir "beka sorunu" var!
"Öteki"yle kavgayı bırakıp, komşu ülkelerle ve ülke içinde her kesimle barışı tesis etmekse konu; evet, Türkiye'nin değil ama kamplaşmadan oy toplayan tüm siyasetçilerin bir "beka sorunu" var!
Konu "laik eğitim"le sorgulayan kuşaklar yetiştirmek, dünyayla bütünleşmekse; maalesef Türkiye'nin değil ama "Diyanet sektörü"nün ciddi bir "beka sorunu" var!
Ve konu "düşman edebiyatı"nı bırakıp asıl gündemimiz olan tarıma, teknolojiye, üretime odaklanmaksa; elbette Türkiye'nin değil ama iktidar etrafındaki müteahhitlerin ve inşaatçı holdinglerin derin bir "beka sorunu" var!
Bu "beka sorunu" üzerinden kurulu düzeni devam ettirebilmek için, Niğdeli patates üreticisinden ne idüğü belirsiz "faiz lobisi"ne kadar herkesi ve her şeyi düşman ilan etmek de mübah haliyle!.. Böylece ülke, sanki bütün dünya kendisine karşıymış gibi izole edilebilir, buna inanan seçmen de "Biz"in arkasında safları sıklaştırabilir!
Ama yine Clastres öğretmiştir ki tarihte Yanomamö kabilesi de vardır savaş makinesine günün birinde "Yeter!" diyebilen... Zira hiçbir şey, sonsuz değildir!..