Bir teknik direktöre sorsanız elbette ki hazırlık dönemi başlamadan ya da en azından resmi maçlar başlamadan transferlerin tamamlanmasını talep eder. Bunun için transfer hazırlıklarının da çok önceden tamamlanmış olması, planların yapılması ve harekete geçmek için de gecikilmemesi gerekir. Ekonomik anlamda rahat içinde olan kulüplerde de bu her zaman böyle olur. Kendi takımını bu takımların seviyesinde görmek isteyen taraftarlar için de durum tabi ki böyledir.
Comolli transfer sezonunun hemen başında getirildiğinde uzun zamandır hazırlandığını, maçları izlediğini, eksikleri bildiğini, yüzden fazla oyuncuyu takip ettiklerini, asla panik transfer yapmayacaklarını, işi son ana bırakmayacaklarını ve transferlerin önemli bir kısmının Şampiyonlar Ligi ön elemesi öncesinde yani en geç Ağustos başında tamamlanacağını söylemişti. Ali Koç’un yarattığı heyecan dalgası, futbola dair kurumsallaşma iddiası ve arzusu ile birleştiğinde burada çok ciddi bir beklenti oluşmuştu. Altı transferin son haftaya hatta dört tanesinin son iki güne kaldığı düşünülürse bu beklentinin boşa çıktığı açıkça görülüyor. Eğer beklentilerin karşılanması bir başarı kriteriyse, ki pek çok durumda bu böyledir, Fenerbahçe transfer sezonunu başarısız geçirmiştir ve Comolli’ye getirilen sert eleştiriler haklıdır.
Öte yandan başarı ya da başarısızlığı en nihayetinde sezon sonundaki sıralama ile ölçeceğimize göre (bunun aksi gayet doğru olabilir ama Türkiye şartlarında mümkün değildir) durumu rakiplerle beraber ölçmek de gerekecektir.
Geçen yılın şampiyonu Galatasaray’ın kadrosuna yaptığı yeni transferler Onyakuru, Ndiaye, Emre Akbaba ve Ömer Bayram olurken bu transferlerin de Onyakuru dışında kalanlarının son haftaya sığdığını unutmamalıyız. Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katılan ve hatta mükemmel denecek bir kura çeken takımın transferin son saatlerinde Beşiktaş’tan gönderilmek istenen 35 yaşındaki Love ile anlaşmaya çalıştığını unutmamalıyız. Üstelik geçen sene 29 golle gol kralı olan ve tüm zamanların en skorer yabancı oyuncusu olan Gomis’in de artık takımda olmadığını ve yerine transfer yapılamadığını unutmamalıyız. Takımda yer bulamayacağı neredeyse kesin olan Maicon için Arabistan trenin son anda kaçırıldığını unutmamalıyız. O halde her ne kadar özellikle orta sahasını çok kuvvetlendirmiş olsa da gol yollarında çok ciddi bir yara almış olan ve üstelik her ne kadar kolay gruba düşse de Şampiyonlar Ligi’nde çarpışacak olan Galatasaray’ın transferde daha başarılı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Geçen sene beklenenin çok üstü bir Şampiyonlar Ligi performansı gösteren ve fakat bu yarışta doğru planlanmayan rotasyon yüzünden ciddi yıpranan ve ligde geride kalan Beşiktaş’ın bu sene doğru transferlerle rotasyon açığını kapamış olması beklenirdi. Yıllardır beklenenin çok üstünde bir performansı istikrarla sürdüren Tosic’in yerine henüz soru işareti olan Roco transfer edildi. İki yıldır sürekli olarak başarılı performans gösteren Fabri’nin yerine Karius transfer edildi. İki yıldır sürekli olarak şapkadan tavşan çıkaran Talisca’nın yerine son anda Llajic transfer edildi. Gelenler gidenleri aratmasa dahi rotasyon açığı halen ortadayken Beşiktaş’ın transferde daha başarılı olduğunu söyleyebilir miyiz? Dünya Kupası’nda final oynayan takımın stoperi için yüksek bonservis planları hayal seviyesinde kalınca bir transfer başarısından söz edebilir miyiz? Transferin bitimine son bir saat kala halen Burak Yılmaz’dan ret cevabı alınıyorsa transferde doğru planlamadan bahsedebilir miyiz?
Yukarıdaki soruların hepsinin cevabının olumsuz olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu durumda beklentiler yerine gelmediği için transfer politikası başarısız bulunan Fenerbahçe kadar rakipleri de başarısız olmuştur. Belki de ekonomik anlamda böylesine darboğazda olan, UEFA’nın kılıcı sürekli tepesinde sallanan ve dahası ülkede de aşırı kur artışından dolayı iyiden iyiye kıpırdayamayacak hale gelen kulüpler için başarısızlık tabiri bile baştan aşağı yanlış olabilir. Bu ekonomik şartlar altında beklenti oluştururken biz de acaba bir yerde yanlış yapmıyor muyuz?
Fenerbahçe, bu transfer sezonunda on bir oyuncu transfer etti ve buna karşılık geçen sene kadrosunda sıklıkla yer bulan üç oyuncusunu elden çıkardı. Bu neresinden bakarsanız bakın ciddi bir değişimdir ve her değişim gibi sonucu da hemen değil zamanla görülecektir. Belki bütün transferler başarılı olamayacaktır ancak bazılarının başarılı olması bile toplamda bir başarı anlamına gelebilir. Harun, Tolga, Ayew ve Slimani dışındaki oyuncuları spor kamuoyunun neredeyse hiç tanımadığını düşünecek olursak ortada ciddi bir bilinmezlik var demektir. Bu bilinmezlik biraz aydınlanana kadar da tam olarak bir başarıdan ya da başarısızlıktan bahsetmek yanlış olur. Sonuç hepten hüsran da olabilir, transfer sihirbazlığı da olabilir.
İsimlere değinmeden (bunu hepimiz zamana bırakacağız) olumlu bulduğum noktalara değinmek isterim.
Fenerbahçe, üç Brezilyalı oyuncusunu Arabistan’a 25 milyon Avro gibi bir rakama satmayı bilmiştir. Fernandao’nun yeri doldurulamayacak bir oyuncu olduğunu hiçbir zaman düşünmedim. Giuliano’nun istenen sistemin oyuncusu olamayacağını ve bizzat sisteme zarar vereceğini hep söyledim. Josef’in satışında ise yüksek menfaatlere vurgu yapılıyordu ve bu şartlar altında son senesine girmiş bir oyuncunun satışına boyun bükmekten fazlasını yapamıyoruz. Ancak bu satış rakamının oldukça iyi olduğunu ve özellikle Arap transfer sezonunun kapanışının iyi kollandığını ve böylelikle Giuliano ve Josef’in yaklaşık 7 milyon Avro fazla bedelle satılabildiğini unutmamalıyız. Satılan oyuncularda her ne kadar Josef için içim hale buruk olsa da ciddi bir başarı olduğunu düşünüyorum.
Kadronun kendi içindeki rotasyonu açısından giden oyuncunun yerinin doldurulmuş olduğunu da görüyoruz. Fernandao ve Janssen ayrılınca yerlerine transfer edilen Slimani ve Frey benzer özellikte olan oyunculardır. Kiralık Janssen gitmiş, kiralık Slimani gelmiştir. Sözleşmesinin son senesine giren Fernandao’nun yerine ise çok daha genç bir oyuncu olan Frey ile uzun vadeli sözleşme yapılmıştır. Orta sahada altı ya da sekiz numarada oynayabilen ve sözleşmesinin son yılına giren Josef’in yerine benzer pozisyonlar için Jailson ve Tolga gelmiştir. Orta sahada sekiz numaraya ayak uyduramayan ve on numara olacak özellikleri de bulunmayan Giuliano’nun yerine son anda da olsa satın alma opsiyonuyla kiralık olarak Benzia gelmiştir. Kiralık Neto’nun yerine uzun vadeli bir sözleşmeyle ve bonservis olmaksızın Reyes gelmiştir. Gelenin gideni ne kadar aratacağını şu anda kestirmek mümkün değil ancak en azından kadro derinliği açısından bir azalma yoktur. Takımın bonservisiyle transfer ettiği 8 oyuncunun 6 tanesi oldukça genç yaştadır. Genç yaşta oyuncu transfer etmenin elbette kendi içinde riskleri vardır ancak bu zaten Fenerbahçe’nin yeni futbol felsefesinin en önemli unsurudur. Bu risk alınacaktır, alınmama gibi bir lüks de bu ekonomik şartlarda mümkün değildir. Toplam yaklaşık 12 milyon Avro transfer bedeli ödenen Berke, Barış, Ferdi, Frey, Reyes ve Jailson için en azından şu anda yanlış diyebilmek mümkün değildir ve belki de ileride gerçekten iyi fiyatlara satmak mümkün olabilecektir. Bu anlamda alınan aksiyonlar ilk başta ortaya konan vizyon ile gayet uyumludur.
Berke, Barış, Ferdi, Frey, Jailson, Benzia ve Tolga transferleri yapılırken kendi takımlarının yöneticileri konuşmadığı müddetçe basının hiçbir şekilde hiçbir şeyden haberi olmamıştır. İlk duyum ile son imza arasındaki süre Jailson ve Tolga örneklerinde olduğu gibi bazen bir günden bile az olmuştur. Bu da artık transfer ortamının içinde menajerlerin daha az cirit attığının açıkça göstergesidir. Fabian teşebbüsü bunun istisnasıdır ve ucuz atlatılmıştır. İstisnalar kaideyi bozmaz diyerek belki de bu seferlik yok sayabiliriz. Kaleci Berke ve son zamanlarda yaşadığı sorunlar nedeniyle Tolga dışında bonservisi alınan tüm oyuncular takımlarında son birkaç sezondur banko oynayan oyunculardır. Comolli’yi “Berke, Barış, Harun ve Tolga’yı da mı uzun zamandır izliyordun?” diye eleştirmek doğaldır ve anlaşılabilir. Ancak Ferdi, Reyes ve Jailson transferlerini de uzun zamandır izlemeden yapmak mümkün değildir.
Herkes gibi sezon başında kağıt kalem alıp transfer hesabı yaparken bir kaleci, bir stoper, bir sol bek, iki sekiz numara, bir sol açık, bir sağ açık ve iki santrfor transferi yapılması gerektiğini hesaplıyordum. Sol bek dışında tüm istediğim bölgelere transfer yapıldı. Kendi adıma konu artık tamamen aşının tutup tutmamasından ibarettir. Sol bek konusunda ise bu taraftar yine sınanmaya devam edecek gibi görünüyor. Ekonomik şartların bu kadar kötü, takımın ihtiyaçlarının bu kadar fazla olduğu bir ortamda transferlerin son anının takip edilmesi bir zorunluluktur. Fenerbahçe, satarken Arabistan’daki sezon sonunu iyi değerlendirip nasıl fiyat artırdıysa, istemediği oyuncuları elden çıkarmak için nasıl son ana kadar beklediyse diğer takımların da bunu yapması son derece doğaldır. Kiralık gelen oyuncularda (Slimani, Ayew ve Benzia) Fenerbahçe de bunu yapmıştır, son ana kadar beklemiştir ve zaten başkaca da bir çaresi yoktur. Ayew ve Benzia için üstelik bir de satın alma opsiyonu vardır ki bu da zaten rakamlar uçuk seviyelere varmadıkça kiralık transferin akla yatan ilk unsurudur.
Bütün bunları bir arada değerlendirdiğimde ben ortada peşinen bir başarısızlık görmüyorum. Satmadan alamamak, alabilsen dahi alacak parayı bulamamak, bulsan dahi döviz kurunu yerinde tutamamak gibi gerçeklerin ışığında Fenerbahçe, yapabileceğinin en fazlasını yapmıştır. Takımı gençleştirmiş, rotasyonu daraltmamış, maaş bütçesini düşürmüş, alış ve satış arasında da yaklaşık 10 milyon Avro kar etmiştir. Oyuncularının en azından bir kısmı takıma katkı verse ve belki ileride karla satılabilecek hale gelse benim için bu şartlarda açıkça bir başarıdan dahi söz edilebilir.
Bütün olumlu şeyleri sıraladık, en sona da olumsuz olanı bırakalım. İlk başta gönderilmesi gereken Kameni, İsmail ve Dirar elden çıkarılamadı. Uzun vadeli bir planda yeri olamayacak olan Soldado elden çıkarılamadı. Plana uymamakta ısrar edecek gibi görünen Valbuena ve aklına başına toplamamakta ısrar edecek gibi görünen Ozan elden çıkarılamadı. Yerine çok daha iyisi bulunabilecek olan Neustadter ve Aatıf elden çıkarılamadı. Ve son söz; sol bekte hala Hasan Ali banko görünüyor. Eğer bu transfer politikası eleştirilecekse eleştirilecek yer tam olarak burasıdır.