1990’lı yılların başı Diyarbakır’ı yaşayanlar hatırlar. Sokakta yürürken sürekli arkanıza bakmak zorundaydınız ya da önlü arkalı yürümek. Çünkü enseden vurulup öldürülmek sıradan bir olaydır. Devlet içinde çöreklenmiş resmi- gayri resmi çeteler, devlet eliyle PKK’ya karşı mücadele ettiği iddiasındaki Hizbullah tetikçileri tekmili birden sokaklarda adam öldürüyordu. Birçoğu bilindiği halde faili meçhul sınıfına sokuluyordu. Geceler kimse sokağa çıkamazken gündüz bile ortalarda olmak tehlikeliydi. Bugünlerde çokça konuşulan faili meçhul cinayetlerin kök saldığı günlerdi. Aslında failler de çoğu zaman meçhul değildi.
Press filmi işte böyle bir iklimde gazetecilik yapanların, Gündem gazetesinin Diyarbakır bürosunda çalışanların hikâyesini anlatıyor. Abartmadan, didaktik olmadan devletin Kürt muhalefetini ezmek için neler yaptığının küçük bir kesitini ele alıyor. Gazetenin 30'a yakın çalışanı ve dağıtıcısı 2 sene içinde öldürülmüştü. Uzak bir tarih gibi görünse de konuşuluyor gibi yapılıp üzerine gidilmeyen faili meçhullerin, o dönem bölgede çöreklenmiş çetelerin ve işlenen cinayetlere göz yumuluşun bir öyküsü Press filmi. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Bunlar gazeteci kılığında militanlar, birbirlerini vuruyorlar. Devlet cinayet işlemez" demişti. Film de bu alıntıyla bitiyor zaten. Yoruma gerek yok. 30 yıldır yaşanan filmi zaten hepimiz biliyoruz.
xxxxx
Aynı dönemin devamında ise binlerce genç köylerden, kasabalardan ve şehirlerden dağın yolunu tutuyor, yani PKK’ya katılıyor. Hepsinin farklı gerekçeleri olsa bile ortak bir nokta onları dağa taşıdı. Kimileri ailelerinden habersiz, kimileri ailelerinin desteğiyle, kimi inandığı, kimi ezildiği, kimi aşağılanmamak, kimi de Kürt kimliğini savunmak, Kürtçe konuşmak için... Hepsi “Dağın Arkası”na göçtü. Binlerce genç binlerce farklı öykü ile hâlâ o dağlarda, Kandil’de. Bir kısım Irak Kürt bölgesinde ve Avrupa’da, bazıları cezaevlerinde yattıktan sonra Türkiye’de. O insanları dağların arkasına sürükleyen gerekçeler, orada yaşadıkları, özlemleri ve bu topraklara dönerek yaşama umutları ilk ağızdan çok az yazılıp çizildi. Ya da yazılmasına izin verilmedi.
Bejan Matur “Dağın Ardına Bakmak” kitabında binlerce gencin neden dağlara çıktığını kendine has şairane diliyle aktarırken, bu ülkenin en önemli yaralarından birinin nasıl iyileşebileceğini sorguluyor. Bu yaralar iyileşmeden, birbirimizi dinlemeden, anlamadan yıllardır Türkiye’yi yakan sorunun çözülmesi zor görünüyor. Çözüm, resmi adımlardan çok, anlamaya dayalı insani yaklaşımlarda.
Press ve Dağın Ardına Bakmak eş zamanlı izleyip okuduğum iki eser. Kürt sorunu ile ilgili iki farklı kesit. “Bu insanlar neden dağa çıktılar ve hâlâ çıkıyor” sorularına yanıt arayanlar için. Ama hepsinden önemlisi artık konuşmak ve çözümü bulmak için. Geç kalmadan...