Araplar mutedil der. Bizdeki karşılığı ılımlıdır. Sözlükte “aşırıya kaçmayan, ölçülü, itidalli” diyor. Orta yolcu da diyebiliriz.
Suriye’deki ayaklanma sonrası başlayan iç savaşa nedeneyse parmağını sokmayan kalmadı. Suriye’ye bulaşanların bir kısmı emperyal hevesli; kurtlar sofrasından pay kapmaya çalışıyor. Kiminin derdi mezhep temelli bir ayrım, kimi de eski dünya dengeleri üzerinden politikasını yürütüyor.
Savaşın bir an önce bitmesi, ortak bir çözüm bulunması ve insani sorun ise hepimizin sorunu.
Suriye’de başlangıçta sorulan soruların artık hükmü kalmamıştır. Bu haliyle kimse kazanamayacak. Kazansa bile bu kanlı tablodan birbiriyle barışık bir toplumun nasıl çıkacak? Böyle bir kan davasından, özgür Suriye’ye ulaşmak nasıl mümkün olacak?
Benim katımda bu soruların yanıtı olumsuzdur.
Esad, vahşi, kanlı ve sonu olmayan bir savaş yürütürken, BM’den muhaliflerin kimyasal silah kullanmış olabileceği açıklaması geliyor. İsrail bu arada ‘fırsatı’ değerlendirip Suriye’yi vuruyor. Türkiye hem Esad hem İsrail’i eleştiriyor.
Şimdi gelelim yazının başındaki işin ‘ılımlı’ kısmına.
İsrail'in, Suriye’deki yönetimi devirmek için çalışan Türkiye, Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün’le İran'a karşı “ılımlı hilal” oluşturulacağı iddiası var. İddianın sahibi İngiliz Sunday Times gazetesi.
Ben Türkiye’nin böyle bir işe soyunacağını tahmin etmeyenlerdenim, hele İran’a karşı.
Ilımlı Hilal’in karşısına ise köktenci Hilal konulmuş: İran, Suriye, Irak ve Hizbullah. Türkiye 2000’li yılların başından bu yana bölgedeki Sünni cephesine siyaseten uzak durmaya özen göstermişti. Ama şimdi (yetkililer reddetse bile) Türkiye Sünni cephesinde algılanıyor.
Biraz geriye gidecek olursak bu cepheleşme Direniş Cephesi ve mutedil ülkeler olarak ayrılıyordu. 2006 Lübnan Savaşı sırasında denklem şöyleydi: İran, Suriye, Hamas, Hizbullah. Karşısında ise Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail. Türkiye iki cephede de yer almasa bile ilk cepheye daha yakındı.
İddia doğruysa şimdi yerler değişmiş bizzat mezhep temelli bir ayrım üzerinden Türkiye ılımlı/Sünni cephesine dahil olmuş gibi.
Yine ilginç olanı dış politikada çıkarların ‘düşmanları’ aynı cephede birleştiriyor olması. Yani Suudiler, BAE, Türkiye Suriye karşıtlığı temelinde İsrail ile aynı cepheye yerleştirilmiş. Hamas da eski direniş cephesinde değil artık. Ama İsrail’e karşı mücadele eden bir örgütün ‘ılımlı’ cephede görülmesi pek uygun olmaz, tabii ki şimdilik.
Burada kimin nerede konumlandığı kadar gelecek açısından bu saflaşmanın ne kadar riskli ve tehlikeli olduğunu söylemek gerek. Suriye’deki iç savaş turnusol kağıdı işlevi görüyor. Bir süre önce bölgede ‘Türk, Kürt, Sünni bir Türk atmosferinden’ söz ederken şimdi de ‘Ilımlı Hilal’ adı altında bazılarının kulağına hoş gelen şeyler yazıyor.
Unutmadan, ülkemizin coğrafyasını değiştiremeyiz. Ama sözüm onu ‘ılımlı’ diyerek bizzat mezhep ayrımını körüklemek bölgeyi darmadağın eder. 2006’da en azından ‘direniş cephesi’ adı altında bu ayrım yoktu. Şimdi giderek buraya itiliyor ya da isteyerek gidiyoruz.