“Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol!”
Mevlana
Bu ikinci yazımda TSK içindeki seçkin subay FETÖ radikalleşmesinde propagandanın yeri ve rolünü irdeleyeceğim. FETÖ radikalleşmesi bir aşırıcı Selefi veya Kürt etno-milliyetçi radikalleşmesi gibi değil. Öncelikle bir tespit: FETÖ ile IŞİD ve benzeri Selefi/Cihatçı ağlar veya PKK gibi ‘kendine eleman devşirmiyor’, tam tersine ‘ailesi ile birlikte hedef TSK içinde eleman yetiştiriyor.’ Radikalleşme literatüründe 15 yaş altı çocuk radikalleşmesi konusunda akademik çalışma yok. FETÖ’nün seçkin subay radikalleşmesi konusunda bir çalışma yapılsa bu çalışmalar aslında radikalleşme literatürüne büyük katkı olur.
Öncelikle 15 Temmuz sanık ifadelerinden ve iddianamelerden anlıyoruz ki FETÖ’nün subaylara yönelik özel bir propaganda yöntemi var. TSK içinde FETÖ radikalleşmesi sosyo-psikolojik dinamikleri olan, hücre yapısı esasına dayanan, kompartmantasyon ve gizliliğe özel önem veren, sert-hiyerarşik bir ‘küçük grup radikalleşmesi.’ 12-15 yaşta başlayan küçük grup radikalleşmelerinde hedef genci fikirde radikalleşmeye itmek için öyle büyük meta-söylemlere, bireysel-kolektif mağduriyet temalarına, kişisel intikam hissi, macera-heyecan isteği gibi özel motivasyonlara gerek yok. ‘Gözü açılmamış sığırcık yavrusu’ olan Anadolu gençlerine sportif aktiviteler ve sosyal etkinlikler, ders çalıştırma gibi eğitim işleri vb. ilk teması kurmak (kancayı atmak) mümkün. Müteakip aşamada ‘hedef genç’ bir ‘yankı odasına (echo chamber)’ alınıyor ve rol model rolünü oynayacak ‘abilerle’ ders çalışma, pikniğe gitme, okuma-ders çalışma kampı yapma vb. nedenlerle etkileşime girmesi sağlanıyor. Hedef gence ve ailesine fayda/imtiyaz sağlayan bu etkileşimler tamamen ‘organik’. Bu sayede hem hedef gencin hem de ailesi/yakınlarının ‘güven eşikleri’ tedrici bir şekilde aşılıyor.
Yine ifadelerden anlıyoruz ki asker olmaları hissettirilmeden teşvik edilen hedef gençlere ‘sen özelsin/seçilmişsin’ yüklemesi henüz askeri liseye girmeden, 12-13 yaşlarında başlıyor. 14-15’li yaşlarda askeri liselere giden hedef gençler FETÖ’nün desteği sayesinde eğitim kalitesi ve kişilik açısından ‘diğerlerine’ nazaran çok daha iyi seviyede askeri lise hazırlık sınıfına başlıyor. Yine ifadelerden anlıyoruz ki 2-3 haftada bir sorumlu abi ile yapılan buluşmalarla hedef gencin şarj olması (inançla gerilmesi) sağlanıyor. Askeri lisedeki propagandada ‘sen özelsin/seçilmişsin’ yüklemesi yanına muğlak (belirsiz) bir amaç ekleniyor. FETÖ adayı genç askeri liseli ‘niçin ordudasın?’ sorusuna net bir cevap veremiyor. Çünkü o orada olmasa ‘devlet ve millet düşmanı dinsiz biri’ o kadroyu dolduracak. O zaman o ‘devlet ve millet uğruna, milletin öz evlatları o kadrolarda bulunsun diye başına gelenlere sabırla göğüs germeli.’ Harp okulu yıllarında ise 2-3 haftada bir gizli buluşmalar bir yandan ‘abiden abiye’ devredilerek devam ettirilirken diğer yandan Harbiyeli/Bahriyeli hedef gence küçük ‘istihbarat’ görevleri (fişleme, okulda yaşananları rapor vb.) de verilmeye başlıyor. Bu görevlerin temel amacı TSK içindeki ‘ötekilerin (dinsizler, Aleviler, Kemalistler vb.)’ tasfiyesi ve ordunun ‘millileşmesi/dindarlaşması.’ Ama bu istihbarat (fişleme) görevleri hedef gencin yapabilecekleri/yapamayacakları konusunda örgüte gencin kariyer planlaması esnasında büyük fayda sağlıyor.
TSK içindeki seçkin subay FETÖ radikalleşmesinde önemli bir başka husus da örgütün yapışkanlığı:
FETÖ radikalleşmesini bir aşırıcı Selefi (IŞİD) veya PKK radikalleşmesi ile kıyaslarsam ilk ilginç husus FETÖ’nün diğer örgütlere nazaran aşırı yapışkanlığı. Örgüt yapıştığı hedef gençlerle bağı aylarca hatta bazen yıllarca kesilse bile asla bağını kopartmıyor ve ne yapıp edip tekrar bağlantı kurup, güven tazeleyip, ilişkisini bıraktığı yerden sürdürebiliyor. Sanık ifadelerinden örgütle 1-2 sene ‘abisi’ ile hiç görüşmedikten sonra örgütün yeniden bağ kurduğu subaylar olduğunu görüyoruz. Yani FETÖ’den kopan bir genç IŞİD’dan kopan bir Selefi/Cihadçı gibi (mürted dolayısı ile katli vacip) veya PKK’dan kopan bir militan (hain-işbirlikçi-itirafçı dolayısı ile katli vacip) damgası yemiyor. Hatta yine ifadelerden anlıyoruz ki FETÖ zaman zaman bu kopmalara belki de ‘Bırakalım biraz kafasını dinlesin’ diye göz dahi yumuyor. İşte bu yapışkanlık TSK içindeki FETÖ radikalleşmesi ile mücadeleyi çok zorlaştırıyor. Örgütün eleman yetiştirmesinden (devşirmesinden değil) kaynaklanan bu yapışkanlığı, hedef subaya eş seçimine (özel hayat inşası) ve TSK içindeki kritik/imtiyazlı daimi dış görev, kurmaylık, yurt dışı eğitim ve görev imkanları, erken terfi, güzel yerlere tayin vb. imkanlarla (askeri kariyer inşası) daha da artıyor.
FETÖ, hedef subayı özel hayatı, mesleki kariyeri, maddi imkan ve fedakarlıklar (himmet) ve dini motivasyonu ile öyle bir ‘kafes’ içine alıyor ki artık hedef subay için bu kafesi yıkmak hedef subay için tek başına imkansız hale geliyor. Subaylığın ilk yıllarında askeri lise ve harp okulu döneminde inşa edilen ‘zihinsel kafes’, subaylığın ilk yıllarında mesleki (profesyonel), sosyo-kültürel (aile ilişkileri) ve maddi bir kafese dönüşüyor. Burada TSK’nın personel başkanlıklarının FETÖ tarafından ele geçirilmesi ve TSK’nın bugüne kadar dışa kapalı personel yönetim sistemine (özellikle tayin-terfi sistemi) dikkat çekmek gerekiyor. Artık subaylığının ilk yıllarında zihinsel, mesleki, sosyo-kültürel ve maddi kafese alınan FETÖcü seçkin subayın örgütten istisnai kopuşlar hariç dünyanın neresine gitse ve başına ne hal gelse bu kafesten çıkma imkanı pek yok. Sanık ifadelerinden anlıyoruz ki 1999 yılı (Gülen’in ABD’ye kaçışı), 17-25 Aralık süreci (2013) örgütten kopmaların yaşandığı kritik kitlesel kırılma noktaları. Ama örgüt bu kırılma noktalarından yapışkanlığı sayesinde pek de zarar almadan çıkabilmiş. Yine seçkin subayın bireysel anlamda örgütle bağını kopartan en önemli kırılma noktası eş tercihi. Şayet bir subay eşini örgüte rağmen kendi rızası ile seçerse örgütle arasında büyük sorun yaşanıyor. Burada subayın eşi konusundaki tercihinin örgütün kendisine yaptığı askeri kariyer planlamasında öneminin büyük olduğunu sanık ifadelerinden anlıyoruz. Örgüte rağmen eş tercihi yapan bir subayın kariyeri bundan etkileniyor. Yani eş tercihi örgüt açısından subayın örgüte sadakatini ölçen bir ‘samimiyet testi’ haline geliyor. Bu sorun kopuşa da neden olabiliyor. Yine ifadelerden anlıyoruz ki özellikle genç rütbelerde (binbaşı ve altı) pek çok FETÖcü subay ya başına bir şey gelecek diye korktuğu için ya da FETÖ’nün gerçek yüzünü gördüğü için örgütten uzaklaşma çabasına girmiş. Ama ifadelerde görüyoruz örgüt şantaj ve korkutma gibi zorlayıcı veya kurmaylığı kazandırma, yurt dışı görevine gönderme, kursa gönderme gibi teşvik edici yöntemlerle buna çok da izin vermemiş ve irtibatı kopan ‘kesin inançlı subayla’ yeniden bağlantıya geçmeyi becermiş.
TSK içindeki FETÖcü subaylardan genelde devlet memuru ‘sivil’ abileri sorumlu. Örgüt bu ‘mahrem abiler’ sayesinde bir sivil-asker entegrasyonu yakalayabilmiş. Acaba niçin FETÖ bir başka askeri (örneğin bir subayı) subay adayı hedef gence ‘abi’ olarak atamaz? Bunun cevabını iki türlü vermek mümkün. İlki örgütün içinde resmi askeri hiyerarşi dışında paralel sivil bir hiyerarşi oluşturarak her bir FETÖcü seçkin subayla ‘kişisel düzeyde’ ve ‘mahrem (gizli)’ ilişki kurmak ve bu sayede örgütün 1999 veya 2013 Aralık gibi sıkıntılı zamanlarında çözülmesine engel olma. Diğeri ise zaman içinde birbirine açılarak birbirilerini tanıyan subayların ‘örgüt hiyerarşisi ve iradesi’ dışında kontrolsüz klikler, gruplar oluşturma riskini önleme. Bu sayede örgüt ‘birbirini tanıyan subayların’ kendi başına inisiyatif alıp kollektif düşünme ve iş tutma imkanlarını ortadan kaldırmış oluyor.
Rüyalar, istihare namazları, liderin şahsi eşyalarına atfedilen kutsiyet, ‘şefkat tokatları’, ‘Gayretullaha dokunma gibi söylemler’ ve ritüeller TSK içindeki FETÖcü radikalleşmenin olmazsa olmazları. Yine sanık ifadelerinden anlıyoruz ki Fethullah Gülen’e atfedilen ‘yakaza’ görüşmeleri, onun aynı anda bir kaç yerde olmaları, onun kalpten ve beyinden geçenleri hissedişleri vb. mitler sayesinde şahsiyeti etrafında bir kutsiyet inşa edilmiş. Zaten teğmen oluş, kurmaylığı kazanış, çocuğa isim gibi her başarılı/mutlu olayın onu ziyaret ve onun isim vermesi ile ‘taçlandırılması’ onun gaiple (bilinmeyenle) mürit subay arasındaki köprü rolü vurgulanmış oluyor. Gaibe imanın TSK içindeki FETÖcü radikalleşmeye pratikte iki faydası var. İlki, bu sayede subay asla başarıyı veya başarısızlığı/hatayı kendinden bilmiyor. Gaibe iman onu hiç bir zaman öz eleştiriye (veya günah çıkarmaya) sevk etmiyor çünkü o ‘seçilmiş kişi olarak’ kendisine ‘önceden çizilmiş’ ve de çok da sorgulamaması gereken kariyer yolculuğuna devam ediyor. ‘Allah onun hakkında hayırlısı ne ise’ karşısına çıkarıyor. Kısaca gaibe iman ona hep Gülen köprüsü üzerinden ‘seçilmiş camia (Altın nesil)’ nın en seçilmişleri olma (dini kibir) özelliği katıyor. Gaibe imanın örgüte diğer faydası ise örgüt hiç bir zaman FETÖcü subayına ‘davanın ne olduğunu’, ‘niçin orduda olması gerektiğini’ ve ‘ondan ne isteneceği’ gibi somut konularda soru sormasını, akıl yürütmesini, statüsünü sorgulamasını engelliyor.
Serinin üçüncü yazısında TSK’nın kurumsal kültürü, düşünüş ve iş tutuş tarzları gibi bir subayı radikalleşme tünelinde daha derinlere ‘İten faktörlerle’ devam edecek. Siz bu arada şu kritik soruyu düşünün: Acaba şu an 15 Temmuz nedeni ile hapiste yatan askerlerden FETÖ'cü olanları FETÖ radikalliğinden arındırmak mümkün mü?
Şayet cevabınız ‘Evet’ ise;
- Bu arındırma nasıl veya hangi rehabilitasyon yöntemi ile olacak? 15 Temmuz’un üzerinden bir yıl geçti ama devletin acaba elinde bir ‘FETÖcü Radikallikten Arındırma Modeli’ diye bir şey var mı? Bu model şu an hapishanelerde/ cezaevlerinde uygulanıyor mu? Uygulanıyorsa başarılı mı değil mi? Bir de şu gerçek var: devlet bunu istese bile şu an cezaevleri aşırı dolu. Yani arındırmanın ilk aşaması için fiziki şartlar dahi mevcut değil. Kalabalık koğuşlar nedeniyle radikallikten arındırmanın ilk şartı olan tecrit ve grup kimliğinin baskılanması bile mümkün değil gibi. Sanırım devlet ‘İçerideki FETÖcüler çözülsün ve itirafçı olsun’ diye bekliyor ama onlar çözülmeyince dışardaki baskıyı arttırıyor çözülsünler diye. Bu da ‘fasit’ bir daireye neden oluyor. Hayli riskli ve yönetilmesi kritik bir süreç.