Bahçede kuşlar, yılanlar, fareler ve susayan diğer yaratıklar için taştan oyma üç kap var.
Eve en uzak olanından başlayacak olursam …
Birincisi, su deposu çeşmesinin altında duruyor.
İkincisi, büyük bir çakıldan oyulmuş, eski bir havan. Bahçe kapısına yakın düz bir kaya çıkıntısının üstünde duruyor.
Üçüncüsü, biber ağacının dallarının üstüne düştüğü, ince bir sütun parçası üstünde duruyor. Zarif, küçükçe.
Hikâyem, bir gün, denizden yassı, beyaz çakıl taşları toplayıp gerdanlık gibi çevresine dizdiğim bu havanla başlıyor.
Birkaç gün sonra bazı taşların yerlerinde durmadıklarını gördüm. Dört beş taş yere düşmüştü, birkaç taş kabın içinde idi.
Kuşlar, konarken bazı taşları düşürmüş olabilirlerdi. Ama çakıl taşları havanın içine nasıl girmişti?
Bahçede benden başka kimse yok. Birinin, ben fark etmeden, kabın içine taş koyma amacıyla bahçeye gireceğini düşünemiyordum.
Taşları eski yerlerine yerleştirip kaba su doldurdum ve başımı kaşıyarak eve döndüm.
Su kabının içine taşları koysa koysa suyu yükseltmek için kargalar koymuş olabilir, diye düşündüm.
Bahçe kapısına yakın duran ve üç kap arasında en hacimli olan havanın suyu sürekli kirlenip yeşil-kara bir renk alıyor, pis pis kokmaya başlıyordu.
Bir süre dedektiflik yaptıktan sonra, bunun kargaların işi olduğunu keşfettim.
Kargalar sert şeyleri yenebilir hale getirmek için buraya atıp yumuşatıyorlardı. Bazen, suda, bir süre sonra kaybolan büyük ekmek parçaları görüyordum.
Bir gün, ağzında bir ekmek parçası ile kabın kenarında oturan bir karga görünce bu teorim doğrulandı.
Hikâyem, bir gün, denizden yassı, beyaz çakıl taşları toplayıp gerdanlık gibi çevresine dizdiğim bu havanla başlıyor
Fakat birkaç kere pusuya yattıysam da kargaları, çakıl taşlarını kaba koyarken göremedim.
Ama kanıt başka bir yerden geldi.
Birkaç gün önce bir konuyu araştırırken Aelian adlı Romalı bir yazarın “Hayvanların Özellikleri” adlı kitabıyla karşılaştım.
Aelian hakkında, Milattan Sonra yaklaşık 175 yılında doğup 235 yılında ölmesi ve Romalı olmasına rağmen kitaplarını Yunanca yazması dışında, hemen hemen hiçbir şey bilinmiyor.
Aelian’ın kitabında, kargalar hakkında, çoğu başka yazarların kitaplarından derlenmiş, birkaç madde var.
Bunların birinde Aelian, karga yumurtasının saçları siyahlaştırdığını “öğrendiğini” yazıyordu.
“Ama,” diye devam ediyordu, “saçını bu şekilde boyayan kişinin ağzında biraz zeytinyağı olması ve çenesini sıkı sıkıya kapalı tutması çok önemlidir. Aksi takdirde dişler de saçlar gibi kararır ve onları bir daha beyazlaştırmak mümkün olmaz.”
Saçlarımı karga yumurtası veya başka bir şeyle boyamak gibi bir niyetim olmadığı için Aelian’ın Libya kargaları hakkında yazdıkları daha çok ilgimi çekti.
Libyalılar, su çekip testilerini doldurduktan sonra dama, temiz havaya koyarlarmış. Kargalar, girebildiği kadar gagalarını sokar, susuzluklarını bu testilerden giderirlermiş. Su seviyesi erişemeyecekleri kadar alçaldığında gagaları ve pençeleri ile çakıl taşı taşır, bu toprak kapların içine atarlarmış.
“Taşlar ağırlıklarından dolayı batarken su onların yarattığı basınç nedeniyle yükselir,” diye yazmış Aelian. “Bu olağanüstü maharetli tertibat sayesinde kargalar suya kavuşur. Demek ki, esrarengiz bir içgüdüyle, bir mekânın iki nesne içermeyeceğini biliyorlar.”
Ne diyorsunuz?
Bu arada, bahçemdeki kaplarla ilgili olarak gözünüzden bir ayrıntı kaçmasın. Kargalar sert yiyecekler için sadece bir kabı kullanıyorlar. Sütunun üzerindekini kirletip suyunu içilmez hale getirmiyorlar. Üçüncüyü ise, deponun altında pusuda yılan veya kedi olabileceği için hiç kullanmıyorlar.
Demek ki kargalar biraz fizik bilmek yanında kaynak yönetimini de biliyorlar: Bahçeye koyduğum suları akıllıca kullanarak sürdürülebilir bir kaynak haline getirdiler.
Kendisi için hayati olan kaynakları süratle tüketen ve kirleten insan için iyi bir ders.
*
TATİL NOTU: Kısa bir tatil yapacağım için yazılarıma bir süre ara vereceğim. Bundan sonraki yazım 25 Temmuz’da çıkacak.