Her şey uydurma, her şey kandırmaca.
AB Türk vatandaşlarına uyguladığı vizeyi gelecek Ekim’de kaldıracakmış. Ve Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakereleri gelecek yıldan başlayarak hızlanacakmış.
Bunlar, Türkiye’den AB’ye yönelik sığınmacı akımını durdurma karşılığında Ankara’nın AB’den kopardığı “tavizler.”
Ve, tabii, üç milyar Euro nakit para.
AB Türk vatandaşlarına uyguladığı vizeyi ne gelecek Ekim’de, ne de hiçbir Ekim’de kaldıracak, arkadaşlar.
Nedeni çok basit. Vizeyi kaldırırsa Türklerin yarısı ertesi gün Avrupa yollarına düşer.
Avrupa Türkiye’deki iki milyon Suriyeliyi Türkiye’de tutmak için kırk takla atarken kapılarını Türklere açmaz.
Türklere vizeyi kaldırmayı onaylayan hükümet ilk seçimde düşer.
AB vatandaşlarının AB sınırları dahilinde serbest dolaşımı sağlayan Schengen anlaşması bile tehlikede. İngiltere, daha geçen gün iç göç düzene sokulmaz ise AB’den çekilebileceğini açıkladı.
Aynı şekilde, Türkiye’nin AB üyesi olmasını çabuklaştırma konusunda alınan karar da kandırmacadır. AB demokrasiden bu kadar uzaklaşan Türkiye’yi içine almaz.
Bu hükümet de AB’ye girmez. AKP, Sünni Nakşibendi ideolojisine bağlı bir partidir. Bu ideolojinin temel direklerinden biri Batı nefretidir. AB’nin amacı Türkiye’yi daha çok Müslümanlaştırmaktır, daha çok Batılaştırmak değil.
Üyelik müzakereleri kapsamında "Ekonomik ve Parasal Politika" başlıklı faslın Aralık ayında açılmasının da hiçbir anlamı yoktur.
Bir defa üzerinde varılan karar, bu faslın açılması değil, “açılmasını teminen” 14 Aralık’ta hükümetler arası konferansın toplanmasıdır.
Ayrıca bu fasıl açılsa ve hatta kapansa TC’yi AB’ye bir milim yaklaştırmaz.
Neden yapıldı bu açıklamalar o zaman?
AKP Hükümeti, yüzünü Orta Doğu’dan Batı’ya çevirdiği izlenimi vererek bir taşla iki kuş vurmayı arzuluyor. Dışarıda yaygın olan “Türkiye otoriter bir Orta Doğu ülkesi oldu,” eleştirilerini nötralize etmek, içeride laikleri, liberalleri, Kürtleri avutmak istiyor.
Neden Avrupa AKP’ye bu izlenimi verme şansı tanıdı?
Neden tanımasın? Cebinden para mı çıkıyor? Onu bir taahhüt altına mı sokuyor? Hayır.
Avrupa’nın bugün karşısındaki en büyük sorun sığınmacılardır. Türkiye’nin bu konuda işbirliğini sağlama karşılığında uygulamada değeri olmayan tavizler vermenin ne zararı var?
İşin özü Avrupa’ya yönelik sığınmacı akımının durdurulması, bunun karşılığında AKP Hükümeti’nin avucuna üç milyar Euro sıkıştırılmasıdır. Vize muafiyeti ve önemsiz bir faslın açılma vaadi bu mangırın ambalajıdır. Türk halkını oyalamak dışında hiçbir pratik değeri yoktur.
Bu küçük macera bir daha gösterdi ki çıkarları söz konusu olduğunda, AB, Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşmasını kolaylıkla yutabilir. Yani, onun istediklerini yapan Türkiye demokrasi mi, diktatörlük mü umrunda değil.
Kendini dış politika dehası sanan Davutoğlu, eli güçlü olduğu halde AB’den zırnık koparamadı. Çünkü, gölgesi olduğu adamla beraber gücüne ve itibarına büyük darbe vurduğu Türkiye’nin dış politikada kayda değer bir ağırlığı kalmadı.
Bir arkadaşımın dediği gibi “Davutoğlu Brüksel’e patates almaya gitti. Eline boş bir patates torbası verdiler. Patates sonra,” dediler.
Davutoğlu Brüksel’de Avrupalı liderlere ile yaptığı zirveyi Türkiye-AB ilişkilerinde “yeni bir başlangıç” olarak tarif etti.
Doğrudur. Patates torbası koleksiyonu yapmak için yeni bir başlangıç sayılabilir.