Hareket serbestisine dönüldüğünde en çok özleyeceğim şey sessizlik olacak.
Dışarıda bir esinti yaprakları hafif hafif sallarken duyduğum tek ses kapıdan içeri giren bir karasineğin vızıltısı. O da kısa sürüyor. Sinek, başımın çevresinde bir tur atıp bende ilginç bir şey bulamadıktan sonra geldiği gibi gidiyor.
Şimdi bir güvercin guguklaması duyuyorum uzaktan, servilerin sıralı olduğu yerden.
Buzdolabı canlanıyor ve kutuplarda kopup denize düşen buzullar gibi kısa bir çıtırtı çıkarıyor.
Belki üst katta, yatak odasında olsam genç komşularımın -iki kardeş- küçük çocuklarının seslerini duyacağım ama onlar bana gürültü değil müzik gibi gelir.
Haftalardır uçak sesi duymadım.
On beş yıldır havanın bir parçası hâline gelen inşaat gürültüleri durdu. Yarım kalmış yapılar kör gözlerle boş sokaklarda müşteri arıyor.
Buldozerler, delme makineleri, hazır çimento araçları, kamyonlar, kamyonetler kayboldu.
Bahçeye çıkıp biraz yürüdüğümde kuzeye bakan servilerin oradan yoğun bir arı sesi duyuyorum. Bir oğul olmalı, diye düşünüyorum ama göremiyorum. Bir aşağı bir yukarı gidiyorum. Bazı yerlerde ses yoğunlaşıyor. Ama oğul görmüyorum.
İnsan, görmeye alışkı olmadığı şeyleri, baksa da kolay kolay göremez.
Köyde demircilik yapan ve kovanları olan Cemal’i arıyorum. Ama o gelinceye kadar arılar susuyor. O da bir şey görmüyor.
Arılar ertesi gün gene aynı yerde vızıldayacaklar ve bu defa seslerini ta evden duyacağım ama onları gene göremeyeceğim. Ve bu böyle devam edecek.
Bahçede bir kovuk bulup yerleşselerdi ne iyi olurdu. Belki buldular da ben bulamıyorum.
Arıların sesi bana gürültü gibi gelmemişti. Tersine haz vermişti. Doğal seslerin hoş olması, insanın yaptığı makinelerin hepsinin çıkardığı sesin ise itici olması ilginç.
Şimdi de yasemin çardağının oradan bir kamış bülbülünün ötüşü geliyor. Bu serçe boyundaki kestane kahverengisi kuşu duymak, görmekten kolaydır. Boyundan beklenmeyecek tizlikte, çivi çakar gibi kısa bir ötüşü var ama o yöne baktığınızda bir şey göremezsiniz.
Bu kuşun sesini bahçede ilk defa bu yıl duyuyorum. Adada her zaman var mıydılar emin değilim. Yeni yerleşmiş olabilirler.
Fransız düşünür Pascal (1623-1662)
"İnsanlığın bütün sorunları insanın sakin bir biçimde tek başına bir odada oturmayı becerememesinin sonucudur," der.
Sakin bir biçimde mi bilmiyorum, ama işte neredeyse iki aydır odalarda oturuyoruz.
Bu zoraki ev hapsinden ne çıkacak?
Bir ekonomistin tarifi ile, aslında bizim için önemi bulunmayan kişilerin gözünde kendimizi yüceltmek için borç-harç ihtiyacımız olmayan şeylerin alıcısı olmaya devam mı edeceğiz?
Eskiden olduğu gibi dünyaya bir çekirge sürüsü gibi abanmaya mı döneceğiz?
Dönemeyeceksek neye döneceğiz?