Her patlayan bombadan sonra başka bombalar patlıyor.
Bunlar politikacıların, köşe yazarlarının, ekran meddahlarının ateşlediği laf bombalarıdır.
Sıkıcı, göğüs daraltıcı, daha önce sayısız defa kendi kendini tekrarlatmış laflar.
Laf, laf, laf, laf, laf.
Tanrım ne kadar yeteneksiz, sığ, sıkıcı, lafazan insan var!
İşte Ahmet Davutoğlu. Canlı yayında Suruç hakkında konuşuyor. Onu dinliyorum ve bir miligram ikna olmuyorum. Bende, ne yapacağını bilmeyen bir adam izlenimi uyandırıyor. Yeteneğinin sonuna geldiğini anlamaya başlayan bir biçare.
Milleti olmadığı kadar bölen, nefret cepheleri yaratan bir partiye mensup olduğunu unutmuş, birlik çağrısı yapıyor.
Harika bir fikri var: Liderler hep birlikte Suruç’a gidip birlik fotoğrafı çektirmeliymiş. Ve nerede bir olay çıkarsa oraya koşmalı, orada da birlikte poz vermeliymiş.
Ne kadar etkileyici değil mi?
IŞİD olsam, bu dehşetli plan karşısında kaçacak delik arardım.
Davutoğlu bu tür terör girişimlerine karşı konuşmaktan başka bir şey yapamaz. Sınırlar kevgir, istihbarat zayıf, önlemler kaotik, moraller bozuk. Türkiye’nin bazı illerinde kim dost, kim düşman belli değil.
İşin doğrusu Davutoğlu’nun doğruyu söyleyememesidir.
Doğruyu söylese şöyle demesi gerekirdi:
“Kendimi çok akıllı sandım. Egomun, aklımdan büyük olduğunu idrak edemedim. Osmanlı rüyaları gördüm. Kendi boyumdan da, Türkiye’nin boyundan da büyük işlere kalkıştım. Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırdım, Orta Doğu’ya bulaştırdım. Irak’a, Mısır’a karıştırdım. İran’la karşı karşıya getirdim. Suriye’deki rejimi devirmeye kalktım. Her ne kadar yalanlasam da bunu aktif olarak yaptım. Çok insanın canını yaktım.
“Şimdi onlar bizim canımızı yakıyor.
“Suçumu kabul ediyorum. Özür dilerim. Türkiye, Orta Doğu’da eski tarafsızlık politikasına yeniden dönmelidir, diyorum ve gidiyorum. Evime kapanacağım ve ömrümün gerisini hayır işlerine adayacağım.”
İşte bu dürüstlük olurdu. Dinlemeye, hatta alkışlamaya değer bir konuşma olurdu.
Ama nefesinizi tutmayın. Böyle bir konuşma olmayacak.
*
Türkiye’nin dış politikası AKP’li kodamanların egolarına değil, ülkenin çıkarlarına hizmet eder bir şekle yeniden sokulmalıdır.
Yeni hükümetin önündeki en önemli proje budur. Dışişleri AKP’nin elinden alınmalıdır. Argüman basittir: AKP’ye berbat ettiği dış politikayı daha fazla berbat etme hakkı verilemez.
Davutoğlu-Erdoğan ikilisi dış politikayı o kadar alt üst etti ki bugün, Washington’da, IŞİD’e karşı mücadele veren İran ve PKK’ya, birkaç gün öncesine kadar IŞİD’in adını bile ağzına almayan Ankara’dan daha çok sempati duyuluyor.
Türkiye’nin Orta Doğu’da tarafsızlık dışında atacağı her adımın riski var, getirisi yok. Bu kadar basit.