Sabahın erken saatlerinde BBC’den, Büyük Britanya’nın referandumda Avrupa Birliği’ni terk etme kararı aldığını öğrenince “Demek en akıllı bildiğimiz milletler bile en aptalca kararları alabiliyorlar” diye düşündüm.
Hüzün verici bir andı.
“Onlar bile böyle bir karar alabiliyorlarsa, bizim için hiç ümit yok” diye düşündüm.
Hiç şüphem yok: Ayrılma, tarihe, Britanya adalarında yaşayanların yüzyıllardan beri yaptığı en büyük hata ve bir milletin kendi ayağına sıktığı en büyük kurşun olarak geçecek.
Çünkü zarardan başka hiçbir şey getirmeyecek.
Bunun sinyalleri gelmeye başladı bile.
İngiliz borsası tepetaklak gitti.
Derecelendirme kurumu S&P Birleşik Krallık’ın 3A olan statüsünü aşağıya çekeceğini açıkladı.
Sterlin son 30 yılın en düşük seviyesine indi. George Soros sterlinin yüzde 40 civarında değer kaybedebileceği hakkında uyarmıştı. Haksız olmadığı anlaşılıyor.
Oyların dağılımı zenginler ile zengin olmayanlarının bir haritası gibidir. Kalma oylarının en yoğun olduğu yerler Londra, İskoçya gibi Birleşik Krallık’ın en müreffeh olduğu bölgelerdir.
Globalleşmenin Britanya’ya getirdiği refahtan yeteri kadar nasibini alamayan sahil kasabaları, kırsal alanlar ve iç bölge bölgeler ayrılmacıların safında yer aldı. Benzetilecek olursa, burada yaşayanlar Türkiye’de olsalardı AKP’ye oy verecek olan insanlardır.
Kararlarında rasyonel nedenlerden çok öfke, korku ve kibir rol oynadı. Milliyetçilik, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, kendini başkalarından üstün görme duygusu ağır bastı.
Milliyetçiler kazandı, Britanya’yı büyük yapan liberaller kaybetti.
Kararda - boşanmadan sonra meydana gelmesi kaçınılmaz olan daralmadan en çok zarar görecek olan - işçi sınıfının çıkış lehinde oy vermesi de büyük rol oynadı.
Birçok ekonomiste göre, AB’den çıkış adaların ekonomisini küçültecek. Yatırımlar düşecek, işsizlik artacak.
Londra’nın New York ile birlikte (ve belki de onun da daha önünde) dünyanın en önemli finans merkezi olma özelliği yara alacak.
AB’den ayrılmak istemeyen İskoçya muhtemelen birlikten ayrılacak.
Birleşik Krallık’ın itibarı ve uluslararası arenadaki forsu azalacak.
Büyük Britanya büyük bir Lüksemburg olacak.
Yaşadığı yenilgiden sonra parti başkanlığından ve başbakanlıktan devrilmesi kaçınılmaz olan David Cameron partideki düşmanlarının kapıyı çalmasını beklemeden istifa ederek kaosa bir kaos daha ekledi.
Financial Times yorumcusu Martin Wolf’un durumu iyi özetledi: “Avrupa en büyük ikinci ve en dışa dönük gücünü kaybetti.”
Ayrılma depremi Birleşik Krallık dışında birçok ülkede de hissedilecek ve aralarında İngiliz bankalarının bulunduğu birçok kurumu da sarsacak.
Olumsuzluk en çok Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra en büyük şoku yaşayan ve dünyanın en büyük ticaret bloku olan AB için geçerlidir.
Birleşik Krallık’ın terki AB’nin çözülmesinin başlangıcı olabilir.
Birçok ekonomiste göre, AB’den çıkış adaların ekonomisini küçültecek. Yatırımlar düşecek, işsizlik artacak
Referandum sonuçları kıtadaki aşırı sağ/milliyetçi/dinci/yabancı düşmanı partilerin öne çıktığı Macaristan ve Polonya gibi ülkelerde AB’den kopma rüzgarlarını güçlendirecek.
Fransa, İtalya, Yunanistan, İspanya’da gibi ülkelerde de ayrılıkçıları ve ırkçıları yüreklendirecek.
Nitekim, sonuçlar açıklandıktan sonra Fransız aşırı sağının lideri olan Marine Le Pen bir sevinç çığlığı sayılabilecek şu tweeti attı: “Özgürlüğün bir zaferi. Şimdi aynı referandumu Fransa ve diğer AB ülkelerinde yapmalıyız.”
*
Çıkış kararı bir boyutuyla Türkiye’nin AB üyeliği konusunu da kapatmış oluyor.
Referandum öncesi propaganda sürecinde AB’den çıkmak isteyenler Türkiye’nin olası üyeliğini başarılı bir biçimde halkı korkutmak için kullanmışlardı. Aynı korku diğer AB ülkelerinde de var.
Britanyalıların gidişi AB’nin büyüme sürecini durduracak, kapılarını kapatacak.
Türkiye’nin zaten alabildiğine alçalmış olan AB çıtası yere düşecek. Erdoğan’ın tek adamlık kampanyasına ve Türkiye’nin Orta Doğululaşmasına batıdan hiç ses çıkmayacak.
Son bir öngörü: Amerikalılar “İngilizler çıldırır da biz çıldırmaz mıyız” diyerek Donald Trump’ı cumhurbaşkanı seçecek.