Günlerden bir gün Kiraz Usta, marangozhanesinin bir köşesinde yatmakta olan bir odun parçası bulmuş.
“Tam zamanında buldum seni,” demiş. “Küçük bir masanın ayakları olmak için idealsin.”
Kabuğunu soymak için eline keskin bir balta almış ki odundan yalvaran küçük bir ses çıkmış:
“Çok sert vurmayın!”
Kiraz Usta şaşırmış. Sesin nereden geldiğini anlamak için sağa sola bakmış, ama kimseyi görememiş.
Baltayı indirmiş!
Hatırlamak ve unutmak elimizde değil. Neyi, ne zaman, neden hatırladığımız da
“Ay, ay,” demiş oduncuk. “Beni incittiniz.”
Sesin nereden çıktığını anlayan Kiraz Usta, korkudan yere düşmüş, neredeyse bayılacakmış.
Tam bu esnada arkadaşı Gepetto Usta içeri girmiş.
Gepetto, odundan bir kukla yapmak istiyormuş. Dans eden, eskrim yapan , akrobat gibi hoplayıp zıplayan bir kukla imiş tasarladığı.
“Senden odun istemeye geldim,” demiş Gepetto.
Kiraz Usta konuşan odundan kurtulmak istediği için hiç tereddüt etmeden onu Gepetto’ya vermiş.
Gepetto atölyesine dönmüş, bir kukla yapmış, adını da Pinokyo koymuş.
Pinokyo acıkmış. “Açlıktan ölüyorum,” demiş Gepetto’ya.
Gepetto’nun cebinde kahvaltı için sakladığı üç armut varmış. Onları Pinokyo’ya vermiş, ama yaramaz kukla “Kabukları soyulmadan kesinlikle yemem,” demiş.
İnsanın bir daha ne zaman yiyecek bir şey bulacağının belli olmadığını bilen Gepetto, kuklanın armutları olduğu gibi yemesini istemiş. Ama Pinokyo dinlememiş.
Gepetto, istemeye istemeye meyveleri soymuş ama kabukları atmamış.
Pinokyo armutların ortasındaki çekirdekli yeri de yememiş.
Gepetto onları da masanın ucuna, kabukların yanına koymuş.
Pinokyo: “Doymadım!”
Gepetto: “Sana verecek başka bir şeyim yok.”
Kuklacık çaresiz, önce armutların göbeklerini, sonra kabuklarını yemiş.
*
İtalyan Carlo Collodi’nin 1881’de yazdığı ve 1983’te basılarak dünyanın en ünlü çocuk kitaplarından biri olan “Pinokyo’nun Maceraları”nı ilkokula giderken okumuştum.
Aradan neredeyse 65 yıl geçti. Bir çocuk kitabı için oldukça uzun olmasına rağmen aklımda sadece armutla ilgili bölüm kaldı.
Yıllardır ne zaman armut yemeğe kalksam Gepetto Usta gelir aklıma. Uslu bir kukla olup armutları, kabukları ve göbeği ile beraber yerim. Yemeyecek olursam suçluluk duyarım.
Garip değil mi?
Pinokyo’dan aklımda neden sadece armut olayı kaldı?
Acaba o zamanlar daha hiç armut yememiş olduğum için mi? Yoksa o bölümü okurken canım çok armut çektiği için mi?
Yoksa ben kukla olursam itaatkâr bir kukla olmaya karar verdiğim için mi? (O zamanlar, hep başka bir yerde, başka birisi olmak isterdim.)
Yıllardır ne zaman armut yemeğe kalksam Gepetto Usta gelir aklıma
*
Hafıza ilginç ve esrarengiz.
Hatırlamak ve unutmak elimizde değil. Neyi, ne zaman, neden hatırladığımız da.
Beyin neden seçici? Hatırlamak için seçtiklerini belirleyen nedir? Ve hatırlananlar gerçekten olmuş olanlar mı, olmuş olduğu sanılanlar mı?
Aynı şeyi izleyenler değişik şeyler görür, aynı şeyi duyanlar değişik şeyler hatırlar.
Bir heykeli ortaya çıkaran çekiç darbeleri gibi, insan belki, sadece kişiliğini belirleyen olayları anımsar. Ama sadece hatırladıkları kişinin kendini anlaması için yeterli mi? Unutulanların da kişinin aldığı şekilde bir etkisi yok mu?