AK Parti’nin 27 Ağustos’ta toplanacak olanüstü kongresinde delegelerin oy verecekleri isim Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu oldu. Dün toplanan MYK’da alınan karar da sürpriz olmadı.Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Davutoğlu tercihi, partinin 2011 sonrasında girdiği siyasi hattın sertleşerek devamı anlamına geliyor. Çünkü bu hattın, esas belirleyicisi ve ideolojik aklı büyük ölçüde Davutoğlu’dur. Üç yıl içinde iflas etmiş bu hattın ve onun ideolojik aklının Başbakan olduğu Türkiye’de, AK Parti’nin ve hükümetin şu anki politikalarında geriye dönüş ve yumuşama neredeyse imkansızdır.
Davutoğlu tercihinde faktör olduğu ifade edilen paralel yapı ile mücadeleye sahip çıkması ve küresel söylemdeki vicdan vurgusu bile bunun işaretidir. Bunun için iç politikada gerilim ve kutuplaşma; dış politikada yalnızlaşmanın artadarak devam edeceğinin işaretdir.
Erdoğan’ın, Davutoğlu tercihiyle AK Parti, 2001-2011 döneminden kesin bir kopuşu tamamlamış oldu. Bu kopuş, merkez partisi olmaktan çevre partisi olmaya ya da merkezin çevreye çekilme halidir. Bunu ise, partiye hakim olan dar ideolojik aklın, İslam, birey/toplum ve dünya tasavvurlarını tüm Türkiye’ye devlet imkanları ile empoze etmeye çalışılmasıdır. Eğitim başta olmak üzere gündelik hayatın seküler öğelerden arındırılması, toplumsal farklılıkların özel Alana ititmesi, AK Parti’nin bu dönüşümü parçalı değil bütünlüklü planladığının işaretidir.
Bu açıdan, yöneticileri ve yeni taşıyıcıları yaşça genç ve partiye 2011 sonrası katılmış olsalar da; düşünsel ve ideolojik olarak arkaiktirler. Bunun için AK Parti artık yenilikçi değil gelenekselci yani muhafazakâr bir partidir.
Bundan bir süre önce AK Parti kulislerinde konuşulan “son yıllarda artık iki AK Parti var” olduğunu yazmıştım. Bugün artık bu, saklanamaz biçimde ortadadır. 2011 sonrası AK Parti, artık Yeni AK Parti’dir.
Eski AK Parti; Erdoğan, Gül, Arınç gibi isimlerin Milli Görüş’ten
koparak kurdukları; toplumsal olarak çoğulcu, toplumsal talepleri kucaklayan ve onları siyasette çözmeyi, Türkiye’yi ve devleti demokratikleştirmeyi, AB’ni hedefleyen merkez partisi idi.
Düşünsel ve ideolojik olarak Eski AK Parti’yi temsil edenler üç dönem kuralı ile tasfiye edilecekler. Yeni AK Parti’yi benimseyen Eski AK Partililer ise, yeni dönemde yollarına danışmanlık, çeşitli yardımcılıklar gibi pozisyonlarla devam edecekler.
Bugüne kadar, ikircikli açıklama yapanlar ise, yakın gelecekte karar vermek zorunda kalacaklar.
Yeni AK Parti ise, Erdoğan’ın 2011 seçimlerinde hem ideolojik hem de siyasal yapılanma olarak tepeden başlayarak inşa ettiği başka bir parti. Kendi siyasal kimliğini, toplum tasavvurunu hayata geçirmek isteyen, buna göre toplumu, devlet imkanları ile dönüştürmeyi hedefleyen, çoğulcu değil çoğunlukçu, tek kimlik, tek doğru ve tek adam ideolojisini merkeze alan; otoriterliği, muhafazakârlıktan gelen ataerkillikle sentezleyen bir AK Parti var karşımızda.
Onun için Cumhurbaşkanı Gül, kurucusu olsa da, aynı kültürel kimlikten gelse de, Yeni AK Parti’ye dönme şansı son üç yıldır hiç yoktu. Olmadı da. AK Parti, Erdoğan vesayetinden kurtulmadığı sürecede Gül’ün partiye dönüş imkanı olmayacaktır.
Cumhurbaşkanı Gül’ün, veda resepsiyonunda gazetecilerle yapmış olduğu sohbette ifade ettiği; “Bizim cenahtan yapılan epeyce saygısızlıkları da gördüm, bu son süreç içerisinde. Bunların hepsini de takip ettim. Saygısızlıklarını bir hatırlatmış olayım, geçeyim” sözleri, bu gerçeğin kabülünden başka birşey değildir.
Çünkü Gül’ün AK Parti’ye dönüşünün yolunu kesen sadece partiye sonradan gelenler yani gençler değil, o gençlerin ideolojik duruşları ile Erdoğan’ın siyasal tercihlerinin örtüşmesidir.
Bugünden sonra en çok merak edilecek ve dikkat edilecek nokta Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki ilişkinin nasıl olacağıdır.
Görünürde bu ilişki sorunsuz işleyecek. Ama şunu da unutmamak gerkiyor ki, insan fıtratında kendini varetme, kanıtlama, bağımsız özne olma arayışı hep var olmuştur/var olacaktır. Davutoğlu gibi kendini akademik alanda varetmiş biri mutlaka; Erdoğan’dan bağımsız bir şekilde kendini var etmek isteyecektir.
Bunun ilk yansımasını, önümüzdeki bir kaç ay içinde yaşanacak gelişmeler sonrasında hükümete yakın medyada görme şansını bulabiliriz. Bakalım medya önümüzdeki aylarda “Erdoğancı” mı olacak yoksa “Davutoğlucu” mu?
@murataksoy