Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın cevaplaması istemiyle bir soru önergesi verdi.
Şahin, verdiği önergede var olduğunu iddia ettiği plandan bazı maddeleri sıralayarak; Gülen cemaatine yönelik bitirme planı olup olmadığını sormuş. Önergede var olduğunu iddia ettiği planlar ilgili bazı başlıklar şöyle; “Aldığım duyum ve tarafıma ulaşan bilgi ve belgelerden birisi olan, İçişleri Bakanlığı bünyesinde ''Özellikle istihbarat birimleri ile irtibat kurulup cemaatin tuttuğu arşivlerin bulunduğu yerlerin tespit edilerek acil aramalar yapılması ve elde edilecek delillerin değerlendirmeye tabi tutulması'' başlıklı bir yazılı emir (Eylem Planı) hazırlanıp yürürlüğe konulmuş mudur?
Yazılı emrin 1. maddesi ''Bu soruşturmanın çerçevesine giren cemaat üyesi olup örgütlü olarak hükümeti devirmek ve anayasal düzeni yıkıp, devleti ele geçirmek için doğrudan faaliyet yürüten kişilerin tespiti, adreslerinin ve açık kimliklerinin belirlenmesi, ülke çapında eş zamanlı arama ve delil elde etmek için ayrıntılı çalışma yapılıp, gecikmeksizin arama ve delil elde etme işlemlerinin gizlilik içinde yürütülmesi'' şeklinde midir?
Acil aramaları amaçlayan yazılı emrin 3. maddesinde ''Fethullah Gülen ve cemaatinin elinde silahlı bir güç bulunup bulunmadığı, ordu, jandarma, MİT ve emniyet birimleri içerisindeki cemaate bağlı/üye olanların silahlı bir eyleme kalkışmalarının mümkün olup olmadığı ve cemaat üyelerinin böyle bir eyleme kalkışmaları halinde hükümeti yıkabilecek veya anayasayı ortadan kaldıracak güçlerinin olup olmadığının belirlenmesi'', 4. maddesinde ''Cemaat üyelerinin Türkiye'nin son on yılında işlenen önemli olaylara azmettiren, yardım eden ya da doğrudan suç işleyen sıfatı ile katılıp katılmadıklarının belirlenmesi, cemaat üyelerinin rolleri bulunduğu iddia edilen Aziz Santoro cinayeti, Hrant Dink'in öldürülmesi, Danıştay saldırısı, Zirve kitabevi katliamı, Necip Hablemitoğlu ve Üzeyir Garih'in öldürülmesi gibi olaylar ile irtibatlarının araştırılması” yer almakta mıdır?
Eylem Planının 23. maddesinde adı belirtilmeyen Başsavcılığın Ankara olduğu, görevlendirilen Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu Savcısı’nın, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Adli Yıl Tatili öncesinde, öncelikle olup HSYK tarafından 17 ve 25 Aralık soruşturmalarında görevli ihracı planlanan hakim ve savcılar ile üst düzey emniyet mensuplarından başlayarak operasyon hazırlığında olduğu doğru mudur?
İtirafçı Polis Memurlarının sağlandığı ve kontrol altında tutulduğu ve bu yolla bazı Polis şeflerine kumpas hazırlığı yapıldığı doğru mudur?
Gülen Cemaati ( Hizmet Camiası ) ne yönelik bu kurgu operasyonun benzerinin dini, ilmi ve hayri konularda paralel çalışmalar yürüten diğer cemaat ve gruplara da uygulanacağı duyumu alınmıştır. Bu duyum ve bilgi doğru mudur?”
Şahin’in önergesi bunlarla sınırlı değil. Önergeden öğrendiğimiz eğer gerçekse planının 30’a yakın maddeden oluştuğudur. Önergede yer alan ve tırnak içinde sorulan sorular, belli ki kendisine gelen ve gerçek olduğuna inandığı bir plana referans aldığı gerçeğidir.
Bu aşamada sorun, Şahin elindeki belgenin gerçek olup olmadığıdır.
Bunun açığa çıkarılması gerekiyor.
Burada şu soruyu soralım; bu önerge karşısında şaşırdık mı?
Kendi adıma şaşırmadığımı söylemeliyim. Şaşırmadım çünkü bu tür planlar, “ulus-devlet” sistematik olarak var oldukça hep olacak.
Burada ulus-devlete ilişkin bir kaç tespit yapalım.
1. Ulus-devlet sistematiği içinde kurumsallaşmış her devlet özünde otoriterdir,
2. Tek bir kimlik üzerinden homojen bir toplum tasavvuruna dayanır,
3. Devlet sadece toplumu yönetmek değil; aynı zamanda tüm bireyleri kontrol etmek ister,
4. Devlet sırrı, topluma karşı işlenen suçları örtmek için kullanılan kavramlardan birisidir,
5. Toplumu vesayet altında tutar. Bu vesayetin esas uygulayıcısı ideolojik taşıyıcı olan bürokrasidir,
6. Devlet demokratikleştirilmedikçe iktidarları kendine benzetmeyi hedefler. Benzetemediği oranda gücünü paylaşarak zaman içinde iktidarı devşirir.
Bu tür tespitleri çoğaltmak mümkün. Bu tespitler devlet-toplum ilişkisinde devletin baskın olduğu her model için geçerlidir. Ve Türkiye'de devlet yapılanması yukarıdaki modelin tipik bir örneğidir.
Türkiye, Batı'daki örneklerinden farklı olarak ulustan devlete değil; devletten ulusa gidilmiştir. Askeri ve sivil bürokrasi devleti kurmuş ve kendi ulusunu inşa etmiştir. Bu inşa vatandaşlık tanımı üzerinden bir kamusal alan ve kendi meşruiyetini dayandırdığı yeni bir toplumsal sınıf yaratmıştır. Ve nihayet döngüyü ürettiği rantı, bu sınıfa dağıtarak tamamlamıştır.
Kamusal alanda esas tehlikeli olan konjonktürel olarak (1960-70'lerde komünistler, 1980'lerde İslamcılar, 1990'larda Kürtler) sürekli değişmiş olsa da; devlet her zaman tüm ötekileri izlemiş ve kayda almıştır.
Devlet/iktidar, Gezi ile laik toplumsal kesimi ve Alevileri, 17-25 Aralık sonrasında ise cemaati açık biçimde ötekileştirmiştir.
Son birkaç yıl içinde yaşadıklarımız yaşanan demokratikleşme ve sivilleşmeye ortadan kaldıran, devletin ideolojik sürekliliğinde bir değişim olmadığı gibi tersine iktidarın devlete eklemlendiğini göstermiştir.
Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in verdiği soru önergesi bize bildiğimiz bir gerçeği yeniden hatırlattı.
O gerçek ise; devlet geleneği güçlü olan bu topraklarda; devletin özünde otoriter olduğu ve onu denetleyemediğiniz ölçüde iktidarı kendisine benzettiğidir. Sonuç olarak, demokratikleştirilmeyen devletin sadece sahibi değişir.
@murataksoy