30 Mart seçimleri analiz edilirken AK Parti ve CHP dışında bakmamız gereken iki önemli parti de MHP ve BDP’dir. Kuşkusuz asimetrik yerlerde dursalar da ontolojik olarak birbirine benzeyen iki partidir MHP ve BDP.
MHP Türk, BDP Kürt milliyetçiliğinin temsilcisidir.
Seçim sonucundan önce şunu not etmekte fayda var. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP gençliğinin sokaktan çekilmesi ve siyaseti meşru zeminlerin içinde kalması konusundaki hassasiyeti ile büyük katkı sunmuştur.
Bu açıdan MHP, geçmişe göre dönüşmüş ve sokağı ve şiddeti, siyasetin aracı olmaktan çıkarmıştır. Bu demokrasi açısından önemli bir kazanımdır. Ancak son seçimde gördük ki, MHP gençliğinin yerini almaya meyyal olanlar yok değilmiş.
MHP, 30 Mart seçimlerinde oyunu arttıramamış görünse de siyaseten varlık gösterdiği yerlerin analizini iyi yapmak gerekiyor.
MHP'nin seçimi aldığı ya da ikinci parti olduğu yerlere baktığımızda karşımıza çıkan tablo şudur; MHP artık milliyetçilikten çok ‘bölünme/ayrışma’ endişe ve korkusu yüzünden oy almaktadır. Bu açıdan MHP'nin birinci parti olduğu Mersin, Adana, Kars iyi analiz edilmelidir.
MHP üç büyük şehirde oy oranı olarak küçük parti olsa da, İç Ege, İç Anadolu ve Karadeniz'de varlığını koruyan bir partidir. MHP, bu seçimlerde belki oyunu çok fazla arttıramamıştır ama almış olduğu kritik belediyeler önemlidir.
AK Parti’nin son yıllarda Ortadoğu'da izlediği emperyal milliyetçiliği düşündüğümüzde MHP milliyetçiliğinin yerli bir bölünme endişe ve korkusuna sıkıştığını görüyoruz. MHP’nin Kürt sorunu ve çözüm sürecine bakışının temel ekseni de budur.
Bu açıdan, MHP’nin önümüzdeki yıllarda konumunu belirleyecek olan, Kürt sorunu ve çözüm sürecinin geleceği olacaktır.
AK Parti, başlattığı süreci 'tek liderler'in inisiyatifinden çıkarıp toplumsallaştırmadığı sürece başarılı olma şansı yoktur. Çünkü, sürecin geldiği yerde artık ne geri dönüş ne de süreci yavaşlatma şansı vardır. Bu aşamada yapılması gereken hızla demokratikleşme adımları atmaktır.
Ancak AK Parti'nin Gezi ve 17 Aralık'tan sonra sürdürdüğü siyasal anlayış olarak kuşatıcı değil kutuplaştırıcı olduğu için Kürt sorununun demokratik çözümü çok kolay görünmemektedir. Ötekileştirme ve kutuplaştırma siyasetine son dönemde eklenen temel hak ve özgürlüklerin daralmasını eklediğinizde, Türkiye’nin demokratikleşme konusunda yol almadığını da kabul etmek durumundayız.
Türkiye’nin demokratikleşmediği bir ortamda Kürt sorununun ve çözüm sürecinin ilerleyebilmesi eşyanın tabiatına aykırıdır.
Bunun basit bir göstergesi Ağrı ve Ceylanpınar'da yaşananlardır. Ağrı’da BDP’nin kazandığı seçimi AK Parti’nin kazanma ihtimali için defalarca sayım sayılmasına rağmen; Ceylanpınar’da AK Parti'nin kazandığı seçime BDP’nin itirazı üzerine ilan edilen olağanüstü hal AK Parti'nin çözüm sürecine nasıl baktığının göstergelerinden biridir. Sonuç olarak Ağrı seçimi iptal edilmiştir.
AK Parti’nin çözüm süreci karşısındaki mesafeli duruşu sadece bizler değil Kürt siyasi hareketi ve Kandil'de görmektedir. Bu yüzden sürecin ilerletilmesi çağrısı sıkça tekrarlanmaktadır.
Kürt siyasi hareketi ve Kandil umutsuzluklardan dolayı sıkça ‘özerklik’ konusunu Türkiye gündemine sokmaktadır.
Seçim öncesi gerek Kandil gerekse BDP kanadından gelen bu yöndeki söylemler, AK Parti’ye ve dolayısıyla çözüm sürecine olan kuşkuyu arttırırken; Türkiye’nin farklı yerlerinde bu bölünme/ayrışma endişe ve korkusunu da gündeme getirmektedir.
Böyle bir olasılık ve siyasal tartışma kaçınılmaz olarak MHP’yi bir siyasal alternatif olarak öne çıkarmaktadır. Çözüm süreci demokratikleşme çerçevesinde ilerlemez, özerklik tartışması artar ve bölgede BDP de facto durum yaratırsa; ortaya çıkacak gerilimin kazananlarından birinin MHP olacağı açıktır. 30 Mart seçimleri bunun ilk işareti oldu.
Twitter: @murataksoy