Paranın harcanmayıp elde tutulmasının bazı getirileri olabilmektedir. Örneğin alternatif yatırım araçları olan; vadeli mevduata yatırma, devlet tahvili ya da hazine bonosu alma, repoda, borsada değerlendirme gibi birçok seçenek mevcuttur. Bu seçenek sepetinin ortak getirisi paradan uzak kalmanın faiz ya da benzeri bir getirisi olmasıdır. Yani kişilerin parayı bugün kullanmaktan feragat etmelerinin fırsat maliyeti bu getiri ile ödüllendirmeleridir. Devlet ise kamusal ihtiyaçları gidermek adına gelir üzerinden, servet üzerinden ve harcamalar üzerinden vergi almaktadır.
Genel kural genellikle bir harcama yapıldıktan, servet unsuruna sahip olunduktan ya da gelir elde edildikten sonra kanunda belirtilen beyan ve ödeme sürelerinde vergilerin beyan edilmesi ve ödenmesidir. Ancak özellikle gelir vergisinde ticari kazanç ile serbest meslek kazancında ve kurumlar vergisinde devlet sabırsız davranıp bu vergileri enflasyon karşısında aşınmasını engellemek için peşin alabilmektedir. Aynı sabırsızlığı ücretlerden alınan vergide de göstermektedir.
Peşin vergi de denilen ve Devletin bu şekilde ön ödeme olarak aldığı geçici vergiler ile özellikle yıl içinde elde edilen ücretlerin belli tutarları aşması durumunda sonraki sene ayrıca beyan edilip yıl içinde alınan bu vergiler mahsup edilmektedir. Ancak mahsup aynı nominal tutar üzerinden yapılmaktadır.
Bu noktada önerim enflasyon dolayısıyla bir parametre oluşturulup endekslenip yıllık beyanda endekslenen bu tutarın hakkaniyet gereği mahsup edilmesidir.
Çünkü TÜİK'in verileri bile ziyadesiyle iştah kaçırıcı boyuttadır. Bu nedenle peşin olarak alınıp sonra yıllık beyanda mahsup edilen vergilerin Yİ-ÜFE ile endekslenip öyle mahsup edilmesi denkleştirici ve onarıcı adalet gereğidir.
Geçici vergi uygulaması sadece kurumlar vergisi ile gelir vergisi mükellefleri (ticari kazanç ve serbest meslek kazancı) için söz konusudur. Onun dışındakilere uygulanmaz. Örneğin ücretliler için ya da kira geliri elde eden Ayşe Teyze için uygulanmaz.
Buna göre bu mükellefler yılın ilk dokuz ayının her üç aylık periyotlarında elde ettikleri gelirlerini beyan edip hesaplanan bu (geçici) vergilerini öderler. Daha sonra sonraki yıl tüm gelir beyan edildiğinde hesaplanan vergiden geçmiş yılda ödenen geçici vergiler aynı nominal tutarda mahsup edilir.
Bir işverene emeğini vererek bir menfaat elde edene ücretli denir. Ücretlilerin, elde ettikleri ücretlerinden gelir vergisi kesilir ve vergi idaresine ödenir. Bu işlemi işveren yapar ve ücretlinin vergi idaresiyle muhatap olması engellenir.
Ancak alınan ücret, bu yazıda olduğu gibi belli koşulları sağlıyorsa ayrıca sonraki yıl ücretli tarafından ayrıca beyan edilip hesaplanan vergiden yıl içinde ücretinden kesilen vergilerin aynı nominal tutarı mahsup edildikten sonra ekstra bir vergi daha ödemek zorundadır.
Örneğin 2021 yılında aylık alınan ücretten her ay vergi kesilip vergi dairesine beyan edilip ödenir. 2021'de alınan bu brüt tutarlar ayrıca sonraki yıl (2022'de) beyan edilip gelir vergisi hesaplanır ve 2021'de kesilen vergiler aynı nominal tutarda mahsup edilir. Yani 2021 Şubat'ta kesilen 500 TL vergi, 2022 Mart'ta hesaplanan vergiden 500 TL olarak mahsup edilir ki bu pek adil değildir.
Peki ne yapalım? dediğinizi duyar gibiyim. Az sabır lütfen.
Endeksleme, bir harcamanın, bir parametrenin, gelirin ya da herhangi bir ekonomik değişkenin başka bir değişkenle uyumlandırılması anlamına gelir. Uygulamada endeksleme yöntemi geçmişte doğmuş alacakların paranın değer kaybından korunması için yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. İlk defa 1972 yılında ABD'de sosyal sigorta primleri tüketici endeksine bağlanmıştır.
Uygulamada, enflasyon artışının olumsuz yapısından korunmak amacıyla yapılır. Endeksleme yapılırken esas amaç şu an belirlenen tutarın gelecekte belirtilen tarihte, enflasyon ya da belirtilen parametrenin uygulanması sonucu artan nominal bedelle şimdiki nominal bedelin farklı ancak reel olarak aynı tutara eşit hale getirmektir. Vergi sistemimizde endeksleme bazı alanlarda uygulanmaktadır. Bunlardan biri özellikle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun "Değer Artışı Kazancı" kenar başlıklı mükerrer 80'inci maddesinde yer bulmaktadır.
Türkiye'de vergi hukuku uygulamalarında; 5520 sayılı KVK'nin "İndirimli kurumlar vergisi" kenar başlıklı 32/A maddesinde, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun Mükerrer 81'inci maddesi uyarınca eurobond, hisse senedi, diğer menkul kıymetler ve gayrimenkuller gibi varlıkların elden çıkarılması durumunda endeksleme yapılacağına, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu'nun "vergi değeri" kenar başlıklı 29'uncu maddesinde "Vergi değeri, mükellefiyetin başlangıç yılını takip eden yıldan itibaren her yıl, bir önceki yıl vergi değerinin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümleri uyarınca aynı yıl için tespit edilen yeniden değerleme oranının yarısı nispetinde artırılması suretiyle bulunur." hükmü ile mükellef lehine ya da aleyhine uygulamalar tesis edileceğine ilişkin hükümler mevcuttur.
Buna göre GVK mük.m.81 uyarınca satın alınan bir gayrimenkul beş yıl içinde satıldığında (elden çıkarıldığında) satış ve alış tutarı farktan o yıl belirlenen istisna tutarı düşülür (2022 yılı için 25 bin TL) ve bazı giderler de düşüldükten sonra kalan tutar üzerinden gelir vergisi ödenir.
Ancak enflasyonist ortamlarda gayrimenkul alınırken ödenen tutar, sonraki dönemlerde nominal olarak aynı olmasına karşın reel olarak aynı değildir. Yani 2019 Kasım ayındaki 10 bin TL, bugünkü 10 bin TL ile reel olarak aynı değildir. Bu yüzden Gelir Vergisi Kanunu mükerrer m.81 uyarınca gayrimenkullerin elden çıkarılan aydan önceki ayın ve iktisap edinilen aydan önceki ayın Yİ-ÜFE'lerdeki farkı, iktisap edinilen aydan önceki ayın Yİ-ÜFE'ye oranına bölünerek bir oran bulunur. Bu oran, yüzde 10 ya da yüzde 10'dan fazla ise endeksleme yapılır. Yani alış bedelinizi enflasyon oranı kadar artırarak daha az vergi ödememiz sağlanır.
Bu oldukça hakkaniyetli bir uygulamadır ama her vergi için bu uygulama maalesef bulunmamaktadır. Mesela ücretlerden alınan gelir vergisine ve geçici vergiye uygulanmamaktadır.
Bu noktadan hareketle özellikle enflasyonun yüksek olduğu bu dönemlerde önce alınıp sonra mahsup edilen ücret ve geçici vergide olduğu gibi uygulamalara endekslenme müessesesinin getirilmesi gerekmektedir.
Şöyle ki, günümüzde çağdaş devlet olmanın ve hukukun üstünlüğü ilkesini yaşama geçirmenin yolu hukuk devleti olabilmektedir. Anayasa Mahkemesi'nin "hukuk devleti olmak, yönetenlere hukuk güvencesi sağlamaktadır." Şeklindeki ifadesinde olduğu gibi hukuk devletinin görevi tanımlanmıştır.
Vergi adaletini sağlayan ilkelerden eşitlik ilkesi hukuk devletinde, mali güce göre vergilendirme ilkesi sosyal devlet ilkesinde, ölçülülük ilkesi ise hem hukuk devletinde hem de insan haklarına dayalı devlet ilkesinde karşılık bulmaktadır. Vergi adaleti, soyut bir kavram olup, bölgeye, zamana, toplumsal yargılara, iktisadi sistemlere hatta ideolojilere göre farklılık gösterebilmektedir. Vergi adaleti özellikle mali araç yönünden düşünüldüğünde vergi yükünün kişiler arasında nasıl dağıtıldığıyla ilgilenmektedir. Buna göre vergi adaleti; denkleştirici ve dağıtıcı olarak ikili tasnife tabi tutulabilir. Denkleştirici adalet, hiçbir ayrım yapmadan herkese eşit olanın verilmesi; dağıtıcı adalet ise, ayırıcı özelliklerin dikkate alınarak, aynı özelliklere tabi olanlara aynı, farklı özellikleri olanlara ise farklı işlem yapılmasıdır. Dağıtıcı adalet fikrinin gelişimine paralel olarak, kişilerin sosyal durumlarını göz önüne alan vergi adaleti fikri gelişmiştir.
Ülkemizde özellikle bu dönemlere bakıldığında yüksek enflasyon da dikkate alındığında geçici vergilerin beyan edildiği dönem ile yıllık beyannamelerin verildiği ve yıllık gelir ve kurumların ödenme dönemleri arasında devlet enflasyonun etkisini tersten uygulayarak tahsil edeceği geçici vergi gelirini enflasyon karşısında ezdirmemiştir. Aynı durum mahsubu gereken tüm vergilerde olduğu gibi ücret gelirlerinde de vardır.
Vergi mevzuatımızda yer alan 5520 sayılı KVK'nin 32/A maddesi, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun Mükerrer 81'inci maddelerinde endeksleme yapılacağına ilişkin hükmü mevcuttur. Bunu yıllık beyanda mahsup edilecek tüm vergilere uygulamak hukuk devleti ilkesinin denkleştirici adalet ve eşitlik ilkeleri gereğidir. Örneğin geçici vergi, birden fazla işverenden alınan ücretin yıllık beyanında endekslemenin ısrarla yapılması gerektiği gibi.
Ezcümle (vergide) adalet mülkün temelidir.
Murat Batı kimdir? Prof. Dr. Murat Batı, 14 Aralık 1974 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Diyarbakır'da tamamladı. Lisansını Ankara Gazi Üniversitesi’nden, yüksek lisansını Hacettepe Üniversitesi’nden, doktora derecesini "Türev Araçların Vergilendirilmesi" teziyle 2012 yılında İstanbul Üniversitesinden aldı. Çalışma hayatına 2002 yılında Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nda “devlet gelir uzman yardımcısı olarak” başladı. Kariyerine akademide devam etmek üzere bakanlıktaki görevinden ayrıldı. Mali hukuk alanında 2016 yılında doçent, 2022 yılında profesör kadrosuna (Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi) atandı. Çok sayıda üniversite, banka, belediye ve profesyonel şirkete, özellikle vergi hukuku alanında eğitimler verdi; hukuk ofisleri ile YMM ofislerine danışmanlık yaptı. “Vergi Hukuku (Genel Hükümler)”, “Muhasebe Hileleri ve Vergiden Kaçınmanın Türk Vergi Mevzuatındaki Yasallığı”, “Türk Vergi Sistemi” kitapları yayımlandı; 40’tan fazla ulusal ve uluslararası akademik yayında makale ve kitap bölümü yazdı. Kısa bir süre Cumhuriyet, Dünya ve BirGün gazetelerinde konuk yazarlık yaptı. Eylül 2020’den itibaren T24’te yazmaya başlayan Murat Batı, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mali Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevini sürdürüyor. |