Seçim yaklaşıyor; iki cephe oylarını artırmak, seçmen tabanlarını genişletmek için harıl harıl çalışıyor. Bu süreçte Cumhur İttifakı’nın çok kişiyi şaşırtan hamlesi Erbakan’ın oğluyla Yeniden Refah ve ayrıca Hüda Par ile görüşmesi oldu. Bunlar ikisi de ilginç ama herhalde Hüda Par daha çarpıcı bir yakınlaşma örneği sayılmalı. Çünkü bu grubun sabıka defteri bir hayli kabarık olan Hizbullah’la ilişkisi herkesin bildiği bir olgu.
Siyasi İslam konuşmaları çerçevesinde bu grupların adı sıkça geçiyor; ama geniş bir oy potansiyelleri olduğunu söyleyen (ya da düşünen) yok gibi. Hüda Par’ın Batman’da güçlü olduğu sözü genel kabul görüyor ama Batman’dan başka yerin adı bu anlamda anılmıyor. Durum böyleyse, Cumhur İttifakı böyle bir yakınlaşmaya niçin gerek duydu? “Gerek duyan”ın AKP olup olmadığı da bir tartışma konusu olabilir. Alışık olduğumuz şekilde Düşünen ve karar verenin Tayyip Erdoğan olduğunu tahmin edebiliriz herhalde. Böyle bir kararın o çevrede de tepki uyandırması beklenen bir şey. AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın müttefiki MHP Hüda Par gibi bir “arkadaş”la birlikte iş görmekten ne kadar mutlu olabilir? (Onun için bu kararı vermek cesaret gerektirir ve o cesareti de ancak Tayyip Erdoğan kendisi gösterebilir.) Şimdilik MHP’den veya Devlet Bahçeli’den bu konuda bir şey duymuş değiliz. Bahçeli bunu yalayıp yutacak ve sindirecek mi? Mümkün. Seçim demokrasi ile onun karşıtı ne varsa o “karşıt” üstüne geçeceğine göre Bahçeli’nin “karşıt” tarafında olması o kadar da şaşırtıcı değil. “Tutarlılık” ise bu cephede yer alan seçmen için bir değer taşımıyor zaten.
Ama herkes de böyle değil. MHP ses çıkardı çıkarmadı bir yana, AKP’den ses çıkaran var. Özlem Zengin’i düşünerek söylüyorum bunu. Bakan Derya Yanık’ın da bu yakınlaşmadan hoşlanmadığını ve bu hoşnutsuzluğunu seslendirdiğini okudum. O cepheden kişilerin bu gibi anlaşmazlıkları nasıl çözdüğünü bilmiyorum ve uzaktan gözlediklerimi aklım pek almıyor; ama özellikle Özlem Zengin’in bu konuda kararlı davranacağını sanıyorum. O ve başkaları Reis tarafından ikna edilebilir durumu sessizce kabul etmeye (çünkü kaybetmenin getireceği riskler büyük). Ama “mutlu” olacaklarını sanmıyorum.
Hüda Par Cumhur İttifakı’na gelecekse, peşinden “Vay be!” dedirtecek bir oy potansiyeliyle gelmeyecek. Bu aşağı yukarı kesin. O halde niye? Ne kazandıracak böyle bir yakınlaşma AKP’ye?
AKP’nin Hüda Par’da cisimleşen İslam anlayışından uzun boylu tedirgin olmadığını gösterecek. Tayyip Erdoğan’ın öteden beri bu gibi düşüncelere yakın olduğunu tahmin ediyorum. Ama Hüda Par’ın yukarıda değindiğim kabarık dosyası legal alanda siyaset yapan AKP gibi bir partiye uygun düşmüyordu.
Hepimiz biliyoruz, Reis’in ve partisinin HDP konusuna yaklaşımını. Bu yaklaşım, AKP’de her şeyin olduğu gibi, neyin gerçekte ne olduğunu anlama çabası değil; AKP için neyin daha yararlı olacağına dair bir senaryo. Şu sıralar—aslında epeydir—geçerli olan senaryoya göre Türkiye bir “beka” mücadelesinde. Dünya düşmanlarımızla dolu. “Dolu” ama bunların öne çıkan bir tanesi PKK (Kürt siyaseti!) ve HDP de onun sivil görünümlü kolu. Dolayısıyla, Türkiye’nin bekası için HDP’nin ezilmesi gerekiyor. HDP ile birlikte Tayip Erdoğan’a ve partisine muhalefet etme cesareti gösteren herkesin de ezilmesi gerekiyor. Türkiye’nin, Tayyip Erdoğan’ın istediği “İslam Cumhuriyeti” olmasının önüne çıkan, bunu geciktiren herkes ezilmeli.
Bunlar iyi hoş; ama düşmanlar da etkili olabiliyor. Bu arada “kader”in yaptıkları da devreye giriyor. Tamam, “kader” bu, yapacak bir şey yok. Ama tam da şu sırada yurdumuza böyle bir deprem yollayan “kader” de sanki bekamıza kasteden düşmanlarla anlaşmış gibi. Nedir başımıza gelenler? Bir yandan enflasyon, bir yandan deprem; bir yandan orman yangını, bir yandan sel. Bunca felaket üst üste gelince, AKP’nin oyları da inişe geçtiği izlenimini veriyor. O halde Hüda Par’ın, Hizbullah’ın sabıkalarını bir yana bırakıp “sancak-ı şerif” altında toplanmakta yarar var. Bu bir “bildiri”, aynı zamanda; neler yapılabileceği hakkında bir “manifesto”.
İktidarı ele geçirdiği günden bugüne Tayyip Erdoğan’ın ve dolayısıyla partisinin Türkiye’nin yasal çerçeveleri içinde hareket etmek gibi bir kaygısı olmadı. En ölümcül darbelerini zaten hukuk alanında vurdu. Daha da neler yapabileceğine dair yeterince sinyal verdi. Aklında, bambaşka bir Türkiye yaratmak vardı ve bunun için hukukla ilgili her şeyi kendi denetimi altına alması gerekiyordu. Gene de, bu Hüda Par ilişkisi önemli bir gösterge bence. Gerçi Tayyip Erdoğan “Bizimle Taliban arasında itikat bakımından fark yok” demişti. Ama Taliban ile bir “teşrik-i mesai” içinde olmadığından dolayı herhalde, bu önemli açıklaması fazla gürültüye yol açmamıştı. Şimdiki durumda bu koşul da gerçekleşmiş oluyor, muhtemelen Hüda Par, AKP listesinden milletvekili çıkarıyor, omuz omuza seçime giriyorlar. Hayırlısı...
Türkiye, nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olduğu toplumlara benzemiyor. Müslüman olmayan nüfusun çoğunluk olduğu Osmanlı devletinden buraya doğru evrildik. Yani nereye evrildik? Müslüman nüfusun önemli bir kısmının “Batılı” bir toplum haline gelmek için ciddi çaba harcadığı bir toplum olduk. Tayyip Erdoğan’ınki gibi bir rejim ilk kez “kurulabilir” bir durum olarak görünüyor; ama toplum, iki binlerin başında Erdoğan’a verdiklerini bu tarihte yeniden vermeye istekli görünmüyor. Tut ki bizlerin şimdi gördüğümüz ve gördüğümüz için sevindiğimiz işaretlerin hepsi fos çıkar ve Tayyip Erdoğan 2023 seçimlerini de kazanır. Bu çok kötü bir olay olacaktır ama kalıcı bir durum yaratmayacaktır. Sarayıyla, propaganda tekeliyle, uçak filosuyla, koruyucu ordusuyla Tayyip Erdoğan “dikensiz gül bahçesine” kavuşmayacaktır. En başta kendi yarattığı ekonomik durumla başa çıkması gerekecektir.
Ama o ve partisi sımsıkı sarıldıkları iktidarı elden bırakmamak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklar. Bundan bir şüphemiz yok. Onun için de “Memleket şu tarihte şurada olacaktır” dememiz çok zor. Berbat bir rejim içindeyiz ve bu rejimi kurmuş olanların ne gibi avantajlara sahip oldukları görünüyor. Ama buradan çıkacağız ve şimdiye kadar gördüğümüz, bildiğimizden çok daha iyi bir yere çıkacağız.
Murat Belge kimdir? 16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu. Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor. Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli. Kitapları - Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997) - Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989) - Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997) - The Blue Cruise (Boyut, 1991) - Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992) - 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992) - İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007) - Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995) - Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997) - Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998) - Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001), - Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002) - Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003) - Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006) - Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007) - Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008) - Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009) - Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009) - Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010) - Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011) - Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013) - Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014) - Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014) - Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi) - Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016) - Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018) - “Siz isterseniz…” – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018) - Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019) Çevirileri - Hegel Üstüne: W.T. Stace - Martin Chuzlewitt: Charles Dickens - Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner - Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce - Arabadakiler, Patrick White - 1844 Elyazmaları: Karl Marx - Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger - Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman - Yazıcı Bartleby: Herman Melville - Kayıp Kız: David Herbert Lawrence - Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie - Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte) - Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer |