Sabah Aydın Engin’in “tırmık”larından birini okudum; seçime yaklaşırken AKP’nin kazanma ihtimali olduğunu yazacak olmuş (o yazısını da hatırlıyorum) ve bunun üstüne bir bombardımana uğramış. Gelen mesajlardan birkaç örnek veriyor. İğrenç şeyler. Ama bilmediğimiz şeyler değil. Yıllardır benzerlerini gördük, biliyoruz.
Bugün bunları yazar, konuşurken, seçim olmuş, bitmiş. Sonucu belli. Aydın Engin’in “Böyle olabilir” dediği şey de dediği gibi olmuş. O “mesaj”ları gönderenler bugün, bu durumda ne diyecekler? Farklı bir şey söyleyeceklerini sanmıyorum. En fazla gerileyebilecekleri sınır, “Tamam, Erdoğan’ın kazanma ihtimali vardı. Ama bunun yüksek sesle söylenmesi de ‘ihanet’tir” yollu bir şey olacaktır. Tartışmaya devam edilirse, böyleleri, “Aydın Engin onu söylemese Erdoğan kazanamazdı” demeye kadar da getirirler. Onların “düşünce”lerini de “üslûp”larını da değiştirmek imkânsızdır-bence ayrıca gereksizdir de.- Ama etkiledikleri var, henüz onlar gibi olmamışlar var…
İki kavram; “nesnellik” bunların birincisi; ikincisi, duruma göre, “tarafsızlık” da olbilir, “taraflılık” da. Genel ağız alışkanlığıyla “nesnel ve tarafsız” deriz. “Nesnel ve taraflı” gibi bir niteleme pek çıkmaz ağzımızdan. Çıkmaz diye yok mu böyle bir şey? Elbette ki var. Günün atmosferine göre örnek vereyim; diyelim “Almanya-Kosta Rika” maçı oynanacak. Ben Kosta Rika denen, ordusu olmayan ülkeyi severim; onların kazanmasını isterim. Yani “taraflı”yım; Kosta Rika taraftarıyım.
Benim, daha bilmem kaç kişinin “Kosta Rika tarafında olması maçı Kosta Rika’nın kazanacağına dair herhangi bir teminat olabilir mi?
“Ben Kosta Rika’nın kazanmasını istiyorum ama Almanya çok güçlü, onun için de bu iş zor”diyecek olsam, Kosta Rikalılar bana yüzbinlerce hakaret mesajı mı göndermeli?
“Tarafsızlık” başka, “nesnellik” başka. İlkin “taraflı” olmak kolay. Kendini bir “biz” içinde tanımlıyorsun, o “biz” içinde “ben” olduğuna inanıyorsun. “Nesnel” olmak zor, çünkü başka türlü bir zihni çalışma tarzı, başka türlü bilgi, başka türlü bir bakış gerektiriyor. Senden olmayanı da kendi koşulları içinde ölçecek, biçecek, anlayacaksın. Bu “senden olmayanı” sevmek zorunda filan değilsin. Düşman da olabilirsin. Ama düşmanının ne olduğunu nesnel olarak değerlendirmek, uzun vadede senin için de yararlı. Ne oldu şimdi Aydın’a o nefret dolu hakaretleri yağdıranlar? Hele onlara inanlar var idiyse onlar ne oldular?
Bir toplum, içinde yaşayan A fikriyatında ya da B fikriyatında insanlar üzerinde o “fikriyat”ların üzerinde bir etkileme gücüne sahiptir. Bunun sonucunda, çok farklı ideolojilerle hareket eden insanların davranış biçimleri birbirine çok benzeyebilir. Bireyselliğin bir hayli az gelişmiş olduğu Türkiye’de bunu sık sık görürüz. Onun için “Ben soldayım!” diye şamata eden birilerinin davranışlarının sağdakilerden beter olduğuna sık sık rastlarız.
Belki bir gün gelir, kimin nerede olduğunu kendi beyanına değil de davranış tarzına bakarak değerlendirmeye başlarız.