Seçimler yaklaşırken yeni bir tartışma konusu da şekillenmeye başladı: Tayyip Erdoğan ve AKP şu koşullarda seçime girmeyi göze alabilecekler mi, yoksa seçim yapmadan iktidarda oturmayı sürdürmenin bir yolunu mu arayacaklar—ya da buldular mı?
Bu sorunun sorulması o kadar yeni değil. Epeydir soruluyor. Soruluyor çünkü iktidarın belirli sözleri ve davranışları soruyu sordurtuyor. Muhalefete iktidara gelmeyi tasarlamaması yolunda uyarıda bulunmanın ne anlamı olabilir, örneğin? Şiddet kullanarak muhalefet edenleri korkutma ve yıldırma eylemleri günlük hayatımızın bir parçası haline geldi. Muhalefete saldıran kişilere gösterilen ihtimam son derece açık. Saldıran adamların nereden geldikleri yeterince açık. Hani, öyle ki, “iyi gizlenememiş”ten çok “gizlemek istenmemiş” demek gerekiyor.
İktidarın bu davranışları rejimi devam ettirmek için yasadışı uygulamalara başvurulabileceği tezini savunanların sunduğu örnek oluyor. Ama böyle şeyler olmayacağını, olamayacağını savunanlar da var.
Aslında muhalefet cephesi içinde iktidarın yasa saygısından ötürü dürüst bir seçim yapacağına inanan, bu inanca dayanarak seçime hazırlanmayı öneren yok gibi bir şey. “Seçim olur, olacak” diyenler, iktidarın hukuk severliğine değil, böyle bir şeye cesaret edemeyeceği varsayımına dayanarak konuşuyorlar. Gene iktidarın belirli seçimlerde (sonuncusu İstanbul Belediye Başkanlığı olmak üzere) takındığı tavır hukukla ilişkileri üstüne tartışmaya girmeyi gerektirecek mahiyette değil.
Tartışma şurada: “Bu adamlar dürüst seçim filan yapmaz, yasaları çiğneyerek yerlerinde otururlar” diyenler bu varsayımı ortaya atarak aslında iktidarın istediği şeyi yapmış oluyorlar. Çünkü iktidarın verili koşullarda yapmak istediği şey böyle bir karamsar hava yaratarak muhalefete oy verecek kesimlerin moralini bozmak, değişim umudunu kırmak ve oy vermekten vazgeçirmek olacaktır. Hatta, “Yasaları çiğneyerek iktidarlarını korurlar” lafını yayanlar arasında iktidarın adamlarının da bulunduğuna inanıyorlar. Onun için, kitleleri seçim olgusundan uzaklaştıracak bir dille konuşmaktan vazgeçmek gerekir. Tartışma bu.
Seçmenin seçimden umudunu karartmak elbette çok kötü bir şey. Ama iktidarın gerçekten bu tür planları, hazırlıkları varsa, bu ihtimali hiç hesaba katmadan seçime gitmek de tavsiye olunur bir şey değil. AKP ve Tayyip Erdoğan bugüne kadar göregeldiğimiz partilerden veya siyaset adamlarından çok farklı. İktidar koltuğunu bırakmamak için mümkün olan ne varsa yapacaklarını gösteren yığınla ipucu var (zaten, dediğim gibi, tartışma burada değil). Bu da, bu iktidarın başından beri uyguladığı politikanın—büyüterek—tekrarı gibi bir şey. Yasayı durmadan çiğniyorlar. Muhalefetin ise yasallığını koruması (yasal siyasi mücadelenin örneği, simgesi gibi davranması) zorunlu. Bu da benzeri zor bulunur bir dengesizlik yaratıyor ve iktidarın çıkarına çalışıyor. Dolayısıyla, seçim günü yaklaştıkça—zaten yaklaşıyor—iktidarın hukuka sığmayan bu tür uygulamalarını çoğaltacağını tahmin ediyorum. Bu durumda nihai “hakem” halktır, nihai kararı da o verecektir. Birtakım katakulliler olacaksa gene onların farkında olacak, halktır. Ve kendi iradesini ortaya koymanın (ve geçerli kılmanın) yollarını da bulacaktır.
Demokrasiyi AKP iktidarı kadar ağır tehdit altına almış bir siyasi oluşum tarih boyunca görmedik. Bu da siyaset alanını her an altüst olabilir bir alan haline getirdi. Onun için her an her şey olabilir ve olabilecekler şaşırtıcı olmaktan da çıktı. Sürekli bir “Bu kadar da olmaz” ruh hali içinde yaşıyoruz ve durmadan “oluyor”.
Siyaset “akıldışı” bir niteliğe büründükçe olacaklara, olabileceklere dair tahminde, öngörüde bulunmak da zorlaşıyor. Çünkü “öngörü” dediğimiz şey akıl yürütmeye dayanır. Olayların gidişini akıldan (ve tabii, belirli ölçü ve kurallardan) koparırsanız öngörüde bulunmanız için gerekli temel de ortadan kalkmış olur.
Ne kadar başarılı olur, bilemeyeceğim ama bu koşullar altında her ihtimali düşünmek gerekir diye düşünüyorum. Yalnız “ihtimali” düşünmek değil, “ihtimal” olmaktan çıktığında izlenecek
Yol haritasını da hazırlamak durumundayız.