Ekonomi sağlıklı olmadığının sinyallerini vermeye başladı. Medyada bunun üzerine söylenenler durumun kendi ciddiyeti ile orantılı değil. Yani girdiğimiz aşamanın vehameti üstüne söylenenler vehamet derecesini açıklamakta hafif kalıyor.
Hep söylediğim gibi iktisat eğitimim yok, ekonomide olup bitenleri anlamam. Ekonominin kendisi de beklenmedik dönüşleri olan, sürprizli bir alandır, benim gibi acemileri her an şaşırtabilir. Onun için işlerin gidişatının hükümet açısından pek parlak görünmediğini söylemekle yetineyim. Muhtemel gelişmeleri öngörmek benim becerebileceğim bir iş değil. Erdoğan’ın ekonomi danışmanlarının becerebileceği bir iş olup olmadığını da göreceğiz.
Dedikten sonra bir an durup düşünmek gerekebilir: Erdoğan’ın herhangi bir alanda ve bu arada ekonomide bir danışmana ihtiyacı var mı? Önümüzde cereyan eden performanstan böyle bir ihtiyacın hissedilmediği izlenimini ediniyorum. Cumhurbaşkanı’nın bütün bu alanlarla ilgili kesin kanaatleri var. Durumun kendi düşündüğü gibi olmadığını söyleyecek bir “danışman”ın dediklerine kulak vereceğini sanmıyorum. –yani verdiği izlenim böyle değil. Örneğin, konu şu “ekonomi” olduğunda, Cumhurbaşkanı ne zamandır “faiz” konusunda bir şey söylüyor- hep aynı şeyi söylüyor: Yüksek faiz kötüdür. Bunun büyümeyi yavaşlatacağını herkes biliyor ama işin içinde başka etkenler var ve doların başını alıp gitmemesi için Merkez Bankası faizi Erdoğan’ın istediğinden daha yüksek düzeyde tutmayı gerekli görüyor. Ama bu “uzman görüşü” Cumhurbaşkanı’nı mutlu etmiyor. Şimdiki durum, faizin daha da yükseltilmesini zorunlu kılar gibi. Bakalım ne olacak? Ama bu “olacak”, ne olacaksa , herhalde Cumhurbaşkanı’nın görüşlerini değiştirmeyecek.
Ekonomide bu kötüye gidişin çok önemli sonuçları olabilir ama medya henüz bunları incelemeye gönüllü değil gibi. Öte yandan, Cumhurbaşkanı ve Başbakan bu konuda birkaç şey söylediler. Bu söyledikleri, hoşa gitmeyen gelişmeler olduğunu doğruluyor ama bu gelişmelerin nedenleri hakkında “akla yatkın” diyebileceğim bir açıklama tarzı getirmiyor. Çünkü her ikisi de ekonominin iyi gidişini bozmak isteyen bir takım güçlerden dem vuruyor. Yani bu bozulma, sonuçta bir takım düşmanlarımızın yol açtığı “iradi” bir olay!
Bu düşmen kim olabilir? AKP’nin politikaları ve söylemleri sonucunda dünyada bize düşman olmayan pek kimse kalmadı. Tabii her kötü durumda ilk başvuru mercii Gülen, FETÖ’cüler; ama bütün Batı’da arada, sırada. Devlet Bahçeli’den başka herkes ya düşman ya da “potansiyel düşman.”
Peki ama bu “düşman”lar hangi somut araçları kullanarak doların değerini yükselebilirler? Doların değerinin yükselmesi (ve tabii Türk Lirası’nın değerinin düşmesi) için nesnel, görülebilir bir neden yokmuş.
İktisattan anlamam dedim, ama ekonomik yöntemlerin böyle “düşman maniplasyonları” ile bu şekilde saptırılamacağını biliyorum. Ünlü “Büyük Buhran”ı komünist ajanlar çıkarmamıştı. Kapitalizmin buhranlarının sonu gelmez; hepsinin de nedeni (başta öyle anlaşılmasa da ) ekonominin içinden gelen olgulardır; Merihliler gelip burada kaos çıkarmaz.
Ama AKP iktidarı nerede başı derde girse bunun nedeni olan bir “düşman” tespit etmeye alıştı. Kendisi hiçbir şey yanlış yapmıyor, en fazla “kandırılıyor.”
Durum böyle olunca, alınacak tedbirlerin de “ekonomik tedbir” olması herhalde düşünülemez. Ortada “düşman” var. O yapıyor bu olanları. “Düşman”a karşı yapacağımız korunmanın da aracı askerdir, polistir v.b.
Hapse tıktığımız yüz binlere yenilerini eklemeli, işten attırdıklarımızın sayısını artırmalı, OHAL’i uzata-malı ya da koyultmalıyız. Gerçi şimdiye kadar bunların hepsini yaptık ve görünüşe bakılırsa başarılı olamadık; davalar devam ediyor, cezalar, “ağırlaştırılmış müebbetler” yağıyor, gene de bakın, eloğlu dolara “yüksel” diyor, yükseliyor. Ama “düşman” karşısında yapacak başka şey yok; safları sıklaştıracağız, yönetimi sıkılaştıracağız. Taviz vermeyeceğiz, fırsat vermeyeceğiz, aman vermeyeceğiz.
Bu gidiş gene o ünlü sözü hatırlatıyor: “Elindeki tek araç bir çekiçse bütün sorunlar bir çivi gibi görünmeye başlar.” Cumhurbaşkanı’nın ve ekibinin elindeki araçlar yavaş yavaş, birbiri ardından ıskartaya çıktı ve geriye bir tek çekiç kaldı: Ohal, hapis, polis v.b. Ne idüğü belirsiz bir “düşman” var ortada, adı FETÖ oluyor, PKK oluyor, Trump oluyor, Merkel oluyor, daha birçok şey olabiliyor. Amorf, akışkan bir şey. Nereden çıkacağı belli değil. Sonunda, ekonomi, siyaset, her şeyin, kısacası hayatın Cumhurbaşkanı’na ve ekibine karşı bir komplo olduğunu idrak edeceğimiz bir noktaya geleceğiz.