Hafıza mekanlarının kutsal nekropolünde gezinirken ona rast gelmemek imkansız.
1980 yılından bu yana geçen kırk yılda yaşananların ağdalı melankolisi| yetmiyormuş gibi şimdi de küresel oligarşik güç Covid-19'dan sakınmak, kapı eşiğinde bekleyen Azrail'e av olmamak için girdiğimiz sonu belirsiz türbülans psikanalizin tanı ve kavramlarını aniden eskitti. Yeni ruh halleri, insanın hiç aklına getirmediği ölüm gerçeğini saat saat hissederek yaşaması bildik terapi-tedavi-sağaltma yöntemlerinin ötesinde bir yeniyi gereksinir hale getirecek. Ama daha yeniye çok var ve hayatlara aksi vuran kara güneşin altında geçen günlerde öztedavi yöntemlerini bulmak, uygulamak zorunlu hale geldi. Kasvet ve kaos dışında yıldızlara yükseliyormuş ve korkulardan, kaygılardan arınıyormuş hissini yaşatacak şeyler bulmalıyız. Nostalji ya da saudeda değil, gelecekten yana taraf tutarak, umudun bilgisine sahip olarak, "terra utopicam" a keşif seyahatlerine çıkarak yeni olanın doğum öncesi sancılarını katlanır kılabiliriz. Arkaik – mitsel avuntular, zihinsel-entelektüel edilgenliğe yol açar. Tarihin onca birikiminin tevarüsü, ayıklama yapmayı gerektirse de, kara güneşin gölgelerine karşı elimize güçlü fenerler verir.
Müzik, hem bir güçlü fener işlevi görür hem de yolun üstündeki dikenli çalılıkların üstünden atlanılmasına yardım eder. Ruhun, uçurumun kenarına geldiği umarsızlık illetini defetmenin iksirlerinden biridir.
Türkiye'de hakkında kelam edilmemiş, farkına varılmamış, altmışlı ve yetmişli yılların nesillerinin belki bir vakitler aşina olduğu, ama şimdi çoktan unuttuğu; son kırk yılda zuhur eden kuşakların ise, hiç bilmediği bir iksir mucidini tanıtacağım. Öldüğüne 33 yıl oldu. Yaşarken de hak ettiği ölçekte hiç konuşulmadı, hiç yazılmadı.Ölümünden bu yana geçen 33 yılda zaten akıllara bile gelmedi. Şimdi tam zamanı, yakından bakalım O'na:
Resmi adı, Roy Kelton Orbison (d. 23 Nisan 1936 Vernon / Teksas - ö. 6 Aralık 1988 Hendersonville / Tennessee).
Şarkıcılığının yanı sıra, söz yazarı, gitarist bir müzisyen olarak bilinir. Gibson ES-335 gitarı kullanır. Güçlü, derin ve pürüzsüz sesi sayesinde söylediği şarkılara kattığı duygu yoğunluğu O'nun özgünlüğünün ilk işaret edilen vasfıdır. Rock & Roll ikonu Roy Orbison, çok oktavlı vokal aralığı, yoğun kalp kırıklığı, duygusallık iletmedeki olağanüstü yeteneği ile, karanlık opera sesine sahipti. Altın çağında Rock'n Roll'un ilk mimarları arasında parladı.
Sesiyle, yıldızlara tırmandırır insanı; yormadan, yapaylığa düşmeden.
50'li yıllarda başlayarak, kendine özgü görünümü ve opera sesiyle rock ve pop şarkılarına yalın ve dramatik bir üstünlük sağlayan öncü bir sanatçı olan Orbison, "Only the Lonely", "Crying", "Blue Bayou" ve "(Oh) Pretty Woman" gibi hit şarkılarla dünya çapında bir yıldız oldu.
Gizemli yaşadı, az konuştu, bu onun tercihi idi; keşke daha fazla ifade etseydi kendisini, müziğe bakışını. Sonraki kuşaklara bırakılacak mirasa ve geliştirilecek aynı zamanda da geliştirici bilgilerin kazanılmasına devasa bir katkı yapmış olurdu. Çünkü Roy, müzik aleminde karizmatik, şöhretli, yetenekli onca insan arasından süzülüp zirveye çıktı.
Şimdi anılması gereken ölüler arasında ne yazık ki; John Lennon, Jim Morrison, Bob Marley, Camaron ile aynı panteonda yer aldı.
Roy'un hem müzik dışındaki yaşamı hem de sanatındaki sadeliği, duruluğu arasındaki insicam oldukça çarpıcı.
Canlı performanslarında birden fazla perspektif arasında zıplama eğiliminde olan modern canlı görüntülerin aksine, kamera bir süre tek bir çekimde kalır ve izleyiciyi dikkatleri tamamen Orbison'ın muhteşem, unutulmaz sesine odaklamaya teşvik eder. YouTube'da Roy Orbison Black and White belgeseli izlenirse, söylediklerim daha iyi anlaşılır.
Bob Dylan'ın söylediği gibi, "Sanatın en büyük amacı ilham vermektir. Başka ne yapabilirsin ki? Onlara ilham vermekten başka ne yapabilirsin ki?"
Roy Orbison, o unutulmaz sesi ve vokal kabiliyeti ile John Lennon & Paul Mc Cartney, Bruce Springsteen, Tom Waits, Elvis Costello, Bono, Jackson Brown ve daha bir çok şarkıcıya ilham verdi.
Şarkıları dönemini tanımlayan eserler değildi. Anımsayalım:
1950'ler – Rock'n Roll dönemi1960'lar – Blues, Rock dönemi1970'ler – Hard rock, disco, Punk-rock dönemi1980'ler – Heavy Metal, Punk, Hiphop dönemi1990 - 2000 ler – Rap, pop dönemi
Dönemi tanımlayan eser / grup-şarkıcı derken örnekler vermek icap ederse;The Hollies'in Bus Stop, The Kinks'in Waterloo Sunseet, Creedence Clear Water Revival'ın Bad Moon Rising, Bob Dylan'ın Blowin in the Wind; Sex Pistols'ın Anarchi in the UK, Madonna'nın La is la Bonita… Metallica, Iron Maiden, Oasis, Radiohead, Nirvana, Guns'n Roses, U2 vb. anılabilir.
Bu saydıklarım gibi dönem tanımlayan şarkılar, dönemleriyle özdeşleşmiş gruplar, sonraki başlayan yeni zamanlarda geride kalmış olan (eski) anlamlarının etki gücünü yitirdiler.
Orbison'un büyüklüğü tam da buradadır. 60 yıl evvel söylediği şarkılar 2021 yılının duyarlılıklarına da hitap eder. Sesiyle, insanların bu modern zamanlarda yaşadığı kederli ve depresif halet-i ruhiyesine müsekkin olur.
Geçmiş yıllarda kaybettiklerine, artık bir daha yaşayamayacağına emin olduğu yıllara duyduğu özlemin yüreğinde açacağı oyuklara merhem işlevi görür.
Roy, 1963 yılında, İngiltere'ye turne için geldi ve bir sürprizle karşılaştı. Turne programında kendisine bir İngiliz grubun eşlik edeceğini öğrendi. Grubun adını sordu, cevabını alınca ilk tepkisi, "Beatle ne demek?" oldu. Birlikte güzel anılarla yad edecekleri bir turne yaptılar. Beatles en çok da John Lennon hayrandı Roy'a. Aşağıda turne afişi ve siyah beyaz fotoğraf o turne günlerine ait. Beatles'ın yerküreyi sallamasına sadece bir yıl varken ve Beatle'ler daha gençliklerinin başlarındayken hayali cihan değer, denilebilecek iki hatıra belge.
Her zaman açık sözlü olan Beatle'lar şu anıyı dürüstçe paylaşmakta beis görmediler:
Sekiz yıl sonra McCartney fikri doğrulamaktan mutluydu: "Yavaşlattığınızda çok Roy Orbison oluyor. George Martin hızlı tempolu düzenledi. Bunun çok büyük bir suç olduğunu ve muhtemelen Orbison'a çok benzediğini düşünüyordu. Bu yüzden bizi zekice hızlandırdı… ve başlangıçta çok çekici olan küçük ölçekli riffi yerleştirdik."
Şarkı kimden ilham alırsa alsın, grubun yerden kalkmasına ve Beatlemania'nın dünyayı sallamasına yardım etmede büyük bir rolü olduğunu söylemek George Martin'in şarkı üzerindeki etkisi açık ve netken, 1980'deki ünlü Playboy röportajında Lennon, şarkının daha doğrudan bir ilham kaynağı olduğunu paylaştı: "'Please Please Me' tamamen benim şarkım. Bir Roy Orbison şarkısı yazma girişimimdi, inanır mısın?
Bunu teyzemin yeri olan Menlove Bulvarı'ndaki evimdeki yatak odasında yazdım" diye ekledi. Roy Orbison'un 'Only The Lonely'falan yaptığını duydum. Bu nereden geldi. Ayrıca bir Bing Crosby şarkısı olan 'Please Lend Your Ears To My Pleas' sözleri her zaman ilgimi çekmişti. Her zaman 'please' kelimesinin iki kez kullanılması ilgimi çekmişti. Yani Bing Crosby ve Roy Orbison'un bir kombinasyonuydu. "doğru olur. Macca'nın dediği gibi, sonuçta "çok akılda kalıcı".
Beatles kesinlikle Orbison'ın kim olduğunu biliyordu. Onların en büyük idollerinden biriydi ve Lennon "Only the Lonely" şarkısını duyduktan sonra ilk birincilerini modellemişti. Daha sonra, Beatles bilhassa da, Ringo, özellikle fotoğraflandığı zaman, onunla olmak için biraz daha heyecanlı görünüyorlardı.
Orbison İngiltere turnesinde, Beatles'ın her gece kapanışı yapmasına izin verdi. Roy Orbison, gölgede bırakılma gibi bir endişeye kapılmadı. Her gece Beatles'ın hayranları tarafından çığlık çığlığa karşılanmalarına rağmen, onların en sevdikleri grubu görmek için yaygara kopardıklarını kabul ederek, ustaca, ilk şarkısına başlardı. Böylece seyirci onu duymak için susardı. Kalabalık sakinleştikten sonra, Orbison onları birkaç baladla mest etmekte hiç zorlanmazdı. "O adama ayak uydurmak oldukça zordu, Lennon daha sonra hatırladı, "O gerçekten iyi bir gösteri yaptı, turneye katılan diğerleri de yaptı, ama Orbison'ın harika bir sesi vardı."
George Harrison şunu hatırladı:
"O kadar çok hit şarkısı vardı ki insanlar bütün gece oturup onu dinleyebiliyordu. Hiçbir şey yapmasına gerek yoktu, bacaklarını oynatmak zorunda değildi, aslında hiç seğirmedi bile, mermer gibiydi. Hareket eden tek şey dudaklarıydı. Tam bir mucizeydi, eşsizdi."
Grup, Orbison'ın arkasında, bir perdenin arkasına saklanırdı ve Harrison onu dinlediğini ve "Ondan sonra nasıl çıkacağız?" diye düşündüğünü hatırlıyor.
Ringo daha açık bir şekilde ifade etti: "Roy'dan sonra sahneye çıkmak korkunçtu."
Tabii ki, Beatles artık büyümeye başlamıştı. Turne boyunca standart setleri "Please Please Me", "Love Me Do", " Some Other Guy", "Do You Want to Know a Secret", " From Me toYou", "I Saw Her Standing There" ve "Twis tand Shout" şarkılarını söylediler.
İki grup arasındaki rekabet tur otobüsüne sıçradı. Paul daha sonra Orbison'ın otobüsün arka yüzünde "Pretty Woman" gibi şarkılar yazdığını hatırladı ve bu onları kıskandıracaktı: "Bize şarkısını çalardı," dedi Paul, "Ve biz de derdik ki, 'Oh, bu harika, Roy. Bunu az önce mi yazdın? Ama şöyle düşünürdük, 'Biz de iyi bir şeye sahip olmalıyız."
Daha sonra Beach Boys ve Rolling Stones gibi gruplarda olduğu gibi, Orbison ile olan rekabetleri onlara en iyi işlerinden bazılarını üretmeleri için ilham verdi. McCartney ise tur otobüsünde beste yapmaya başladığı ve mekanlardan birinde piyano üzerinde çalıştığı "All My Loving" gibi şarkılar yazıyordu.
Sanatçılar arasındaki rekabet onların arkadaş olmalarını engellemedi. 25 yıl sonra George Harrison, süper grup Travelin Wilburys'i kurunca Orbison ile tekrar bir araya geldiler.
1950'lerin sonunda ününün zirvesinde bulunan Elvis Presley, Gracealand de evinde tesadüfen dinlemekte olduğu radyo kanalında Roy Orbison'un çalan şarkısını duyduktan sonra radyoyu bizzat arayarak aynı şarkıyı tam yedi kez üst üste çaldırmış. O şarkı Only thr Lonely idi.
Şarkıyı, Roy Orbison, Elvis için yazmıştır. Bu olaydan sonra Roy Orbison'ın hayranı olduğunu her fırsatta söyleyen Elvis, aynı zamanda Roy Orbison'a çok saygı duyduğunu da yeri geldikçe ifade etmekten kaçınmadı. Roy'un "en mükemmel sese" sahip olduğunu ve Vegas konserlerinden birinde "dünyanın en büyük şarkıcısı" olarak kabul ettiğini açıkça belirtti.
Roy Orbison , Elvis'i Teksas, Odesa'da ilk kez gördü: "Onun enerjisi inanılmazdı, içgüdüsü inanılmazdı... Sadece ne yapacağımı bilmiyordum. Kültürde onu karşılaştırmak için hiçbir referans noktası yoktu.''
Elvis aşkı ile yönünü tayin eden Roy, ABD'de radyolarda çalınan şarkıları ile belli bir tanınırlığa ve üne ulaştı. 1960'ların başında artık bilinen bir Rock'n Roll şarkıcısı idi.
Roy Orbison'un Rock'n Roll üzerindeki tarihsel etkisi yadsınamaz. Ancak bir lisede 1955 konseri olmasaydı, Orbison'un süperstar kariyeri asla gerçekleşmemiş olabilirdi. Tarihçiler ve müzikologlar Rock'n Roll tarihini tartışırken, Roy Orbison'un etkisini görmezden gelmenin imkansız olduğunu bilhassa belirtirler.
Bob Dylan,Bruce Springsteen ve Tom Petty, Orbison'u müzikal yolculukları için hayati bir tılsımlı ikon olarak gördüklerini açıkça ifade ettiler.
Teksas'ta doğup büyüyen Orbison, anne ve babasının Büyük Bunalım nedeniyle sık sık değiştirdiği işleri yüzünden gençliğinde çok fazla sayıda şehirde yaşamak zorunda kaldı.
Kalın çerçeveli gözlükleri, sarıya yakın renkteki gözleri ve sivri kulakları Orbison'un gençlik yıllarında görünüşünden duyduğu rahatsızlığın nedeni oldu ve komplekslere girdi. Açık renkteki, beyaza yakın sarı saçlarını simsiyah boyamaya başladı ve Orbison çok geçmeden sesini keşfederek yakın çevresinin ilgi odağı haline geldi. Babasının ona altıncı yaşgününde hediye ettiği gitarı eline aldığı andan itibaren müziğin peşini bir daha hiç bırakmadı. Lise yıllarını verdiği küçük konserlerle geçiren sanatçı, bir keresinde bir Elvis Presley konseri için Dallas'a 571 km araba kullanarak ulaştı.
Tom Petty ona "muhtemelen dünyanın en iyi şarkıcısı" dedi.
Otoriteler, Roy Orbison için altmışlı yılların başında rock'a yeni bir ihtişam ve gizem getirdi, demişlerdir.
Orbison'dan çok etkilenen Chris Isaak şu metaforu yapıyor: "Leah've In Dreams gibi şarkılar zorlu başlar, sonrası ise, sadece tırmanmak ve stratosfere tırmanmak."
Orbison ile turneye çıkan Celine Dion, aslında çok yumuşak bir şekilde şarkı söylediğini söylüyor: "İki adım ötede olurdum ve o yüksek notalara çıktığında da sessiz ve içtendi. Ama bu duygu bir elektrikli matkap gibi insanın içinden geçerdi."
Görünüşüyle bir türlü barışamaması nedeniyle, diğer rock efsanelerinin aksine Orbison dergilere yüzünü göstermedi pek. Bu hazin bir durumdur. Kendi kendisini muhtemelen de çok yıpratmıştır. Belki de onu benzersiz yapan bir etken de bu yaşadıklarıdır. Sesinin şahaneliğinin yanı sıra tarzıyla o duygu yoğunluğunu tıpkı bir ayinde kutsal mesajları ileten mesih gibi, izleyenlere, zerk eder.
Roy, medyadan uzak, rock yıldızlarının yaşam tarzı ve sansasyonlarıyla alakası olmayan sade yaşamıyla, belkide gülüp geçtiği "gizli kimlikli ünlü" unvanına layık görüldü. 1960'larda bir sürü hit'e imza attı: "In Dreams", "Falling", "Mean Woman Blues".
Orbison ününün altın çağına erişmişti. Aynı yıl "It's Over" ve efsanevi şarkı "Oh, Pretty Woman"'ı seslendirmesiyle döneminin ve hatta sonraki yılların en önemli sanatçılarından biri olacağını kanıtladı. Fakat bu parlak dönemin ardından eşinden ayrılması sanatçıyı sessiz bir dönem geçirmeye zorladı. İşte bu ağır bir darbe oldu Roy için. Beklemiyordu çünkü, daha çok içine kapandı.
1987'de "In Dreams: Greatist Hits" albümüyle tekrar ilgi toplamaya başladı. "Mystery Girl" ve yukarıda andığım süper grup "Traveling Wilburys Vol. 1" ile Orbison, eski tahtına tekrar kavuştu; fakat sürekli konser talepleri, turlar ve basının ilgisi sanatçıyı bir hayli zorlamaya başladı. Yeni bir imaj için kilo veren Orbison, annesinin evinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda etti. 52 yaşındaydı. Ölümü tüm dünyayı sarstı, dünya basını da yoğun ilgi gösterdi.
Toplam 45 albümü ile sevenleri ve Rock'n Roll ile ilgilenenler için hatırı sayılır bir külliyat bıraktı.