Beatles üyesi Paul Mccartney, geçtiğimiz günlerde yeni stüdyo albümünü piyasaya sürdü. Sürpriz oldu bu. Çünkü programında yeni bir albüm projesinin bulunmadığı biliniyordu.
Ne yazık ki dünyada olduğu gibi memleketimizde de milyonlarca insan Beatles'ı bilmiyor. Çünkü grup dağılalı 50 yıl oldu. Yani 1970 yılında doğan insanlar şimdi 50 yaşındalar ve hayatlarında Beatles yer almadı. 1960'ların kültür devriminin öznesi olan Beatles bile artık unutulmuşken Paul Mccartney'in yeni albüm çıkarmış olması, yaşlı ve küçük bir azınlık dışında, özellikle de genç nesillerin merakına, ilgisine niye mazhar olsun ki? Üstelik bu kişi 78 yaşında ise.
Ama, Rolling Stone, Mojo4Music, Bilboard gibi otorite konumunda olan mecralarda ve ABD ile İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin medyalarında böyle bakılmadı. Önemli bir olay olarak nitelendirildi; Macca (Paul'ün lakabı) ile röportajlar, albümle ilgili eleştiri ve tanıtım yazıları peş peşe yayımlandı.
Albümün vurgulanması gereken iki boyutu var: Şarkıların eklektik olması ve tüm enstrümanların Macca tarafından çalınması. Tabii söylemeye gerek yok, sözler ve besteler Paul'e ait.
Basınımızda çıkan kısa yazılmış, hemen hemen tamamı aynı ajanstan alındığı için aynı ifadelerin kullanıldığı haberler dikkat çekiciydi. Bu yüzden yapılan birkaç yanlışın da, tekrarlandığı için, düzeltilmesi gerekiyor. Beatles pop grubu değil rock grubudur. Paul de eski bir pop yıldızı değil rock sanatçısıdır.
Neden sanatçı olduğuna geleceğim.
Bir diğer yanlış da şu: Bu yeni albüm için, "2018 yılında çıkardığı bir önceki stüdyo albümü Egypt Station'ın devamıdır" gibi değerlendirmeler okuduk. Devamı görüşü doğru değil. Egypt Statiton için Macca, "Gevşek bir konsept albüm'' tanımlaması yapmıştı. Paul ile beraber toplam 17 müzisyen kayıtlarda görev aldı. Ev stüdyosunda üretilen ve müzik aletlerinin tümü sanatçı tarafından çalınmış eklektik bir albüm nasıl bir öncekinin devamı olarak görülebilir ki?
1970 yılının nisan ayında Beatles'tan ayrılan Paul, hemen o günlerde Mccartney albümünü çıkarır. On yıl sonra 1980 mayıs ayında Mccartney II, tam kırk yıl sonra da Mcartney III albümü yayınlanır. Bu sonuncusu ilk ikisinin devamıdır. Çünkü bugüne kadar, toplam 46 albüm çıkaran Macca, her albümüne ayrı adlar verdi ama son elli yılda kendi adını sadece bu üç albümde kullandı.
46 albümden dört tanesi klasik batı müziği formunda üretilmiş bestelerinden oluşur. Albüm isimleri, tarihleri ve seslendiren orkestraları aşağıdadır:
Liverpool oratoryosu – 1991, Liverpool filarmoniStanding Stone – 1997, Londra senfoniEcce Cor Meum – 2006, Academy of St Martin in the FieldsOcean's Kingdom - 2011, Londra klasik orkestra |
Beatles'ın evrende sekiz yıl sürecek sihirli esrarengiz turu, Paul'ün 6 Temmuz 1957 tarihinde bir arkadaşı vasıtasıyla John Lennon'la tanıştırılması ile başlar. Ortak tutkuları müzik olan Lennon – Mccartney birbirine zıt kişiliklere sahip olmalarına rağmen çok iyi arkadaş olurlar.
Aynı acıyı çocuk yaşta yaşamış olmak onları birbirlerine daha da yakınlaştırır. İkisi de annelerini daha çocuk yaşlarında kaybetmişlerdir. Paul'ün annesi Mary kanserden, John'un annesi Julia ise bir trafik kazasında hayata veda etmişlerdir. Anne sevgisi ve şefkatinden mahrum geçen çocukluk ve gençlik yıllarında ikilinin bazen bir odaya kapanıp gizli gizli annelerine duydukları özlemi konuştuklarını ve saatlerce hüngür hüngür ağladıklarını Paul yıllar sonra itiraf eder.
Söz, beste ve vokallerde birbirlerini tamamlayan parlak yetenekler olduklarının anlaşılması uzun sürmez. Beatles'ın eserlerinin tamamına yakını Lennon-Mccartney imzasını taşır ama tek başlarına yaptıkları şarkılar da vardır. Mesela; bütün zamanların en güzel şarkısı seçilen ve dünyada en fazla coverlenmiş parça olan Yesterday tamamen ve her şeyiyle Paul'a aittir. Kendisinin çaldığı tek gitar eşliğinde o büyülü sesiyle Yesterday'i söyler. Başka enstrüman ve diğer Beatles'ların vokalleri yer almaz bu parçada. Beatles şarkılarının büyük çoğunluğunun hep Lennon-Mccartney tarafından üretildiği bilindiğinden bu parçanın da ikiliye ait olduğu sanılır. Bu sanı yaygınlaşınca, John Lennon o her zamanki dürüstlüğü ve açık sözlülüğü ile yanlış algıyı düzeltir: "Yesterday, Paul'ün şarkısıdır. Benim tek bir dizesinde bile katkım olmadı.''
John böyle söylüyor ama aslında bir katkısı olduğunu biliyoruz. Yesterday'in, yeri gelmişken John'un müdahalesini de içeren ilginç öyküsünü anlatmak gerekir. Paul, bir gece rüyasında bir melodi duyar, uyanır ve unutmamak için melodiyi hemen notalara döker. Ama içinde bir kuşku vardır: "Acaba ben bunu bir yerlerde işittim de bilincimin derinlerinde bir yerinde saklı kalıp rüyamda mı yankılandı? Bu melodi başkasına ait olabilir mi?" Bu şüphenin verdiği huzursuzluğu gidermek için müzik bilgisine ve birikimine çok güvendiği grubun prodüktörü George Martin'e durumu anlatır ve melodiyi çalar. George Martin çok kesin konuşur. "Hayır, daha önce yapılmış bir melodi değil bu, kesin eminim." Paul bu yanıtla rahatlar ve sözleri yazıp John'a gösterir. Melodiyi beğenen John, şarkı sözlerine sert tepki verir ve "Git yeniden yaz" der. Çünkü Paul'ün ilk yazdığı sözlerde, "Senin uzun bacaklarına meftun oldum" gibi Beatles'a uygun düşmeyen dizeler vardır. Paul yeniden yazar sözleri, şöyledir:
Dün Dün, sorunlarım çok uzak görünüyordu Şimdi kalmak için buradalarmış gibi görünüyor Oh, düne inanıyorum Birden bire, eskiden olduğum kişinin yarısı bile değilim Üzerimde asılı kalan bir gölge var Oh, dün aniden geldi Neden gitmek zorundaydı bilmiyorum, söylemedi Yanlış bir şey söyledim, şimdi dünü iple çekiyorum Dün, aşk oynaması çok kolay bir oyundu Şimdi saklanacak bir yere ihtiyacım var Oh, düne inanıyorum Neden gitmek zorundaydı bilmiyorum, söylemedi Yanlış bir şey söyledim, şimdi dünü iple çekiyorum Dün, aşk oynaması çok kolay bir oyundu Şimdi saklanacak bir yere ihtiyacım var Oh, düne inanıyorum. |
John parçanın yeni haline onay verir. Bu önemli bir katkıdır bence. Bu sayede dünya bu eşsiz şarkıyla tanışır, müzik sanatının zirvesine çıkartır.
Paul'ün rüya görüp sonra beste ve söz yazması Yesterday ile sınırlı değildir. Sıkıntılı bir gece uykuya dalar. Rüyasında uzun yıllar önce ölmüş olan annesini görür. Annesi Paul'e "Akışına bırak oğlum, akışına bırak'' der rüya boyunca. Paul bir ferahlık hissiyle uyanır ve o unutulmaz şarkısını yazar: Let it be (Akışına bırak). Şarkıda ismi geçen Mary, Macca'nın rüyasına giren annesinin adıdır.
Yabancılaşmanın insana boğuluyormuş hissini yaşattığı, insanları psikiyatristlerin ve anti-depresanların müdavimleri durumuna getiren bu hayatın katlanılmazlığına dair kötümserliğin yaygın bir ruhsal yıkım yaşattığı bugünlerde Let it be, tahrip olmuş maneviyatı biraz da olsa onarabiliyor. Elbette bir rock baladı dinlenince vurguladığım kötücül zifiri gölge üstümüzden kalkmayacak. Ama kahredip içe çekilmek çare olmuyor. Milyonlarca insan, yerkürenin her köşesinde Beatles ve Paul (John ve George'u da saymalıyım) ile ortak yaralarına şifa aradılar. Liverpoollu yoksul aile çocuğu bu dört genç insan daha 20'li yaşlarının başlarında dünyayı sarstılar. O yıllar geride kaldı ama insanlığa armağanları zaman ötesiydi. Sadece melodileriyle değil sözleriyle de zaman dışılığa ulaştılar.
İnsanın varoluşu, hayatın anlamı, hayatın nasıl daha değerli olabileceği gibi soruları 2021 yılında soran bir insan, zihinsel çabasını sürdürdüğünde bundan 2500 yıl önce yaşamış Sokrates, Buda ve Konfüçyüs'e varır. Şimdilerde üzerimize ağır ışınlarını saçan o kara güneşin müsebbibi olduğu kederli ruh haline karşı huzur, sevgi ve diğerkamlık arayışının Beatles ve Paul uğrağına varması yolun ve yönün güzel sürprizlerinden biridir.
Paul için komple sanatçıdır demiştim. Paul sadece müzik demek değildir. Resim sanatına çok ilgilidir. Önemli isimlerin tablolarını satın alır. Belçikalı sürrealist ressam Rene Magritte'in eserlerinden çok etkilendiğini söyler. Resim de yapar. Kendisini bir ressam olarak tanımlamasa bile tabloları sergilenir ve sanat camiasından övgüler alır. İki Macca tablosunu görüyorsunuz:
Ressamlığı dışında yazarlık yönü de vardır. Şu kitapları yazmıştır:
High in the clous: Çocuk macera çizgi romanı. (The Observer gazetesi, Kontrolsüz küresel kapitalizmin tehlikeleri hakkında bir hikâye, yorumunu yaptı.)
Hey Grandude: Torunlarıyla macera yaşayan emekli bir hippinin çizgi romanı (Grandude, büyükdede demek. Torunları Paul'e "Hey Grandude diye seslenirlermiş.)
Yaratıcılığı, üretkenliği şaşırtıcıdır. Nisan 1973 tarihinde Paul, eşi Linda ile tatil yaparken Kelebek filminin çekimleri için aynı yerde bulunan Dustin Hoffman ile karşılaşır. Sohbet sırasında Hoffman nasıl beste yaptığını sorar, Paul, bilmem yapıyorum işte, yanıtını verir. Hoffman elindeki 23 Nisan 1973 tarihli Time dergisini uzatır. Dergide vefat eden Pablo Picasso'nun haberinin başlığı, Pablo Picasso'nun son günleri ve final yolculuğu, satırları yazılıdır. Hoffman sorar, ''Buna bir beste yapabilir misin?" "Sanırım yapabilirim" diyen Paul, ölüm haberine çok üzülür, gitarını alır bir köşeye çekilir ve Picasso Last Words şarkısını yazar. Şarkı, Grammy en iyi tarihi albüm ödüllü Band on the run albümünde yer alır.
Ödüllerini tek tek yazarsam yazı çok uzayacak. Sadece şunu belirtmem bir fikir verebilir: Ivor novello, Grammy ve Classic award brit albüm for the year gibi en prestijli olanlarının sayısı 27'dir.
Medyada hâlâ Lennon – Mccartney ilişkisinden kışkırtıcı ifadelerle bıkmadan usanmadan konu türetmeye devam ediliyor. Beatles dağılalı 50, John vurulalı 40 yıl oldu, Paul 79 yaşına giriyor. Ama Lennon – Mccartney ikilisini Beethoven – Mozart ile benzeştirme, mukayese etme ya da daha fenası Mozart – kıskanç Salieri benzetmeleri yapılıyor. Buradaki Salieri, Paul oluyor. Aralarında çok verimli bir rekabet olduğu elbetteki yadsınamaz ama ilişkileri Salieri- Mozart'ın ki gibi asla değildi. Ayrıca bu türden eğretilemelere hiç prim vermediler. George Harrison da buna sert reaksiyon gösterdi. Kendileri de ilah mertebelerinde görülmelerine karşılık "Çalışırsanız siz de başarırsınız'' demekten geri durmadılar.
Ama ben yine de Paul'ü, John'la birlikte, evrensel müzik panteonunda Beethoven – Mozart – Ravi Shankar ile yan yana konumlandırıyorum.
Bitirirken, kısa birkaç notu, Paul'ü, Beatles'ı bilmeyen, dinlememiş, çoğunluğu rap-hiphop-pop hayranı Z kuşağının dikkatine sunmak istiyorum. Digital platformlarda ve sosyal medyada hayli aktif olan ve kendi ölçütlerini yaratan bu kuşak için skor, kaç tıklama olduğu, kaç kişi tarafından izlendiği / dinlendiği önem taşıyor.
Bundan 35 sene evvel Beatles albümlerinin satışlarının 1 trilyonu geçtiği açıklanmıştı. Günümüzde bu rakamın 2 trilyona yaklaştığını tahmin edebiliriz.
Grubun tarihçesini yazmaya 2003 yılında başlayan Mark Lewisohn ilk cildini ancak 2013 yılında tamamlayabildi. 1700 sayfalık bu devasa kitaptan hemen sonra yazma çalışmalarına başladı ve 2020 yılında bitirmeyi planladığı 2. Cildin çıkması 2023 yılına sarkabilir, çünkü yazımı devam ediyor. 3. Cildin ise 2028 yılında çıkarılması düşünülüyor.
Beatles ve grup üyeleri hakkında onbinlerce sayfalık yüzlerce kitap çıktı, çıkmaya devam ediyor ve edecek de. Sürmekte olan çalışmaları yakından takip ettiğim için biliyorum. Ama şimdi konumuz Paul olduğundan şunu söyleyebilirim; kendisinin de onayıyla Barry Miles tarafından beş yılda yazılan 671 sayfalık biyografisi "Many years from now", her şeyi değilse de çok şeyi anlatmış. Kitap 1997 yılında çıktığı için sonraki yılların Paul'ü hakkında başka kaynaklara da yönelmek gerekiyor. 23 yıl az değil ve bu uzun zaman içerisinde Macca çok şey yaptı, üretti.
2021 yılı hem kitaplar hem de belgesel filmlerle yine Beatles ve üyelerinin konuşulduğu bir yıl olacak. Meeting the Beatles in İndia belgeseli daha yeni gösterime girdi. The Beatles Get Back belgeseli bitirildi ama pandemi nedeniyle 2021 sonbaharına ertelendi.
Geçtiğimiz günlerde T24'te John Lennon'ı yazmıştım, Şimdi de Paul'ü.
2021'de George ve Ringo ile devam edeceğiz. Akabinde bu belgeseller ve Beatles yeni bilgilerle yazılacak ve T24 okurları sanırım ilgi ve zevkle okuyacaklar.
Mutlu yıllar.