Türkiye’ de şiir, en şaşaalı zamanlarını 1960’larda yaşadı. Konferanslar, paneller gibi etkinliklerin yanı sıra şairlerin gelip şiirlerini okudukları, meraklı ve heyecanlı şiir severlerin doldurduğu salonlarda, şiiri tartıştıkları şiir okuma günleri düzenlenirdi. Gündelik hayatta da şiir, okunan, ezberlenen, tavsiye edilen, kitap hediyelerinde ilk tercih edilen bir tür idi.
Artık o dönemler çok uzaklarda kaldı.1980’lerde ise GARİP akımının önemli ismi Melih Cevdet Anday, “Bir cümleyi ikiye bölerek alt alta yazmakla şiir yazılmaz, şair olunmaz” diyerek, şiirin geldiği noktanın fecaatine dikkat çekmişti, sitem ve kırgınlıkla. Bu seviye ve kalite düşüşüne ilaveten,1950’ler ve öncesinden başlayıp şiire büyük katkılar yapan Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya, İlhan Berk, Melih Cevdet Anday, Ahmed Arif gibi şairler de teker teker vefat edince çoraklık had safhaya ulaştı.Artık şair-şiir okuru, adeta küçük bir kabile hâline gelerek iyice içine kapandı.
Endüstriyel kapitalizmin ideolojik hegemonyasında, insanı, “tüketiyorum o hâlde varım” derekesine çekince, tüketim toplumunun bireyi, ütopya ve romantizmden uzaklaştı…Eşzamanlı olarak da şiirden.
Gülten Akın, bütün bu olumsuzluklara karşın, şiirin yüzakı olmayı başarmış az sayıda kadın şair arasında yorgun dimağlarımıza dinamizm zerk etti.
Enis Batur’un adına sone yazdığı, şiir ve edebiyat dünyasınca da çok takdir edilen Gülten Akın en büyük kadın şairidir bu ülkenin.1956 yılında yaptığı evlilikle beraber eşinin kaymakamlık görevi nedeniyle 1972 yılında Ankara' ya yerleşene kadar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaşamış, yöre diyalektlerini de başarıyla kullanarak, gözlemlerini, tanıklıklarını, heyecan verici bir canlılıkla tasvir ettiği pastoral imgelerle insanı, bireyi, ruhunu derinden etkileyen, toplumsal/siyasal olayları da dantela gibi işleyerek, şiirini görkemli bir seviyeye getirmiştir. O geldiği yerde de kendisini tekrar etmemiş, dönemler, trendler, akımlar, iktidarlar, hegemonik değişimler karşısında kendi parlaklığını, erdemlerini koruyabilmiş ve yeniden üretebilmiştir.
Hukuk fakültesini bitirmiş olan Gülten Akın, öğretmenlik ve avukatlık mesleklerini icra ederken, şairlik formasyonunu da zenginleştiren gözlem ve memleket insanını tanıma yetkesini de en üst seviyelere taşımıştır. Açık siyasal tavrına, ikirciğe meydan vermeyecek toplumcu tutumuna ve aktif biçimde yer aldığı praxsise karşın şiirlerine asla kaba indirgemeci ve slogancı, deklaratif bir gölge düşürmemiştir.
Tüm hayatı boyunca beş çocuk yetiştiren bir anne, üretken bir mükemmel şair olduğu gibi her zaman demokrasi mücadelesinde de aktif tutumunu sürdüregelmiştir. İnsan Hakları Derneği, Halkevleri, Dil Derneği gibi demokratik kitle örgülerinin kuruluşunda, yönetiminde yer alarak, kadın-şair kimliğine, devrimci sıfatı eklenerek devrimci kadın şair olarak anılmaya layık görülür.
Kızıldere katliamında yüzü tanınmaz hâlde bulunan Sabahattin Kurt'u ve THKP-C’yi araştırmaya başladığımda, Gülten Akın ile yollarımızın kesişeceği, aklımın ucundan dahi geçmemişti.
Konu Sabahattin Kurt olduğu için sadece benim değil, 68 kuşağınca da, SABO’nun halen ve tesadüfen yaşamakta olan ve O'nu çok seven en yakın arkadaşlarınca ve hatta aile fertlerince bile bilinmeyen, göz yaşartıcı, insanın içini sızlatan bir vaka ile karşılaştım.
Bu büyük şair, aşağıda okuyacağınız şiirlerinde Sabahattin Kurt'a ve küçük kardeş Semih Kurt'a yer vermiş. Yazmış Sabahattin'i, yürek yanardağından akan magma gibi yakıcı, göz alıcı, sıcak ve sevgi dolu duygularıyla, şefkatiyle...
Şiirlerinde SEBO diye seslenmiş O'na, şimdi 60'lı yaşlarında olan kardeş Semih Kurt'a da SEMO, diye hitap etmiş. Semih Kurt’a bu şiirlerden söz ettim sonra, okudum. Bu şiirlerden yazıldıktan onlarca yıl sonra haberi oldu. Çok duygulandı. Gülten Akın’ın bir anda adını anımsayamadığında, “kaymakamın hanımı”, diye ifade eder. “Gülten abla”nın vefatını öğrenince Van’dan telefon açıp taziyelerini şu cümle ile bana iletti: “Başın sağolsun, kaymakamın hanımı rahmetli olmuş...”
Sabahattin Kurt için yazdığı şiirleri bulup okuyunca, heyecandan titreyen ellerim telefona gitti. Gülten hanıma kendimi tanıttım, çalışmalarımdan söz ettim. Çok duygulandı, unutamayacağım pek güzel sözlerle beni çok mutlu etti. “Çocukların (Kızıldere' de ölenlerin) unutulmaması lazım, çok iyi yapıyorsun bu çalışman ile” diyerek, Gevaş'ta eşinin kaymakam olması nedeniyle yaşadıklarını, KURT ailesi ile komşu olduklarını, çok iyi insanlar olduklarını ve her şeylerine koştuklarını anlattı. Sabahattin'in çok efendi, terbiyeli, çok zeki ve saygılı bir çocuk olduğundan, okuma ve kitap sevdasından söz edip, her pazartesi gelip kendisinden bir kitap aldığını ve sonraki pazartesi o aldığı kitabı okuyup iade ederek yeni bir tanesini aldığını, bunun adeta pazartesi ritüeli hâline geldiğini söyledi, Gülten hanım.
Kendisine, “Bir şiirinizde Ertan ismine rasgeldim, acaba bu Kızıldere’de katledilen Ertan Saruhan mı” diye sorduğumda, “Evet, o çocuklar başka şiirlerimde de geçer” yanıtını vermişti. Gülten Akın’ın Kızıldere ve Sabahattin'i konuşurken değişen, duygusallaşan ses tonunu asla unutmayacağım. Sabahattin Kurt'u hiç bilmeyen genç devrimciler bu şiirlerden de haberdar değiller. Sadece onlar değil, solun çok büyük bir kısmı da bu atlanmaması gereken detaydan bîhaberler.
Büyük çoğunluk Kızıldere olayını, tarihsel önemini ne yazık ki, -henüz- tam olarak idrak edememiş. Kabahat onların değil, olayın adeta 10 kasımvari anma törenlerine dönüşmesi, emek sarf edilerek Kızıldere gerçeğinin tüm boyutlarıyla araştırılıp ortaya konulmamış olmasından kaynaklanıyor, bilgi eksikliği ve orada katledilmiş insanların unutulmuşluğu. Ben de var gücümle çalışıyorum bu unutulmuşluğa son vermek için.
THKP-C kaleydoskopundan bakınca bunlar gözüküyor. Ama Gülten Akın’ın şiir definesine bakılacak kaleydeskop değiştikçe farklı zariflikleri, güzellikleri görmek ve bugünlerde çok ihtiyacımız olan iç gönenci yaşamamız mümkün. Yeter ki bakılsın.
VAN'DAN GELİRİK
YUKARDA
AVEROF'UN ORALARDA
ATLI JANDARMA BİR KOMUTAN
BURDUR ISPARTA SAMSUN' DAN
BURSALI KONYALI KIRŞEHİRLİ
ALTI DELİKANLI JANDARMA
BİR YÜZBAŞI KOMUTAN
SIKICA TUTUYORLAR
YÜZYILLANMIŞ BİR İPİN UCUNDAN
ÖTEKİ UÇTA ÜÇER BEŞER EL DEĞİŞTİREN
KAÇAKÇI ,EŞKİYA
GÜM GÜM ÖTÜYOR MAĞARALAR
BUZA KESİYOR JANDARMA
EŞKIYA DONUYOR
DONUYOR KOMUTAN
BİTİYO AÇLIKTAN VE UYKUSUZLUKTAN
DEV, BAŞ İSTİYOR
BİR ELİYLE EŞKİYALAR BÜYÜTÜRKEN
ÖTEKİYLE JANDARMAYI ÜSTÜNE SALAN
BİR ONDAN BİR ÖTEKİNDEN
BAŞ İSTİYOR
UYUMUYOR KASABALAR KÖYLER
KİLİTLER TÜFEKLER KORKUYU BEKLİYOR
AL NARI CEVİZİ BEKLİYOR
KOYUNLARI KEÇİLERİ
SARI SAÇLI KIZLARI BEKLİYOR
DEV, ERİTİYOR SOLUĞUYLA
KİLİTLERİ SİLAHLARI
EŞKIYA EVLERE GİRİYOR
ARDINDAN JANDARMA EVLERE GİRİYOR
SERSERAN SERÇEVAN
EŞKIYANIN JANDARMANIN ARDINDAN
BİR UZUN AKMADAN MÜKÜS
KUZU BÜYÜMEDEN BEBEK YÜRÜMEDEN
GELİNLER LORKEYE DURMADAN
DEV, KÖLE İSTİYOR, ÜRÜN İSTİYOR
SERSERAN SERÇEVAN
BEYE DÖNÜŞÜYOR
ESKİ EŞKİYALAR
SERSERAN SERÇEVAN
X X X
YİĞİDİM, DEMİR YÜREKLİM
DAĞLARA VERDİĞİM SEBO CAN
ONCA KİTABIN ONCA KİTABIN
KAVLİNİ YÜKLENDİN
YABAN KEKLİĞİ MİYDİN
AL EDEN AVCIYA MI DÜŞTÜN
TUZ MU KOYDULAR GÖZENE
YANDIN YENİDEN YENİDEN Mİ DÖNDÜN ?
X X X
AŞAĞDA
İLK YAZIN ÜRKÜTTÜĞÜ BALIK SÜRÜLERİ
YUMURTALARINI GİZLEYEREK GÖVDELERİNDE IRMAK AĞIZLARINA YÖNELİYORLAR
BULUTTAN BAŞLIĞIYLA SÜPHAN
BİR KAR TANECİĞİ BİLE VERMEDEN KARŞILIK
AKŞAM GÜNEŞİNİ KULLANARAK
YÖNETİYOR SON TÖRENİ
X X X
GÖL DURGUN VE KIZIL PIRILTILI
SIVANMIŞ NGİL SUYUNUN BALIKÇILARI
AĞLARI ÇEKİYOR DALYANLARDAN
KUŞLAR KOYAĞINDA
MARTILAR TURNALAR BALIKÇILLAR
KOCA BİR SAVAŞI BİTİRMİŞ YORGUN
BEYAZ SESSİZLİĞE SIRALANMIŞ
DURUYORLAR
X X X
YERDE PARÇALANMIŞ KUŞ BEDENLERİ
TÜYLER KAN VE ÖLÜM ÖLÜM
X X X
AH SEBO, SEBO CAN
ONCA ZALIMIN ONCA ZALIMIN
ZULMÜNÜ YÜKLENDİN
DAĞLARDA YİTTİ TÜLÜN TELEĞİN
AMA KAN
AMA KAN DURUR
AĞIT
SULARDA YANAR
YAKTIN VAN GÖLÜNÜ ÇILDIRI
ARTOS DAĞINI YIKTIN, AVEROF'U YIKTIN
SEL BASTI EVLERİMİZİ BAHÇELERİMİZİ
KIRMIZI FİSTANLARIMIZ KARARDI
X X X
VAN GÖLÜ YANDI, KIYIDAKİ ÇALI YANDI
ATALAN YİTTİ, EDREMİT BATTI YASTAN
UÇUP GİTTİ, CAN KALMADI MARTI KOYAĞINDA
DAĞILIP PUL PUL DÖKÜLDÜ
SÜPHAN DAĞININ BULUTU
KARA KUŞLAR KARA GAGALARIYLA
CAMLARIMIZ PARAMPARÇA
X X X
SEMO KARDAŞIN BİNİP GİTTİ ATINA
SÜSEN VAKTI DEĞİL, NERGİS VAKTI DEĞİL
BİR TOP KARANFİL GÖTÜRDÜ
GÖMÜTÜNÜ BULUP DÖN
SEMONUN KARDAŞINI ARAMA TÜRKÜSÜ
ONU ARIYORUM
SAÇLARI KARADIR ALNI HARMAN YERİ
GÖZLERİ ÜÇ AYLIK KARACA GÖZLERİ
HİÇ KIŞ YAŞAMAMIŞ HİÇ AKŞAM GÖRMEMİŞ
YÜZÜ SICAK YAZ GÜNLERİ
ÇOCUKKEN ÇOK GÜLERDİ
X X X
ONU ARIYORUM
KOŞUNCA TAY, DURUNCA ŞAHAN
YÜRÜYÜNCE IRMAK
YAŞADIĞI HER GÜN PAZARTESİ
X X X
ONU ARIYORUM, O HEPİMİZİN
YELİ TUTUŞTURUR YÜREĞİNDEKİ
YAĞMURU KESER
SONSUZ BİR PAZARA GİRDİ DİYORLAR
SOL ELİNDE ÇILGIN BİR KÖPEĞİB DİŞ İZLERİ
SAYILMIYOR KAÇ YOLUN ÇATINDAYIZ
VAN DENİZİNDE GEVAŞ'TA
ADI SEBO, KARA BİR OĞLANLA
YİNE GÖRÜŞELİM DEYİP AYRILIYORUZ
GÖRDÜĞÜ HER BASILI KAĞIDI YUTMAKTAN
BİRAZ DALGIN
HALKINI SEVMEKTE ÖZYAZGILI
ALIP BAŞINI GİTTİĞİNİ DUYUYORUM
TOKADA
KIZIL GELİNCİKLER AÇAN DEREDE
TOPLU ÖLÜMLERLE ÖLDÜRÜLÜYOR
ŞİMDİ HER PARÇASI BİR DAĞDA
HER PARÇASI BİR DAĞDA
X X X
YİNE GÖRÜŞELİM DEYİP AYRILIYORUZ
GEÇİYORUM HAYMANA' YA
BİR İNCE DALAN YİĞİDİ
YİNE ÖZENLE BÜYÜTÜYORUM
BÜLBÜLDERESİ' NDE KAHVEDE
KALLEŞÇE KURŞUNLUYORLAR
X X X
NASIL ÖĞRETMENLİK YAPARIM ARTIK
ÖFKEYE BOĞULMUŞ, KİNLERLE DAĞLI
NASIL ULAŞIRIM ÇOCUKLARIMA
ÖYLE BİR ÇAĞA DÜŞTÜK Kİ DOSTLAR
DURMADAN GÖĞEKİN BİÇİYORLAR
ÖLÜMDEN GEÇİLMİYOR
DİRİM ATEŞLER BAHASINA
ELLER İLAHİSİ
ELLERİNİ GÖRSEM OĞLUMUN
UZUN ESMERPARMAKLI ELLERİNİ
ONLARI ÖZLÜYORUM
ÜÇ YAŞINA YAĞAN KARDA
KIZARMIŞ, ISITTIM ÖPE HOHLAYA
OZANDA EL-ÜCRA ÇAĞRIŞIMI YAPAN
ALUCRA KIŞLARI BİR ELİM ELİNDE SABAHA DEK
ÖTEKİ YORGANININ ÜSTÜNDE
ÜŞÜMEZDİ ARTIK ÖRTTÜM SARDIM YA
X X X
GÖRSEM ELLERİNİ OĞLUMUN
ARDINDA BAĞLI DURMASA
KALMASA ALUCRA SİSLER İÇİNDE
GEVAŞ'A KURTLAR İNMESE
CANO KIZAK YAP OĞLUMA
UÇAR GİDER GÖLE DOĞRU
ÇIĞ DÜŞER, AROS'A SALMA
X X X
ELLERİNİ GÖRSEM OĞLUMUN
DİZGİNİ TUTARKEN ATININ ÜSTÜNDE
SAĞRISI YELESİ AL ÜRPERMEDE
FERHAN USUL USUL TİTRESE
X X X
ELLERİNİ GÖRSEM OĞLUMUN
YEŞİL SÖĞÜT DALINI İNCELİKLE
KUŞ SESLERİYLE DEĞİŞTİĞİNDE
BEŞ YAŞINDA ÇALIŞKAN ELLERİNİ
UÇTU GİTTİ KİTAPLARIN ARDINDA
UÇTU GİTTİ KİTAPLARIN ARDINDA
UÇTU GİTTİ KALEMLERİN ARDINDA
GÜLTEN AKIN