Birkaç cümleyle Ali Babacan'ın yeni kurduğu partiyi özetle denilse, konuşmasına ve parti programına bakarak şu başlıkları öne çıkarırım: Zorunlu askerliği kaldırma, internete ve kültür sanata ücretsiz erişim vaatleriyle genç seçmeni hedef almış. Tabii ülkedeki yüzde 25'i işsiz gençlere 'ekonomiyi iyi bilirim' vurgusuyla... Zaten 132 sayfalık parti programında; özgürlükler başlığı 10 sayfa, adalet başlığı 7 sayfa, kamu yönetimi 6 sayfa, dış politika 3 sayfa iken ekonomiye (sektörlerle birlikte) 29 sayfa, yani programın üçte biri ayrılmış.
"Muhaliflerin de konuşacağı, konuşanların yargı tehdidiyle karşı karşıya kalmayacağı" sözleri ve "dini kutsalların günlük siyasete malzeme edilmeyeceği" vaatleri kayda değerdi. Kürt sorununun çözümünde de cemevleri konusunda da basın özgürlüğünde de "özlenen sözler" sarf edildi. Ancak bütün bunların yanında ortada duran çok net bir sorular da yanıt bulmadı, kafalarda kaldı. Bunlardan belki de en önemlisi her ne kadar kurucular kurulunda pek çok görüşten isimler olsa, Özal'ın ANAP'ına benzetilse de çekirdek kadro AKP kökenli. Ali Babacan, Sadullah Ergin ve Nihat Ergün. Kuruluşa kısa süre kalana kadar özellikle Kürt sorunu noktasında çalışan, sonra içeride yer almayan Beşir Atalay'ı da ana kadroda sayarsak, (tabi AKP'den ayrılarak Babacan partisine katılan Mustafa Yeneroğlu ile Aliye Kavaf'ı da katarsak 15 AKP'li) 'yenilenmiş AKP' tanımı yapılabilir. Siyaseten altı çizilebilecek, geçmişi olan tek isim Ülkü Ocakları kurucularından Ramiz Ongun. Babacan kendisiyle 7 ay evvel tanışmış.
Ancak bu tanımı yaparken seçmenin her biri uzun yıllar partide başbakan yardımcılığından adalet bakanlığına ekonomiden dışişlerine önemli pozisyonlarda yer almış bu isimlere şunu sorma hakkı da olur: Bugün eleştirdiğiniz partinin çok uzun süre hatta kısa süre önceye kadar içindeydiniz. 'Ülkenin bugün geldiği kötü durum' diye başladığınız cümlelerinizde hiç özeleştiri olmayacak mı? Yakın çevrenize 'ilk kopuş Gezi ile oldu' diye anlatırken o günden sonra 5 yıl daha nasıl partide kaldınız? Eleştiri yaptınız mı, eleştirileriniz dikkate alındı mı, alınmadıysa bugün yanlış diye tarif ettiğiniz politikalardaki payınız nedir?
Kimileri bu soruların sorulmasını 'siyaseti daraltmak' olarak okusa da, seçmenin özeleştiri beklediği noktasını savunanlar da var. Ben ikinci noktanın daha etik olacağını düşünenlerdenim.
Bir diğer nokta. Babacan'ın partinin programında Kürt sorunu konusunda şu yazıyor: Demokrasi ve Atılım Partisi olarak Kürt sorununu, vatandaşlarımıza güven temelinde siyasi kanalları açık tutarak, taleplerin rahatlıkla tartışılacağı demokratik zemini inşa ederek, özgürlük alanlarını genişleterek ve hukuku tahkim ederek çözeceğiz.
Programda yazan ile şu an hayatın akışında gelişen çok farklı. Ağırlıkla Kürt seçmenin oy verdiği HDP'nin eski eş başkanlarından belediye başkanlarına yüzlerce tutuklu var. Babacan'ın en azından konuşmasında buna vurgu yapması gerekmez miydi? Basın özgürlüğünden bahsederken sadece geçen hafta 8 gazetecinin tutuklandığından konuşmak çok mu zordu? Sivil toplumun önemine parti programında vurgu yapılırken sivil toplumun önemli isimlerinden Osman Kavala'nın durumuyla ilgili birkaç cümle mümkün değil mi? Program ilkeleri belirler ama onu topluma mal eden sözlerdir. Babacan'ın yumuşak üslubu siyasete yeni bir nefes getirebilir ama öte yandan isimlerden, olaylardan kaçınarak iddialı siyaset mümkün olabilir mi?
Babacan konuşmasında "mali kuralı o gün engellediler ama biz iktidara gelirsek yeniden bu konuda çalışacağız" diye bir cümle kurdu. Ekonomi ile ilgilenenler için bu önemli idi çünkü Babacan 2010 yılında içeride ve dünyada kısaca 'ülkenin iyi gittiği yıllarda biriktiren zor yıllarda bunu harcayabileceği disiplinli bir ekonomi modeli, mali kurala geçiyoruz' diye uzun süre kamuoyu oluşturmuştu. O günlerde Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım ve Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın Başbakan Tayyip Erdoğan'ı 'yatırımlar azalır seçmeni kaybederiz' diye ikna etmesiyle bu istek gerçekleşmedi. Babacan o günlerde de kendi getirdiği Merkez Başkanı Erdem Başçı'ya kendisi de hedefe alınarak Erdoğan tarafından yüklenildiğinde de kalmaya devam etti. O günlerde bu konuda konuşmamıştı ama ilerleyen günlerde "orta gelir tuzağına düşüyor Türkiye, imar rantları vergilenmeli, inşaatla değil sanayi ile büyümek daha sağlıklı" demişti.
İlk kuruluşu anons ettiği toplantıda Abdullah Gül adı 1 saat 20 dakikalık konuşmada hiç geçmedi. Babacan, kuruluş aşamasında Gül'ün desteğini almış, bunu hem kendisi hem Gül dile getirmişti. Ancak artık yalnız yürümek istediği anlaşılıyor. (Yazıyı yolladıktan sonra Twitter'da Babacan'ın Medyascope'ta Ruşen Çakır'a verdiği söyleşiden Gül ile ilgili birkaç cümlesi dikkatimi çekti:
Sayın Gül ile dostluğumuz çok eski. Kendisi ahlaklı bir siyasetçi. Çok destek verdi çalışmalarımıza. Ancak partimizin genel merkezi Ankara'da. Görünenden başka yapımız yok, ne görüyorsanız o.
Bu cümleden iki alt başlık çıkar. Gül'ün ofisi İstanbul'da. Babacan 'merkez Ankara' diyor. İkincisi 'Babacan önde ama esas partiyi Gül yönetir' söylentilerine de ne görüyorsanız o' diye yanıt veriyor.
132 sayfalık programdan öne çıkan başlıkları aşağıya not olarak çıkardım. Babacan özetle 'parlamenter sisteme dönülmesi Avrupa Birliği üyeliği hedefinin yeniden ülkenin çıpası olarak ortaya konması NATO ile ilişkilerin korunması-geliştirilmesi' noktalarının altını çiziyor. Programın dış politika sayfasında en az yer ayrılan ülkelerden biri 3 satırla Türkiye'nin şu an en yakın çalıştığı ülke olan Rusya. Babacan'ın partisinin ülkeye ne katacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. (Aşağıdaki cümleler programdan aynen alınmıştır. Başlıklar kolay okunması için benim tarafımdan konulmuştur.)
Vatandaşlarımızın inanç, kültür ve referans ekseninde, hak ve özgürlük taleplerini adalet temelinde karşılayacak, ötekileştirme hissi doğuracak uygulamaları ortadan kaldıracağız. Bu bağlamda Alevi vatandaşlarımızın başta Cem Evlerine ilişkin talepleri olmak üzere inanç, düşünce ve davranış temelinde birikmiş sorunlarının çözüme kavuşturulması için gerekli adımları atacağız.
Türkiye'nin insan haklarına dayalı demokratik bir hukuk devleti olma konusundaki eksiklikleri, Kürt sorununun da kaynağında yatan temel faktördür. Uzun bir tarihi arka plana sahip olan bu sorun, iktisadi, siyasi ve insani açılardan pek çok olumsuz sonuç doğurmaktadır. Hayati önemi haiz bu konunun birçok boyutu bulunmakla beraber esasında bu sorun, Kürt vatandaşlarımızın demokratik hak, özgürlük ve eşit vatandaşlık taleplerinin karşılanmasıyla ilgilidir. Demokrasi ve Atılım Partisi olarak Kürt sorununu, vatandaşlarımıza güven temelinde siyasi kanalları açık tutarak, taleplerin rahatlıkla tartışılacağı demokratik zemini inşa ederek, özgürlük alanlarını genişleterek ve hukuku tahkim ederek çözeceğiz.
Demokrasi ve Atılım Partisi olarak, anadilin bir çatışma konusu haline getirilmesini doğru bulmuyoruz. Resmi ve ortak dilimiz olan Türkçe'nin iyi öğretilmesi esas olmakla birlikte anadile ilişkin talepleri, vatandaşlarımızın kültürel farklılıklarının tanınması, temel bir insan hakkı ve pedagojik bir gereklilik olarak ele alıyoruz. Bu itibarla, anadil hakkı kapsamında bütün vatandaşlarımızın anadillerini kullanmaları ve geliştirmeleri için gerekli düzenlemeleri yapmayı hedefliyoruz.
Gazetecilere karşı açılan çok sayıda davanın gerekçesini oluşturan ceza mevzuatındaki hükümleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) yerleşik içtihatları çerçevesinde basın özgürlüğünü esas alarak gözden geçireceğiz.
Başarılı demokratik ülkeler ile Türkiye'nin hükümet sistemleri konusundaki deneyimleri birlikte dikkate alındığında, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin Türkiye için doğru bir tercih olmadığına inanıyoruz. 2017 öncesinde Türkiye'de geçerli olan parlamenter sistemin de esaslı sorunlarının bulunduğunu bilmekteyiz. Bu nedenle, Cumhurbaşkanının ağırlıklı olarak temsili yetkilere sahip olduğu, tarafsızlığıyla bütünleştirici ve güven verici işlevinin bulunduğu, güçlü bir parlamenter sisteme geçilmesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni, millet iradesinin en yüksek oranda temsil edildiği, siyasal sistemin merkezinde yer alan ve yürütmeyi etkin şekilde denetleyen bir organ haline getireceğiz.
Hâkimlerin herhangi bir endişe duymadan görevlerini yürütebilmeleri ve hakkaniyetli bir karara varabilmeleri için, görev yaptıkları bölge için öngörülen süre dolmadan görev yerlerinin değiştirilmesini mümkün olmaktan çıkaracağız. Partimizin hedefi bütün hâkimler için coğrafi (kürsü) teminatın getirilmesidir. Hâkimlerin terfilerinde, verdikleri kararların Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uyumunun dikkate alınması gereken bir ölçüt olmasını sağlayacak yasal düzenleme yapacağız.
Kısa vadeli, iç politikaya yönelik, dar parti veya kişi propagandası amaçlı polemikçi söylem ve tarzın ulusal çıkarlarımıza zarar verdiğini dikkate alarak ağırbaşlı ve sorumlu üslup ve yaklaşımlar benimseyeceğiz.
Avrupa Birliği'ne üyeliğimizin tarihi öneme sahip bir hedef olduğunu, bu hedefin gerçekleştirilmesinin gerek ülkemiz gerek içinde bulunduğumuz coğrafya açısından büyük önem taşıdığını düşünüyoruz. Bu nedenle Türkiye'nin AB üyeliği bizim için vazgeçilmez orta ve uzun vadeli bir hedef olmaya devam edecektir.
NATO'nun sağlamış olduğu caydırıcılığın Türkiye'nin ulusal güvenliği açısından kritik önemde olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla bu transatlantik ittifakın, önümüzdeki dönemde de güçlenerek yoluna devam etmesini hedefleyeceğiz.
ABD ile, stratejik ortaklığımızın ve müttefiklik ilişkilerimizin aksamasına yol açmış olan sebepler ve bunların ortadan kaldırılması konusunda ve bölgesel konularda yeni bir diyaloğa gireceğiz. FETÖ ve PYD/YPG gibi terör örgütlerine bazı ABD makamları tarafından verilen desteğin kesilmesi konusunda ısrarcı olacağız. Amerikan Kongresi tarafından Türkiye aleyhine alınan kararların düzeltilmesine çalışacağız.
Rusya ile çok boyutlu ortaklık niteliği taşıyan ikili ilişkilerimizin sağlıklı ve dengeli biçimde devam etmesini hedefleyeceğiz. Bölgesel ve diğer bazı konulardaki farklılıkların iki ülke çıkarlarına olumsuz yansımaması için azami özen göstereceğiz.