Covid - 19 sürecinde ilk gazeteci toplantısına gidiyorum. Gelecek Partisi ekonomi ile ilgili eleştiri ve önerilerini anlatacak. Toplantının adı "Ekonomide Gelecek Modeli". Orada öğreniyorum ki "adalette gelecek", "yönetimde gelecek" gibi konularda art arda çalışmalarını kamuoyuna açıklayacaklar. Toplantıda partinin Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte partinin ekonomi yönetimi de kendi alanlarıyla ilgili birer sunum yapıyor. Davutoğlu açılış konuşmasını yapıyor ama daha çok bir moderatör gibi davranıyor. Sırasıyla; İbrahim Turhan, Serkan Özcan, Kerim Rota ve Mustafa Mente konuşuyor. Piyasadan gelen Rota hariç diğer isimler Borsa İstanbul'dan Merkez Bankası'na kamu kurumlarında üstlendikleri yönetici vasıflarıyla tanınıyor. Davutoğlu Covid - 19 ile değişen dünya sisteminde "parçacı bakış açısını" eleştiriyor:
"İktidar bütünlükten uzak, parçacı bakış açısıyla, topluma yol gösteremez, kriz çözemez. Karşı karşıya olduğumuz meydan okumalar çok ciddidir, tepkisel kararlarla, planlamaya dayanmayan sağlıksız reflekslerle bunların üstesinden gelmek mümkün değildir."
Davutoğlu yaşanan "sorunu" şöyle tarif ediyor:
"Hükümetin, kurumların kapasitelerini, yetkinliklerini ve itibarlarını tahrip eden hoyrat ve sorumsuz yönetim anlayışı, en büyük sorunumuzdur. Kendini hukukun, kuralların ve teamüllerin üzerinde gören kibirli tavırları ortak aklın kararlara yön vermesinin, sağlıklı ve etkili istişare mekanizmalarının çalışmasının önündeki en büyük engeldir. Her tarafından patlak veren bu 'ben yaptım oldu' yönetim anlayışına, sürekli yama yaparak yola devam edemeyeceğimiz açıktır. Hükümet bu anlayışla, bu yönetim tarzıyla, bugünkü krizi çözemez. Yaşanan krizin ne 2001 ne 2008'e benzemediğini söylüyor: Bu krizi, Türkiye'nin 2001 krizi, hatta 2008'deki Küresel Finansal Kriz ile benzer görmek ciddi bir analiz hatası olur. 2001 krizi, 28 Şubat ikliminde hukukun yara aldığı, özgürlüklerin daraltıldığı bir dönemde Türkiye'nin iç dinamiklerinden kaynaklanan bir krizdi. Darbenin yarattışı demokrasi açığı, siyasetteki zaafın yarattığı ekonomi yönetimindeki tutarlılık açığı sonuçta cari açığa ve bütçe açığına sebep olmuş, Türkiye'nin milyarlarca dolarlık kaynağına ve yıllarına mâl olan ağır bir tabloyu doğurmuştu. Ama o dönemde küresel ekonomi sağlıklı, dış koşullar elverişliydi ve içerideki zaaflar ortadan kaldırılınca küresel konjonktür toparlanmamızı kolaylaştırmıştı. 2008 krizi ise küresel dengesizliklerin gelişmiş ülkelerdeki finansal sistemde yarattığı çöküşle başlayan ve finans sektörü üzerinden yayılan bir krizdi. Dış dünya zaaf içindeyken buna karşılık Türkiye o dönemde görece daha güçlü bir durumdaydı. Siyaset, 27 Nisan e - muhtırasıyla yaratılmaya çalışılan dayatmaları demokrasiyi güçlendirerek ve özgürlükleri genişleterek bertaraf etmişti. Borçluluk oranlarımız düşük, morallerimiz yüksekti. Dolayısıyla Türkiye küresel krizden kendi iç dinamikleri sayesinde nispeten az etkilenerek çıkmayı başardı. Geçmişteki başarıları yarının teminatı olarak göstermeye çalışmak durağan bir zihnin ve tarihin akışındaki dinamikliği kavrayamamanın yol açtığı bir yanılgıdır."
Şu anki durumu ise şöyle tarif ediyor:
"Türkiye'de şu an hem içsel hem dışsal kriz yaşanıyor. Demokrasi eksikliği var, görünmeyen bir ittifak ve koalisyon var, Bahçeli'nin onayı olmadan adım atılamıyor. Yolsuzluklar ve kaynak israfı söz konusu.
Davutoğlu, AKP içinden çıkıp AKP'ye en sert eleştirileri getiren isimlerden. "Yolsuzluklar söz konusu" cümlesi oldukça ağır. Sunumlardan sonra soru yanıt kısmında önemli cümleler kullanıyor. Özellikle benim; sunumdaki bir bölümü alıntılayıp "siz de o dönem kabinedeydiniz, tepkiniz ne oldu?" sorum üzerine, önce Gelecek Partisi'nin geçmesek de parasını dolar cinsinden ödediğimiz, kamunun ve halkın sırtına en büyük yüklerden olan köprü - otoyollar, Kamu Özel İşbirliği konusundaki duruşu şöyle anlattı:
"Sağlığa, sosyal güvenliğe, istihdama ve gelir dağılımının iyileştirilmesine yönelik harcamaların artacağı bu süreçte, başta 'Kamu Özel İşbirliği' yatırımları olmak üzere geleceğimize ipotek koyan, verimsiz ve ekonomik rasyonaliteden uzak uzun vadeli projelerin tümü ilgili taraflarla birlikte yeniden değerlendireceğiz."
Davutoğlu soruma şu yanıtı verdi:
"Başbakanlık sürecime kadar kamu özel işbirliği konusundaki hukuki detaylara vakıf değildim, Dışişleri Bakanlığı'nda yoğun mesaim vardı. Başbakan olunca tüm bakanlıklara bizzat giderek sunumlar aldım. KOİ'de ilkesel sorun şu: Bütçe içinde tanımlanmamış, şeffaf şekilde denetlenmeyen hiçbir yatırıma taraf olmamalısınız. Yürüyen projeler içinde başta Kuzey Anadolu Otoyolu müdahalelerim oldu. Tek kalemde milyar dolarlık devletin kaynağını kurtardığımı o zaman o işin içinde olanlar bilirler. Hedefim görev süremin ikinci üç ayında imar yasası, siyasi etik yasası, ihale yasasının değişimini sağlamaktı. Özellikle ihale yasasına doğrudan müdahale edecektim. Tabi şimdi olduğu gibi 'oraya-buraya verin' diye değil, şeffaflaşması için. İhalelerde neler döndüğünü görüyordum. Bir diğer müdahale çabam Akkuyu Nükleer Santrali için oldu. Rusya ile girilen yeni ilişkiler nedeniyle hiçbir karşılık alınmadan Akkuyu'ya vergi muafiyeti tanındı. Bunun ekonomiye bedeli ağır oldu. Vergi istisnası olacaksa o zaman başka kalemlerde indirim olsun dedim, başarılı olamadım. Zaten o günlerde parti içi darbe süreci yaşadım. Hep söylüyorum demokrasi olmazsa oligarklar oluşur. Türkiye'de kaynaklar şu an sadece belli kesimlere aktarılıyor."
Ahmet Davutoğlu'nun söyledikleri Akkuyu'ya tanınan istisnadan ihale yasasına kritik öneme sahip içeriden bilgiler.
Partinin diğer ekonomi kurmaylarından not defterime giren kritik öneriler şöyle:
İbrahim Turhan: Vatandaş devlete bağımlı kalmamalı. Gelecek Partisi, insan onurunu siyasetinin merkezine koyan anlayışının gereği hiçbir vatandaşımızın yardıma muhtaç ve devlete bağımlı kalmaması gerektiğine inanır. Sürekli hale gelen sosyal yardıma bağımlılığının siyasete ve demokrasiye zarar verdiği görülmektedir. Partimize göre yoksulluğu azaltacak temel çözüm, bireylere kendilerini yoksulluktan kurtaracak imkânları ve donanımı sağlamaktır. Yeni dönemin ekonomi politikaları bu gerçeği göz önünde bulundurmalıdır.
Serkan Özcan: İşçi-işveren ortaklığı sistemi uygulayacağız. Salgın sonrası artan işsizliğin önüne geçebilmek amacıyla reel sektördeki tahribatı önleyici mekanizmaları hayata geçireceğiz. Liyakat sahibi bir ekip ile şeffaf bir biçimde ülkemizin kalkınmasında kritik öneme sahip sektörleri belirleyecek, bu sektörlerdeki firmaların finansal sorunlarının daha fazla borçlanma ile değil, kamu önderliğinde kurulacak "Girişim Sermayesi Ortaklığı" ile çözülmesini sağlayacağız. İstihdamı korurken verimliliği arttıran, gönüllülük esasına dayalı 'İşçi-İşveren Ortaklığı' sistemini uygulamaya başlayacağız. Çalışanların, çalıştıkları şirketlere ortak olabilmesine imkân verecek finansal desteği sağlayıp, sermaye piyasaları altyapısını buna uygun hale getireceğiz.
Kerim Rota: Sermaye gelirlerinde vergi oranları vergi adaletine uygun düzeye gelecek. Yoksulluk sorununun önemli bir parçası olan EYT mağdurlarına, sosyal güvenlik sistemimizin dengesinin bozulmasına izin vermeden insan onuruna yaraşır bir çözüm sunacağız. Sermaye girişlerine zarar vermemek kaydıyla sermaye gelirlerinde vergi oranlarını vergi adaletine uygun düzeylere getireceğiz.
Mustafa Mente: Kent tarımı modeli uygulayacağız. Kent tarımı modeli ile afet, kriz ve salgın dönemlerinde gıdaya erişimin riskini en aza indiren, normal dönemlerde uzun mesafelerden doğan lojistik maliyetlerini minimize eden büyük metropollere yakın tarım ve gıda üslerini hayata geçireceğiz. Üretimden tüketime kadar tüm aktörler serbest piyasa koşullarında şeffaf bir ortamda değer zincirinden ekonomik faaliyetlerinin karşılığını alabileceklerdir.