Selahattin Demirtaş’ın yeni romanını okudum. Adı: DAD. Hapiste sadece siyasetle ilgili düşünmüyor, konuşmuyor. 6.5 yıla yaklaşan süreçte hayatla kurduğu bağı, hayalleri, kurguları roman haline de getiriyor. Bir gazeteci olarak içeriden yazdığı hemen hepsi dışarıya dair hikâyeleri daha öncekileri de okuduğum gibi bunu da notlar alarak bitirdim. Seher’de ‘bazen en kalabalık ortamlarda bile kendinizi yalnız hissettiğiniz olur’ cümlesine takılmıştım. Yalnızlığa mahkûm edilmek istense de dışarıdakilerin onunla kurduğu yoğun iletişimi düşünürken. Devran’ı okuduğumda ‘bu kitabı okumak bir hapishanenin demir parmaklarından dışarıya uzatılan eli tutmak gibi’ diye yazmıştım..
Efsun’da önemli bir konuda karar vereceği zaman kalabalıklara dalan Caner’i not etmiştim. Bunda da şehir çöplüğünde tek başına saklanan kahramanı önemsedim. Bir edebiyat-kitap eleştirmeni değilim. Ancak beni yazdığı romanlardaki ‘yalnızlık’ ve ‘kalabalık’ karşılaştırmaları etkiliyor. Sebebini kendi tecrübemden bilsem de…
Çöplük hikayesini okurken şu kısmı not aldım:
"Bir şehirde yaşıyorsanız kokuşmuş bir düzenden ve toplumdan kopmanın en iyi yolu çöplükte yaşamaktır."
Romanda kahkahalar attığım bir hikâye de oldu: Kartonpiyer. Marketteki kasiyer kıza aşık delikanlının; iç çamaşırı mağazasında başlayan çalıştığı inşaatta devam eden sonu ilginç biten hikâyesi.
En etkilendiklerimden biri de bir akıl hastanesinde işlediği cinayetin faili değil mağduru olduğu düşündürtülen katilin hikâyesi: Uçurum.
Kitaba adını veren DAD’da güncel konulardan etkilendiğini görüyorsunuz: Mesela tarikat yurtlarındaki taciz, Metallica dinleyen kayyım rektör…
Demirtaş bir yandan roman yazıyor, bir yandan siyasi mesajlar veriyor öte yandan açık mektuplar kaleme alıyor. En son İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e yazdı. Dedi ki "Siz Millet İttifakı’nın bir parçası olarak kendi ittifakınızdaki partilerle bile kıran kırana müzakere yürüttünüz, size hak olan müzakere siyaseti HDP için neden hak değil? HDP’nin oy vereceği cumhurbaşkanı adayı ile müzakere yapmasının ne sakıncası olabilir?"
Akşener kısa bir süre önce HDP konusundaki duruşlarının değişmediğini ancak eğer isterlerse İttifak’taki diğer partilerin görüşebileceğini söylemişti. (Teke Tek Fatih Altaylı). CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu da Halk TV’den Fikret Bila’ya bu konuda şunları aktardı:
"Elbette HDP’yi de ziyaret edeceğim. Cumhurbaşkanı adayı olarak, tüm Türkiye’nin, 85 milyonun cumhurbaşkanı olacağım iddiasında biri olarak tüm partileri ziyaret etmem zaten demokrasinin gereğidir. HDP’yi ziyaret etmemde ne sakınca olabilir? Meclis’te HDP’li Başkan Vekili’nin yönetimi altında çalışıyoruz. Komisyonlarda HDP’li vekillerle birlikte çalışıyoruz. HDP’yi ziyaret etmem kadar doğal bir şey olamaz. Ben zaten toplumun bütün kesimlerine ulaşmaya çalışan bir anlayışa sahibim, bunu da uygulamaya çalıştım. Bu yönde çalışmalarım devam edecek.”
Kılıçdaroğlu HDP ziyaretinden bahsederken ‘Meclis’te beraber çalışmaya’ atıfta bulunuyor. Konunun Kürt sorunu ve seçimlerde Kürt seçmenin temsiliyeti sorunu olduğunu, bunun görmezden gelinemeyeceğini söylemiyor-söyleyemiyor. Top çeviriyor, idare ediyor. CHP’nin bir süredir Kılıçdaroğlu ile birlikte bu konuda daha yoğun bir arayışının olduğu, partinin Doğu Masası’nın çabası göz ardı edilemez. Ancak dildeki netlik hâlâ yok. Bırakın sağ iktidarları soldan bile baktığınızda hala SHP’nin 15 Mayıs 1990’da kabul edilen Kürt sorunu ile ilgili çalışmasındaki açık tavır yok. Önümüzdeki 67 günde de pek muhtemel top çevrilecek. Bu arada ırkçı bir saldırıya uğrayan Amedspor ile ilgili Kılıçdaroğlu’ndan bir kınama duyduk mu? Ne yazık ki hayır…
Buraya küçük bir not; Kılıçdaroğlu el mahkûm bize oy verecekler diye düşünüyorsa… Başta gençler; HDP oy çağrısı yapsa da sandığı protesto edebilirler, bedeli başta memleket herkes öder…
Bitirirken… Anayasa Mahkemesi HDP’nin Hazine yardımı ödenen hesaplarına konulan blokajı oy çokluğuyla kaldırdı. Öte yandan parti kapatma davasında sözlü savunma 11 Nisan’a ertelendi. Bu tarihin şöyle bir önemi var. 10 Nisan milletvekili listelerinin YSK’ya teslimi için son gün. 11 Nisan ile seçimlerin yapılacağı 14 Mayıs arasında ya kapatma kararı gelirse? Partinin üstünde Damokles’in kılıcı sallanacak. Diyelim HDP’liler güvence için başka bir partiden (mesela Yeşiller ve Sol) seçime girdiler. Burada da sorun bitmiyor. Çünkü kapatma davasında şu anda partide aktif siyaset yapan eş başkanlar da dahil pek çok isim için siyaset yasağı isteniyor. Yani HDP kendi adıyla girse sorun, girmese başka partiden de olsa, 451 isme bir anda siyaset yasağı gelebilir. İktidar son güne kadar muhalefeti sıkıştıracak yollar buluyor. Muhalefet özellikle şu an heyecan yaratmış olan ‘kelimelerle oynuyor’…
Bakalım sonu ne olacak?
Murat Sabuncu kimdir?Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı. Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı. En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor. Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan bir oğlu, Nuri isimli bir kedisi var. |