Tavuğun kırığı nedir, biliyor musunuz? Butu; göğsü, kanadı yani yiyecek yerleri ayrıldıktan sonra kalan "parçalar"... Ne kaldı diyorsanız bu ülkede yüz binlerce kişi "ucuz" diye bunu tercih ediyor.
Genç bir baba: Ben de konkordato ilan etsem devlet bizim çocuklara da bakar mı?
Başörtülü bir teyze: Bizim paralarla neden Saray kuruluyor?
Pazarda filesini gösteren emekli bir amca: Yarım kilo ıspanak aldım 1870 TL emekli maaşı ile 5 kişi geçindirmeye çalışıyorum. Hadi yönetenler çıksınlar işin içinden...
CHP'nin ekonomi masasının toplantısı için Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve parti yöneticileri bir grup gazeteciyle buluştu. Toplantının başında Türkiye'nin dört bir yanında yapılan vatandaş söyleşilerinde yukarıda bir kaçını alıntıladığım birbirinden çarpıcı cümleler. Bu görüntülerin ardından CHP'li yöneticiler "Üreten, çalışan, hakça paylaşan Türkiye" söylemiyle şu an memleketin en "ateşli" konusunda tespit ve önerilerini aktarıyorlar.
Aynı zamanda parti sözcüsü de olan Faik Öztrak'ın yönetimindeki "masa"da partinin ekonomi ağırlıklı kurmayları görüş ve önerilerini sunuyor. Enis Berberoğlu'nun moderatörlüğünde yapılan toplantı notları dün (25 Şubat Pazartesi) T24'te yayınlandı.
Ben burada iki sunumun detayını aktarmak istiyorum.
Birincisi CHP Milletvekili Abdüllatif Şener. Kendisi AKP kurucularından ve AKP'nin ilk hükümetinde Başbakan Yardımclığı yaptı. Şu anda ' Atatürk'ün kurduğu partide' , CHP'de sıkı muhalefet yapıyor. Şener konuşmasında ilginç bir karşılaştırma yapıyor. Cumhuriyet'in kurucularının 16 yılı ile AKP'nin 16 yılını karşılaştırıyor. Notlarımdan aynen aktarıyorum:
"Cumhuriyet'in İlk 16 yılının yönetenleri: Bizzat cephelerde savaştılar, kendi yeni devlet ve kurumlarını inşa ettiler, bir aydınlanma dönemi başlattılar, köklü yapısal reformlar yaptılar.
Son 16 yılın siyasi kadroları: 80 yıllık Cumhuriyet kurumlarını ve değerlerini hazır buldular. Kurumlar arasındaki denge ve fren mekanizmalarını kaldırıp kurumsal yetkileri bireysel güce dönüştürdüler. Küresel rekabette başarı sağlayacak hiç bir yapısal reform yapmadılar.
İlk 16 yıl ülkeyi yönetenler tek bir kaynak kullandılar. Bu kaynak yaşayanlardan aldıkları vergilerdi. Dönem boyunca toplanan vergiler GSMH'nin yüzde onundan azdı. Buna karşılık Osmanlı'dan kalan yani kendilerinden önceki kuşağın borçlarını ödediler. Ayrıca Türkiye tarihinin ilk başarılı sanayi hamlesini gerçekleştirdiler ve gelecek kuşaklara aktardılar. Ayrıca sermaye birikiminin olmadığı bir ülkede kamunun yanında girişimci bir sınıfın oluşmasını sağladılar.
Son 16 yılın yönetenlerinin yaşayanlardan aldıkları vergi milli gelirin yüzde 33’üne tekabül ediyor. Bu Cumhuriyet tarihinin rekoru. Aynı zamanda pek çok özel sektör kuruluşuna el koydular, TMSF'ye devrettiler, bu şirketlerin aktifleri toplamı 52 milyar liraya ulaştı. Ama son 16 yılın yönetenleri sadece yaşayanlardan tahsilat yapmadı. Ölenlerden de tahsilat yaptı. Geçmişlerimizin birikimlerini, Kamu İktisadi Teşebbüsleri'ni satarak kaynak oluşturdular. Sadece özelleştirme olarak düşünmemek lazım kamu işletme hakkının devri gibi konuları da bir arada düşünürsek 80 milyar dolarlık kaynak oluşturdular. Doğmamış çocuklarımızın henüz kazanmadığı paraları da avans olarak tahsil ettiler. Ve dış borç stokunu 74 milyar dolar iç borç stokunu 463 milyar Türk lirası artırdılar.
Özet olarak birinciler tekeden süt çıkardılar.
Sonuncular ekonomiyi ranta çevirdiler. Öyle ki sonuncu dönemin biriken servetleri legalleştiğinde hepiniz emin olun ki TÜSİAD bile orta sınıfa dönüşecektir.
Birincide zeka var, vatanperverlik var sonuncu da ne var siz karar verin..."
Abdüllatif Şener'in "kurucular" ve "şimdikiler" karşılaştırması böyleydi. Bu arada ekonomi tarihçisi Carlo Cipolla'dan da alıntılar yaptı. Cippola'ya göre "karakterler-kazananlar-kaybedenler" tanımını anlattı/paylaştı. Okuyanlar bilir Cippola zaman zaman esprili bir dil kullanır. (Allegro Ma Non Troppo/Hızlıca Ama Hızlı değil kitabı iyi bir örnek.)
Şener konuşmasında onun daha popüler bir kitap/denemesinden yararlandı. (Les Lois Fondamentales De La Stupidite Humanie/Aptallığın Temel Kanunları) Şener'in buradan yaptığı "iktidar göndermeli" alıntılar arasındaki en çarpıcıydı.
Toplantıda altını çizerek not aldığım bir diğer konuşmacı İlhan Kesici idi. Uzun süre devlette bürokrat olarak da çalışmış Kesici şu an içinde bulunulan ekonomik krizin Türkiye'nin bugüne kadar yaşamadığı ölçü de ağır olduğunu söyledi. "Ne 1994'e, ne 2001'e ne 2009'a benziyor" diyerek bir öneride bulundu: Milli mutabakat hükümeti kurulmalı. (Bunu ilerleyen cümlelerde "yaklaşımı" şeklinde de ifade etti…) Soru-yanıt kısmında biraz daha açmasını istedim ama detaylı bir yanıt vermedi. "İçeriye ve dışarıya güven" vermekten bahsetti.
Toplantıyı Kılıçdaroğlu'nun konuşması ile bitti. Oradan iki not. Birincisi haklı olarak ve sık sık altını çizdiği konu; "hukuk-adalet" oldu… Şöyle dedi:
"Hukukun üstünlüğünü sağlamak zorundayız. Yani katılımcı demokrasiyi güçlendirmek zorundayız. Bu dünyada söz sahibi olmanın, dünyada saygın olmanın birinci koşuldur. Demokrasi gelişememiş hiçbir ülke gelişmemiş ve kalkınmamıştır. Demokratik standartların geliştiği bütün ülkelerde kişi başına gelir de artmıştır, refah da artmıştır. Dolayısıyla insanlar düşüncelerini ifade etmişlerdir. Bütün bunların hepsi hukuk güvenliği içinde gerçekleşmiştir. Bunun olmazsa olmazı budur."
Altını çizdiği ikinci konu ise üretimdi. Sadece sanayi üretimindeki eksiklikten değil "üniversitelerdeki ve sanattaki" üretimsizlikten de bahsetti. Belki de en yakıcı olan bu... Fikirler sustu bu ülkede...Ve çölleştik...