Seçim gecesi AK Parti Genel Merkezi önü.
Ankara'da hava soğuk.
Partiye giden yol ve hemen önü tıklım tıklım.
Birazdan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir balkon konuşması yapacak.
Öyle sıkıntılı bir seçim süreciydi ki...
Beklenti Başbakan'ın 'birleştirici' bir konuşma yapması.
Sözcüklerinde, "seçim öncesi üstünün kapatılmasına dair yoğun çalışma olan" yolsuzluk iddiaları ile ilgili yeni dönemde adım atılacağına dair mesaj bekleyen iyi niyetli gazeteciler bile var.
Ancak Başbakan'ın balkona çıktığı ekibe baktığım an, konuşmasına daha başlamadan beklentilerin hiçbirinin gerçekleşmeyeceğine dair fikir sahibi oldum.
Başbakan seçim öncesi sızan kayıtlarda kim varsa yanına almıştı.
Hem aile fertlerinden, hem kabineden, hem de çalışma arkadaşlarından..
Sanki "onların önündeki koruma kalkanı benim" der gibiydi.
Kalabalıklara ilk mesajı böyle verdi.
Ve konuşması...
Sertti, hedef gösterdi, demokrasi tarifini bile kendine göre yaptı.
Yeni operasyon sinyali verdi.
"Ey Pensilvanya, ey yandaşları sermaye..." diye meydana pas attı, protesto ettirdi.
Bu Başbakan'ın dördüncü balkon konuşmasıydı ve üçüncü konuşmadan çok ciddi farkları vardı. Üçüncü konuşmayı 2011 genel seçimlerinden sonra yapmıştı.
Şimdi bunları alt alta koyarak karşılaştırmak iyi olacak:
Üçüncü balkon konuşması:
"Kampanya sürecinde istemeden kalbini kırdığımız, üzdüğümüz kardeşlerimiz varsa hepsinden başta şahsım, tüm arkadaşlarım adına helallik diliyorum. Kampanya sürecinde yaşananların, söylenenlerin, yanlış anlamaların, incitici kelamın meydanlarda kalmasını diliyorum. İstemeden incittiğimiz siyasiler varsa onlardan da helallik diliyorum. Ben aziz milletime, tüm siyasi partilere hakkımı helal ediyorum, hakkımızı helal ediyoruz."
Dördüncü balkon konuşması:
"Şehitlerin kanıyla yoğrulmuş bu toprakları biz Pensilvanya'ya veya onun buradaki hain uzantılarına asla teslim etmeyiz. Şu anda kaçanlar kaçtı, yarından itibaren de kaçanlar olabilir. Bazıları için şahsen suç duyurusunda bulundum. 'Bunlar kaçabilir' dedim. Bundan sonra, dedim ya, inlerine gireceğiz. Bizler de iyi niyetimizin kurbanı olduk. Ama şimdi artık bunları ayıklama zamanı gelmiştir hukuk içinde, yasalar içinde. Çünkü bu tür şebekeleri ne bu millet hoşgörüyle karşılar, ne de biz karşılarız."
Üçüncü balkon konuşması:
"Partimizin 330 milletvekilinin altında kalması yeni anayasa projesinden bizi vazgeçirmez. Milletimiz bize yeni anayasayı uzlaşmayla, anlaşmayla yapma mesajı verdi. Yeni anayasa bütün kimlik taleplerini karşılayacak bize vermeyenlerin yaşam tarzını da şerefimiz, onurumuz olarak göreceğiz".
Dördüncü balkon konuşması:
"Ekonomide de, siyasette de, demokraside de daha güçlü demokrasiyi getireceğiz. Batı'nın özlemini duyduğu demokrasi bizde var."
Başbakan bir önceki konuşmasında uzlaşmayla ortaya koymaya çalışacağı yeni anayasadan bahsederken şimdi Batı demokrasisini beğenmeyen, kendi demokrasi tarifini yapan anlayışa geçiyor. Bu arada Twitter, Youtube hâlâ kapalı.
Konuşmalardan son bir karşılaştırma.
Üçüncü balkon konuşmasında Başbakan; partililerin muhalete yönelik "Kıskananlar çatlasın" sloganları üzerine "Kardeşler, çatlamasın... Onları da kucaklayacağız, onları da aramıza alacağız... Zira böyle yaptığımız için, kucakladığımız için demokrasi tarihinde, çok partili dönemde üçüncü dönem milletimizden yetki almanın heyecanını yaşıyoruz" demişti.
Erdoğan, son konuşmada "Pensilvanya, sermaye, medya" üzerine sarf ettiği cümlelere kalabalıktan gelen ağır protesto sloganlarını susturmadı.
Seçim gecesi her iki genel merkezdeydim.
Önce CHP, ardından AK Parti...
Her iki parti yöneticilerinden pek çok yorum dinledim.
Beni en çarpan iki tanesini paylaşacağım.
Önce CHP...
"Türkiye'nin en sıcak sorunu Kürt sorununda elimizi taşın altına sokmadık. Doğu'da tamamen yok olduk. (Diyarbakır oy oranı 1.2 örneğin M.S) Bu sorunun çözümünün sadece Doğu'yu ilgilendirmediği ortada. Daha aktif olmalıydık. Geleneksel oylara sıkışıp kaldık."
Şimdi AK Parti...
"Başbakan'ın, son oy oranına bakarak Cumhurbaşkanlığı'na aday olacağını düşünüyorum. Halkın ilk seçtiği cumhurbaşkanı olmak isteyecek."
Erdoğan'ın o isteği; son balkon konuşmasına bakarak kutuplaştırarak elde etmek isteyebileceği düşünülebilir. Ancak bu formül her zaman işlemeyebilir.
Bitirirken...
Hiçbir partinin aldığı oy, kişileri hukuk önünde üstün konuma getirmez. Hükümetin eski dört bakanı ve 17 Aralık sürecinde ismi geçen herkes hukuk önünde hesap vermelidir.
Başbakan'ın sık sık ima ettiği operasyon; eğer meşruiyeti olmayan bir şekilde, belgesiz, mesnetsiz, hukuka ve vicdana uygun olmayan şekilde yapılırsa ülke bu yeni durumun kaosunu yaşar.
Muhalefet partilerine gelince...
BDP hariç, ki o da sadece bölgede başarılı, diğerleri şapkayı öne alıp düşünmeli...
Yükselen oylar değil kazanılan seçimlerin anons edileceği süreçlere ihtiyaçları var...