Diyarbakır’daki tarihi Nevruz’un üzerinden 4 gün geçti.
Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrı toplumun her kesiminde tartışılıyor.
Gazetecisinden aydınına sokaktaki vatandaşına kadar..
Hatta yurtdışında da..
Kimi olumlu kimi olumsuz kimi şüpheli…
Ama bu süreçte…
Ne düşündüğünü bilemediğimiz ülkenin ana muhalefet partisi.
Genel başkanları Kemal Kılıçdaroğlu konuşmuyor, partisinin yöneticilerine, vekillerine konuşma yasağı getirdi, konuşturmuyor.
Önceki gün…
Partinin önde gelen isimlerinden bir grupla yüz yüze konuştum…
Durumla ilgili enteresan bir yorum yaptılar:
“Aslında Kemal Bey’in susması ve susturması sürece desteği gösteriyor.
Çünkü partide şu anda ulusalcıların ağırlığı var.
Konuşmaya başlarlarsa olumsuz bir hava esmeye başlayacak.
O zaman zaten şimdilik genel başkanın zorlamasıyla zorunlu bir barış yapmış yenilikçilerle ulusalcılar yine açık-net tartışmaya başlayacak. Bu tartışma partiyi çok zorlu bir sürece sokacak.”
Susarak destek..
Ne denli kabul edilebilir?
Ya da nereye kadar susulabilir?
Telefonla konuştuğum bir diğer milletvekili “bilgiyi teyit ediyor” ama şunu da ekliyor:
“Sürecin önüne geçebilecek yeni bir sözümüz de yok ki..”
Bu arada aynı milletvekili CHP içinde bir grupta Öcalan’ın açıklamasında en çok tartışılanın “İslamla” ilgili vurgusunun olduğunu da belirtiyor.
Sosyalist kesimde de bu noktanın çok tartışıldığının altını çizmeliyim.
Geçen hafta yapılan bir kutlama toplantısında “gecenin konusu” bu idi…
Bu arada…
Parti içinde kimi grupların 2014 seçimleri sonrası Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan kalır mı, daha doğrusu partiye yeni bir genel başkan adayı konusunda tartışmaya başladıklarını da belirtmeliyim.
Bitirirken..
CHP üzerine çalışma yapan genç bir akademisyenin, Cornell Üniversitesi’nden Berk Esen’in parti üzerine yaptığı çalışmalardan bir kesit aktarmalıyım.
Çalışmaya göre parti hep üç sac ayağı üzerinde yükseliş yaşamış.
Genel başkan, yanında getirdiği ekip ve tabanın nabzı..
Bu üçlünün partide 4 dalgadaki yapısı şöyle gerçekleşiyor:
1. Dalga:
Lider: 1945 ile 1950 arasında İsmet İnönü partide yenileşme için düğmeye basıyor.
Ekip: Bunu yaparken yanında Nihat Erim’den Kasım Gülek’e genç bir vekil grubu var.
Taban: Köylü orta sınıfa referans veriyor.
2. Dalga:
Lider: 1957 İsmet İnönü dönemi.
Ekip: Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Turan Feyzioğlu partiye geliyor. Entelektüel bir kadro kuruluyor. Forum dergisi çıkıyor. Yeni milletvekilleri Turan Güneş, Bülent Ecevit rüzgar yaratıyor.
Taban: Menderes’in enflasyon yaratan politikalarından sıkılan kitleler, onlara yönelik sloganlar var. İstanbul, Ankara elitinin desteği görülmekte.
3. Dalga:
Genel Başkan: Bülent Ecevit. Ortanın solu sloganının yaygınlaştırılma çabası…
Ekip: Mülkiyeliler cuntası da denilen Deniz Baykal’ın da aralarında bulunduğu grup partide.
Taban: Sendikaların güçlü olduğu dönem. Yükselen öğrenci hareketi ile şehirli kitle ortanın solunun bayraktarlığını yapıyor.
4. Dalga:
Lider: Erdal İnönü.
Ekip: Ercan Karakaş, Fikri Sağlar gibi isimlerin de bulunduğu Avrupa sosyal demokrasisini de iyi bilen isimler var.
Taban: Özallı dönemle hayatı zorlaşan orta direk. İşsizlik artmış.
Akademisyen Berk Esen’in çalışmasında lider değişim gerekliliğini tespit ediyor, ekibini kuruyor ve tabanın da isteğini okuyarak harekete geçiyor.
Peki ya bugün?
Lider: Kılıçdaroğlu 2010 mayısında değişim beklentisiyle geldi.
Ama bu geliş Bülent Ecevit’in ki gibi il il gezerek, tabana kendini anlatarak, kurultaylar kazanarak olmadı. Deniz Baykal’ın internette yayınlanan görüntüleriyle “acele bir liderlik” ortaya çıktı.
Kılıçdaroğlu’nda, Ecevit’in tabandaki ağırlığı, İnönü’nün tarihsel ağırlığı yoktu.
Ekip: Yenilikçi olmakla birlikte yenilikçi politikaları takip edecek siyasi kapitali tartışmalıydı.
Ekibine aldığı yenilikçilere de sürekli değil arada destek verdi.
Tabanı ne kadar okuyabildiği ise ortada…
Kısaca çok değil muhtemelen bir yıl içinde CHP’de yeniden bir “dalga” arayışı başlayacak gibi gözüküyor.