Siyasal iktidar bu yılsonuna kadar, EYT olarak da bilinen 'Emeklilikte Yaşa Takılanlar'ın sorunlarına ilişkin bir çözüm planı açıklayacak.
EYT bu yıl yeniden gündeme geldiğinde iktidar başlangıçta yaş konusunu hiç gündeme getirmemişti ama sonrasında işin rengi değişti. Prim ödemelerini tamamlamış olmaları şartıyla, kadınlarda 48, erkeklerde ise 50 yaşı doldurmuş olanların emekli olabileceklerini öngören bir plan üzerinde çalışıldığına dair haberler basında yer aldı.
Bu sorunun nasıl çözümleneceğini ancak iktidar çözümünü açıkladığında öğreneceğiz ama bugünlerde EYT sorununun gündeme getirdiği başka önemli sorunlar da var.
Bu sorunların başında patronların itirazları geliyor. Patronlar genel olarak EYT'lilerin emekli edilmelerine iki nedenle karşı çıkıyorlar: Bir yandan emekli olacak nitelikli işçilerin yerine yenilerini koymakta zorlanacaklar, diğer yandan da bu işçilerin birikmiş kıdem tazminatlarını ödemek zorunda kalacaklar.
Bu yıl, yüksek enflasyon ve yaklaşan seçim nedeniyle asgari ücretin 8 bin TL'nin üzerine çıkarılması bekleniyor. Patronlar bir yandan böyle bir zammın işçilik maliyetlerini artırırken, diğer yandan toplamda 500 milyar TL'yi bulabileceği tahmin edilen (1) kıdem tazminatı ödemeleri yüzünden kârlarının azalmasından endişe duyuyorlar. Bu yüzden de bu durumdaki işçilerinin emekli edilmesini istemiyorlar.
Aslında patronlar, işçilerinin çalıştıkları her 1 yıl karşılığında 1 aylık ücretlerini bir fonda tutmak, saklamak zorundalar. Bu gönüllü bir iş değil, yasal bir zorunluluk. Ancak işletmelerin çok büyük bir kısmı bu zorunluluğa uymuyor ve genelde 'Kod 29 uygulaması' ile işçileri kıdem tazminatı ödemeksizin işten atıyorlar. (2)
Ancak bugünlerde gelinen durum, iktidar açısından EYT sorunun çözülmesini gerekli kılıyor. Bir kere yıllardır bu yönde verdikleri sözler var. Ayrıca çok yakında seçimler var ve iktidar blokunun durumu pek parlak değil. Sermaye dostu olarak bilinen iktidar bu nedenlerle bu sorunu çözmek zorunda. Bunu yaparken de sermayeyi, patronları gücendirmek istemiyor.
İktidar, genelde yaptığı gibi, bu sorunu da mali olarak halkın sırtına yıkacak bir çözümle karşımıza gelecek gibi görünüyor. Çünkü basında yer alan haberlere göre, iktidar bloku bu konuyu Hazine ve Kredi Garanti Fonu aracılığıyla çözmeyi planlıyor. (3)
Yani KGF'nin başlangıçta 150 milyar TL'yi bulabilecek teminatıyla kıdem tazminatı ödemesi yapacak olan firmalara kamu bankalarından uygun koşullu (ucuz, reel olarak negatif) faiz oranlarından kredi verilecek. Bu işletmeler de böylece alacakları bu kredilerle kıdem tazminatlarını ödeyebilecekler.
"Bunda eleştirilecek ne var" diyebilirsiniz ama aşağıda görülebileceği gibi, çok şey var.
Öncelikle, daha önce de vurgulandığı gibi, patronların kendi işletmeleri bünyesinde oluşturacakları kıdem tazminat fonunda para tutmaları bir yasal zorunluluk. Dolayısıyla bu onların görevi iken, bunu Hazine ve KGF aracılığıyla kamu bankalarından sağlayacakları teşvikli kredilerle yapmaları adil değil.
İkinci olarak KGF'nin sahibi başta TOBB, TESK, KOSGEB olmak üzere sermaye örgütleri ve kamu bankaları. Bu fonun ciddi büyüklükte bir öz sermayesi ve bankalar nezdinde bir kredibilitesi var. Neden kendi kaynağını kullanmıyor da Hazine'ye yükleniyor. Çünkü belli ki Hazine bu amaçla, KGF'ye ciddi büyüklükte bir kaynak aktaracak.
Üçüncü olarak, alınacak kredinin en az yüzde 75 oranında olacağı tahmin edilen KGF teminatı karşılığında bankalar bu işletmelere ucuz kredi verecekler. Yani işletmeler piyasa fiyatının altında, enflasyonun ise çok altında faiz oranlarından kredi kullanabilecekler.
Bu krediyi verecek olan bankalar asıl olarak devlet bankaları olacak gibi görünüyor. Bu operasyon nedeniyle kaçınılmaz olarak zarar edecekler. Zararları her zamanki gibi Hazine tarafından karşılanacak.
Diğer yandan Hazine'nin parasal kaynağı asıl olarak aralarında mevcut EYT'lilerin de olduğu emekçiler tarafından ödenen vergilerden oluştuğundan, kabak yine emekçinin başında patlayacak.
Bu kredilerin geri ödemesi yılları bulacağı için, patronlar bu geri ödemeleri de yüksek enflasyona yedirecekler. Yani aldıkları kredinin reel olarak çok altında bir değerle geri ödeme yapacaklar, böylece bu işten duble kazanç sağlayacaklar.
Siyasal iktidar 'elin taşıyla elin kuşunu vurmaya' çalışıyor: Hem EYT'lilerin sorununu çözmüş olacak hem de patronları incitmeyecek. Bu operasyonun zararını da vergi mükellefleri olarak, başta emekçiler olmak üzere toplumun bütünü üstlenecek.
Yani 'kârlar özelde kalırken zarar topluma mâl edilecek': Eğer sorun bu şekilde çözülürse, EYT'lilerin de bir parçasını oluşturdukları işçi sınıfının cebinden yapılacak ödemelerle bu sorun çözülmüş olacak.
Bu hiç ama hiç adil değil? Yapılması gereken belli: Yaş sınırlamasını gündeme getirmeden EYT'lilerin emekli olma hakları verilmeli, patronlarsa yasal olarak ödemek zorunda oldukları kıdem tazminatlarını ödemeli.
Dipnotlar:
(1) https://www.milliyet.com.tr/ekonomi/kgf-simdi-de-eyt-icin-devrede (3 Aralık 2022).
(2) https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kod-29-nedir-kod-29-ile-isten-cikarma-ne-demek (8 Nisan 2021).
(3) https://www.bloomberght.com/yeni-kgf-paketinin-150-milyar-tl-olmasi-bekleniyor (15 Aralık 2022).
Mustafa Durmuş kimdir? Akademisyen, yazar, ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 1956 yılı Kelkit'te doğdu. 1977 yılından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. 'Güney Kore'de İhracata Dönük Kalkınma Modeli' üzerine doktora tezi yazdı (1989). TÜRK-İŞ'e bağlı YOL-İŞ Federasyonu'nda eğitim uzmanı, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde asistan, Birleşik Krallık York Üniversitesi'nde misafir araştırmacı, Gazi Üniversitesi İİBF'de öğretim üyeliği ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptı. Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Maliye bölümü öğretim üyesi ve T24 yazarı. Makalelerini yayımladığı 'Alternatif Akademi' adlı bir bloğu ve Kapitalizmin Krizi (2009), Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (2018), Büyük Değişim-Popülist Otoriterlik (2019) adlı kitapları var. Yaşamın Temel Ekonomisi (2021), Dünya Ekonomisini Anlamak I (2021) ve Siyasi Ekoloji (2022) editörlü kitapların da yazarları arasında |