Dünya çok hızlı değişiyor. Üretim biçimlerinden, yaşam biçimlerine, teknolojiye, sosyal sınıflara ve devletlere; düşünce biçimlerinden, ideolojilere, siyasal ve ekonomik yaklaşımlara kadar bu değişimin izlerini her alanda görebilmek mümkün.
Kuşkusuz çağımızın küresel sistemi konumundaki kapitalizmin “ücretli emek sömürüsüne dayalı sınıflı bir sosyal sistem olduğu gerçeği” değişmediği gibi, artık bu sömürüye özelikle de neo liberalizm dönemde doğa sömürüsü de eklendi.
Ayrıca kadınlar, ezilen uluslar ve halklar, farklı kimlikler ve inançlar üzerindeki sömürü ve baskı da tam gaz sürüyor. Günümüzde otoriter, despotik rejimler böyle baskılar, ötekileştirme ve sömürü ile ayakta kalabiliyorlar.
Kısaca böyle bir değişim, özellikle de son 40-50 yıldır, insanlık, halklar, doğa ve farklı kimlikler için pek de hayırlı olmayan bir biçimde olsa da, fiilen yaşanıyor.
Diğer yandan, “başka bir dünyanın mümkün olduğu” görüşünden hareketle, insanların sınıfsız, sömürüsüz bir dünya yaratma düşü de devam ediyor. Bu bağlamda mevcut sisteme karşı mücadeleler, mücadele biçimlerindeki değişikliklerle, çeşitlenmelerle sürüyor.
Örneğin, Rusya’da 1917 Ekim’inde başarıya ulaşan proletarya devrimi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin (SSCB), Çin’de kırlardan başlatılan silahlı mücadelenin 1949 Ekim’inde başarıyla sonuçlanması Çin Halk Cumhuriyeti’nin ve 1954 yılında Vietnam’da silahlı gerilla hareketinin önderliğindeki demokratik devrimin başarısı Vietnam Demokratik Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla sonuçlanmıştı.
Bunu 1959 yılında kırdan kente bir silahlı gerilla hareketi biçiminde yürütülen Küba Devrimi ve 1978-1979 yıllarındaki Sandinista Gerilla Hareketi’nin önderliğindeki Nikaragua’daki devrim izledi. Benzer mücadele örnekleri dünyanın birçok yerinde yaşandı, yaşanıyor.
Türkiye’de ise, 1960’lı yılların sonları ve 70’li yılların başlarında giderek kitleler arasında kök salmaya başlayan ‘devrimci gençlik’ içindeki en önemli tartışmaların başında devrim stratejisindeki farklılığı anlatan ‘Şehir Gerillası’ veya ‘Kır Gerillası’ tartışması geliyordu.
Örneğin, silahlı mücadeleyi esas alan örgütler olan THKP-C özde ‘Şehir Gerillacılığını’ (kentlerden köylere doğru kuşatma), THKO ve TİKKO ise ‘Kır Gerillacılığını’ (köylerden kentlere doğru kuşatma) esas alıyordu. Ancak bu tartışma artık bugün yapılmıyor (işin aslı bu tartışma 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi öncesinde büyük ölçüde kapanmıştı).
Bugün “gerilla” kavramı, Latin Amerika ve Orta Doğu’daki örneklerde olduğu gibi konvansiyonel kullanımının yanı sıra, dünyada insan ve doğadan yana şehirler inşa etmede alternatif bir yöntem oluşturmak anlamında, ‘Gerilla Şehirciliği’ biçiminde kullanılmaya başlandı.
Böyle bir gerillacılık anlayışında silahlı mücadele ya da şiddet yok. Asıl olarak barışçıl kitlesel mücadele yöntemlerini benimsemiş, ancak şehirlerde statükoyu yıpratmaya, bütünden parça koparmaya ya da mevzi kazanmaya dönük olması nedeniyle radikal, özellikle de ekolojiyi korumayı ve yaşamı rahatlatmayı hedefleyen taktiksel mücadeleler söz konusu.
Tactical Urbanist's Guide, Gerilla Şehirciliğini “uzun erimli değişimi hızlandırmak için kısa erimli, düşük maliyetli ve ölçeklenebilir müdahaleleri araç olarak kullanan mahalle inşasına şehir, örgüt ve/veya yurttaş önderliğindeki bir yaklaşım” olarak tanımlıyor. (1)
1. Hou ise “Gerilla şehircilik: Kentsel tasarım ve direniş pratikleri” başlıklı makalesinde, “gündelik mücadeleler ile örgütlü direniş arasındaki” bağlantıyı inceliyor ve gerilla şehircilik etrafında artan ivmeye dikkat çekiyor. (2)
Bu çerçeve de bu kavram özünde, “bir direniş biçimi olarak şehirleri ıslah etmeyi” içeriyor. Çünkü günümüzdeki neo liberal kapitalizmin şehirleri acilen, topluluklarının ihtiyaçlarını karşılamak için ve doğa ile uyumlu bir biçimde daha iyi tasarlanmalı ya da ıslah edilmeliler.
Bu konuda kuşkusuz en önemli görev bilinçli yurttaşlara düşüyor. Böyle bir eşit yurttaşlık ve ekoloji bilincine sahip insanların yaşadığı kentlerde yaratılan topluluklar çok daha eşitlikçi, güvenli ve doğasever oluyor.
Gerilla Şehirciliğinin pratikte neye benzediği, aşağıdaki örneklerden de görülebileceği gibi, topluluğa ve ihtiyaca göre değişiyor.
Örneğin yaygın olarak görülen bir Gerilla Şehirciliği örneği ‘Gerilla Bahçeciliği’. Bu özünde, yeterince ya da hiç kullanılmayan arazilerde veya terk edilmiş kentsel alanlara el koyup buralarda bitki yetiştirme eylemi.
Bu faaliyet ekolojik bir amaç taşıdığı gibi, yerel gıda üretiminin ucuz ve güvenli yolla yapılmasına da yardımcı oluyor, yetersiz beslenme ya da açlık sorununu hafifletiyor.
İkincisi, ‘Açık Sokaklar Gerillacılığı’ biçiminde yine yaygın olarak görülen bir eylem. Bu eylemde, sokaklar fiilen arabalara kapatılarak (bazen geçici olarak) insanlara ve hayvanlara açılıyor.
Bu programlar şehir çapında uygulanan programlar olarak karşımıza çıkıyor (3) ve şehir trafiğini azaltarak hem halkı rahatlatıyor hem de motorlu araçların neden olduğu karbon emisyonunu azaltıyor.
Son örnek ise bisiklet yollarının açılması. Bu da fiili olarak bisiklet yollarının inşa edilmesi ve bu yolların giderek daha geniş katılımcılarca kullanılmasıyla gerçekleşiyor.
Böyle bir yöntemin otomobil trafiğini azaltarak ekolojik tahribatı yavaşlatmasının yanı sıra insan sağlığını olumlu etkilediği ve bisikletlileri güvende tutmaya yardımcı olduğu çok açık.
Dünyanın birçok ülkesinde eyleme dökülen ve başarı ile sonuçlanan gerilla şehirciliği mücadelesi, çok değerli olsa da, tek başına sonuç getirmeyecektir. Bu yüzden de, bu ve benzeri mücadeleleri siyasal iktidarın emekten ve doğadan yana kullanılmasını ve küresel sermayeye direnmesini sağlayacak olan ‘emek, demokrasi ve barış mücadelesinin’ bir parçası olarak kurgulamak daha doğru olur.
Ayrıca böyle bir mücadelenin hedeflediği eşitlikçi, demokratik, ekolojik bir sistemin ekonomik alt yapısını oluşturan demokratik kooperatifler, meclisler ve komünler gibi üretim örgütlenmelerinin bugünden hayata geçirilmesi üzerine daha fazla düşünmek gereklidir.
Dip notlar:
http://tacticalurbanismguide.com/guides (25 Ocak 2023).
https://www.shareable.net/what-guerilla-urbanism-can-teach-us-about-saving-our-own-cities (13 January 2023).