Servet vergilerinin yanında olanlar gibi, karşısında olanlar da var. Hem sermaye, hem bazı akademi, hem de siyaset çevrelerince bu vergilere; "mülkiyet hakkını zedelediği ve demokrasiyle uyuşmadığı, insanların gelecekteki olası sorunlara karşı önlem almalarını önlediği, ekonomiye (üretime, ekonomik büyümeye, istihdama, tasarruflara, makroekonomik istikrara) zarar verdiği, yeterince kamu geliri yaratmazken sermaye kaçışlarına neden olduğu ve politik olarak hayata geçirilmesinin çok zor olduğu" gerekçeleriyle karşı çıkılıyor.
Nitekim 1990'larda 12 OECD ülkesinde servet vergisinin uygulanırken bugün bu sayının dörde düşmüş olmasının, Almanya ve İsveç'in uzun zamandır bu vergiden vazgeçmesinin bu kaygıların neticesinde olduğu ileri sürülüyor.(1)
Diğer yandan servet vergilerinin gözden düşmesi olgusu, bu vergilerin ekonomiye zarar vermesinden ziyade, döneme damgasını vuran neo-liberalizmin ve dönemin neo-liberal sağcı iktidarlarının bir başarısı olarak ele alınmalı.
Son yıllarda ise gelir eşitsizliklerinin, küresel yoksulluğun görülmemiş ölçüde artması, ekonomilerin bir türlü durgunluktan çıkamaması, biriken devasa borç stokları ve artan finansal kriz riski, yönetimlerin giderek otoriterleşmesi, göçler ve mültecilik sorunları, iklim krizi ve artan sosyal huzursuzluklar neo-liberalizmin hem bu sorunların kaynağı olduğuna, hem de bu sorunları çözemeyeceğine olan inancı giderek güçlendiriyor.
Böyle olunca da ana akım siyasetin içinden dahi neo-liberalizme karşı sesler yükselmeye başladı. Servet vergisi başta olmak üzere ilerici yeniden bölüştürücü politikaların sıklıkla dillendirilmesinin nedeni tam da bu gelişmelerle ilgili. Yani servet vergisine karşı çıkışın akademik, bilimsel ya da iktisadi temelleri sanıldığı kadar güçlü değil.
Öncelikle, servet vergilerine karşı çıkışların önemli bir bölümü neo-liberal döneme damgasını vuran Arz Yönlü İktisat Yaklaşımı'ndan kaynaklanıyor. Ekonomik sorunların talep yönlü olmaktan ziyade, arz yönlü (üretim, tasarruf, yatırım gibi) olduğu görüşünü benimsemiş olan bu yaklaşım gereği yıllarca; işçi ücretleri, çiftçi gelirleri baskılandı ve bütün teşvikler büyük sermayeye (özellikle de ihracata yönelik üretimde bulunanlara) verildi. Sonuçta üretilen mal ve hizmetleri satın alamayacak durumda olan bir toplum ortaya çıkınca, toplam talepteki bu yetersizlik tüketici kredileriyle aşılmaya çalışıldı. Bu da başta borç krizi olmak üzere finansal krizleri tetikledi.
Oysa (Covid-19'un neden olduğu arz yönlü iktisadi şokları dışarda tutarsak) bugün ekonomik sorunlar işgücü verimliliğinin düşüklüğünden ya da sermaye ve işgücü arzı yetersizliğinden çok, gelir dağılımı eşitsizliklerinden kaynaklanıyor.
Örnek olarak Merkez Ekonomilerde efektif toplam talebin önemli bir parçası olan özel tüketim harcamaları eşitsizlikler yüzünden yeterince artmıyor. Çünkü nüfus itibarıyla asıl harcamayı yapacak olan emekçi kitlelerin gelirleri çok yetersizken, harcama kapasiteleri çok yüksek olan zenginlerin tüketimlerinin gelirlerine oranı çok düşük, zira gelirleri çok fazla. Faiz oranları tarihsel olarak en düşük seviyelerde seyrettiğinden faizleri daha da düşürmek suretiyle talep canlandırılamıyor. Bu yüzden de böyle servet vergisini de içeren ilerici vergi politikalarıyla toplam talebin artırılabileceği, böylece ekonominin canlandırılabileceği ileri sürülüyor. (2)
Bu tespiti destekler bir biçimde, IMF'nin Mali İzleme Raporu'nda, zengini vergilendirmenin büyümeyi yavaşlatacağı ve eşitliğin sağlanması ile etkinlik arasında bir çelişki olduğu biçimindeki geleneksel iktisat görüşü reddediliyor. Raporda ayrıca değişik çap ve nitelikteki servet vergilerinin bu yönde bir politika aracı olarak kullanılabileceğinin altı çiziliyor.(3)
Servet vergilerinin istihdamı düşürdüğü ileri sürülse de, aksine olumlu etkiler yarattığını ortaya koyan çok sayıda bilimsel araştırma mevcut.
Örnek olarak, servet vergisi uygulamasının sürdüğü dört Avrupa ülkesinden biri olan Norveç'te KOBİ'lerin sahiplerinden alınan servet vergisinin bu işletmelerdeki istihdamı nasıl etkilediği konusunda yapılan bir çalışma (4) ılımlı düzeydeki bir servet vergisinin istihdam üzerinde her hangi bir negatif sonuç doğurmadığını ortaya koydu.
Tam tersine, bu verginin, yarattığı gelir etkisiyle (gelecekteki servet vergisini ödeyebilmek için daha fazla tasarrufa yönelmek biçiminde), işletme sahiplerini daha fazla tasarruf yapmaya ittiği, ayrıca ortaya çıkan portföy etkisi ile işletme sahiplerinin servetlerini işletmelerde tuttuğu, bunun da işletmelerde istihdamı artırdığı görülüyor. (5)
Bu noktada akıldaki soru hali hazırda resesyonda (durgunlukta) olan bir ekonomide servet vergisi uygulamasının resesyonu daha da derinleştirip derinleştirmeyeceği sorusu olacaktır.
Oranı bindeler ya da en fazla yüzde 1-4 civarında olan bir verginin ekonomi üzerindeki etkisinin, yüzde 18'lik bir KDV'den çok daha az olacağı açık. Kaldı ki resesyondaki bir ekonomiyi servet vergisiyle vergilendirerek ortaya çıkacak bir ekonomik canlanmayı önleme riski diğer mali konsolidasyon ve kamu harcaması kesintilerinden çok daha azdır çünkü servet vergisi geçmişte elde edilmiş olan sermaye kazançlarını vergilendirir, yeni kazanılacaklar üzerinde her hangi bir caydırıcı etki yaratmaz.
Ayrıca servet vergisi atıl tasarrufları ekonomiye kazandırarak ekonomik canlanmaya yardımcı olabilir. Çünkü ekonomik kriz ya da durgunluk dönemlerinde artan devlet borçlanması servet sahiplerinden borçlanılarak karşılanır. Böyle bir borçlanma (yapılan faiz ödemeleri nedeniyle) bu kesimlerin servetlerinin (tasarruflarının) daha da artmasıyla sonuçlanır.
Bu yüzden de servetleri bu şekilde artanlardan servet vergisi alınarak bu gelirlerin kamu tarafından ekoloji ile uyumlu yatırım yapma, istihdam yaratma, yoksulluğu azaltma, dolayısıyla da hem üretimi, hem de talebi artırmayı, böylece de ekonomiyi canlandırmayı hedefleyen kamu harcaması programlarında finansman olarak kullanılması son derece önemlidir.
Ayrıca vergi sadece belli bir servet eşiğinin üzerindekilere uygulanacağından tasarrufları azaltıcı etkisi de önemsiz olacaktır. Kaldı ki yeniden bölüşüm yoluyla toplumun daha geniş kesimlerinin tasarruflarını artırabilmek de mümkün. Keza bağışlar bu vergiden istisna tutulacağından, servet vergisi gönüllü yeniden bölüşümü de teşvik ederek tasarruf düzeyi üzerinde artırıcı bir etki yaratır.
Servet vergisinin sermaye stoku ya da yeni yatırımlar üzerinde olumsuz etkide bulunacağı savı ise (sermayenin küreselleşmesinin geldiği boyutlar dikkate alındığında) geçersiz bir sav. Çünkü artık yatırımların önemli bir kısmı yabancı sermaye tarafından gerçekleştiriliyor.
UNCTAD'ın bir raporu bunu doğruluyor. Öyle ki 2019 yılının sonunda küresel olarak 37 trilyon dolarlık bir doğrudan yabancı sermaye yatırımı stoku mevcut. Aynı yılın ilk yarısında dünyadaki toplam 777 milyar dolarlık küresel doğrudan yabancı sermaye yatırımının 352 milyar dolarlık kısmı ise (yüzde 45'inden fazlası) azgelişmiş ekonomilere gitti. (6)
Servet vergisi uygulamasına yöneltilen bir diğer eleştiri; gelir, kurumlar ve emlak vergileri söz konusu iken servet vergisinin de alınmasının çifte hatta üçlü vergilendirmeye yol açabileceği, bunun de hem ekonomik etkinliği, hem de adaleti zedeleyeceğidir.
Ayrıca servet zenginlerinin bu vergiyi ödemekten kaçınmak için ellerinde çok sayıda imkânın olmasının bu verginin yükünün servet zenginleri yerine orta ve orta-üst sınıflar üzerinde kalmasıyla sonuçlanabileceğine dikkat çekilir.
Bu eleştirilerin ötesinde, servet vergilerinin yatırım türlerine ve yerlerine ilişkin yatırım tercihlerini saptırdığı, hareketli sermaye dünyasında ülke dışına servet kaçışına neden olduğu ve ülkenin yeni yatırımlar açısından cazibesini azalttığı ileri sürülür.
Bir diğer sava göre; servetin izini sürmek, vergileme amaçlı olarak ona bir değer biçmek ve bunları vergi mükelleflerine kabul ettirmek önemli maliyetler gerektirir. Politik olarak popüler olmadığından (vergiyi ödemeyenler arasında bile), servet vergisi özel muafiyetler ve istisnalarla delik deşik edilir, yönetimi maliyetli ve nispeten kolay kaçınıldığından oldukça az kamu geliri yaratır. (7)
Servet vergilerinin iktisadi olarak etkinliği azalttığı, rasyonel (!) yatırımcı kararlarını, dolayısıyla da doğru üretim kararlarını etkileyerek ekonomileri küçülttüğü yönündeki statükocu iddiaların karşısından birçok görgül araştırma servet vergilerinin bu tür sonuçlara yol açmadığını ortaya koyuyor.
Örneğin bir grup iktisatçı yaptıkları bir araştırmanın (8) sonucunda, sermaye kazançları vergisi ile kıyaslandığında servet vergisi uygulaması altında, verginin yükünün üretken olmayan girişimcilere kaydırıldığını, zenginleri vergilendirmenin verimliliği ve hasılayı artırdığını ortaya koydular.
Şöyle ki zengin vergi mükellefleri servetlerini, yenilikçi girişimcilere göre daha düşük getiri oranı sağlayacak verimsiz yatırım biçimlerinde kullanıyorlar. Bu yüzden de servet vergisi orantısız bir biçimde üretken olmayan serveti etkiliyor ve servetlerini daha yüksek ve kalıcı getiriler sağlamaya dönük faaliyetlerde değerlendirmeleri konusunda servet sahiplerini teşvik ediyor.
Böylece optimal vergileme açısından, optimal bir servet vergisi çok daha büyük bir refah kazancı yaratırken, aynı zamanda tüketimi ve tüketim eşitsizliğini azaltıyor, verimliliği artırıyor. (9)
Servet vergisine bir diğer itiraz inovasyonları (yenilikçi buluşları) caydırıcı olduğu yönünde.
Buna göre; inovatif çalışmaları milyarder girişimciler yaparlar ya da desteklerler. Böylece (servet vergisi nedeniyle) milyarderler piyasadan çekilirlerse yenilikçi buluşlara yapılan yatırımlar söz konusu olmaz, sonuçta da toplumsal gelişme yavaşlar. Bunu kanıtlamak için de Bill Gates gibi örneklere sıklıkla başvurulur.
Oysa (az bilinse de) yenilikçi buluşların asıl kaynağı kamudur. Örneğin, ABD'deki Bilgi Teknolojileri ve İnovasyon Vakfı (ITIF), son zamanlarda inovasyonların üçte ikisinden fazlasının federal laboratuvarlar da dâhil olmak üzere federal hükümetin finanse ettiği üniversite araştırmalarından geldiğini açıkladı. Dahası, 2006'da ödüllü yenilikler üreten 88 Amerikalı kuruluştan 77'si federal fondan yararlandı. Facebook'un kurucusu Zuckerberg'in, inovasyon hakkındaki tüm açıklamalarına rağmen, kârının büyük bölümü reklam yoluyla müşteri verilerine erişim satmaktan elde ediliyor. (10)
Servet vergisinin vergi kaçırmayı teşvik ettiği savı sıklıkla dile getirilen bir diğer sav. Servet sahiplerinin özellikle de mobil konumdaki servetlerini vergi cennetlerine kaçıracakları ya da eksik servet beyanında bulunarak vergi kaçıracakları ileri sürülür.
İşin aslı vergilemede beyanname usulü vergi kaçırmayı teşvik eden bir yöntemdir. Bu nedenle de gelir ya da kurumlar vergisi için geçerli olan vergi kaçırma ya da kaçınma saikleri servet vergisi için de geçerlidir.
Böyle bir vergi kaçakçılığını önlemenin yollarından biri kuşkusuz vergiden istisna tutulan miktarın yüksek ve vergi oranlarının olabildiğince düşük tutulmasıdır. Çünkü yüksek vergi oranlarının vergi kaçırmayı teşvik ettiği bilimsel araştırmalarla da ortaya konulmuş bir durumdur. Ayrıca vergi denetimlerinin gerektiği gibi ve etkin yapılması da şarttır.
Kısaca, servet vergisinin büyük bir vergi kaçırmaya neden olması için vergi oranının yüksek olması gerekir. Oysa servet vergilerinin hali hazırda uygulandığı İtalya, Norveç, İspanya ve İsviçre'de verginin oranının yüzde 0,85 ila yüzde 3,75 arasında değiştiği görülüyor. Bu bağlamda böyle bir vergiden elde edilen gelir GSYH'nin yüzde 1'ini geçmiyor. (11)
Forbes'e göre ise Avrupa Birliği ülkelerinde servetleri 1 trilyon dolara ulaşan 330 dolar milyarderi mevcut. Bu servet AB toplam GSYH'sinin yüzde 7'sine denk düşüyor. Böylece GSYH'nin yüzde 1,05'ine denk bir servet vergisi her yıl toplanabilir. (12)
Dolayısıyla da, dünya genelinde şu anda ortalama yüzde 30'lar civarında gelir vergisi ve yüzde 25'ler civarında kurumlar vergisi söz konusu iken bunların onda biri oranında alınacak bir servet vergisinin vergi kaçırma üzerindeki etkisinin korkulduğu kadar olmaması gerekir.
Kaldı ki İsveç'te yapılan bir araştırma yüzde 1'lik bir servet vergisinin beyan edilen serveti sadece yüzde 2 oranında azalttığını ortaya koyuyor. Bu Danimarka'da daha küçük bir oranda, Kolombiya'da ise yüzde 2-3 oranında gerçekleşiyor. (13)
Saez ve Zucman Avrupa'daki servet vergisi uygulamasının neden olduğu sermaye çıkışlarının ya da kaçışlarının nedenlerini şöyle sıralar (vergi oranlarının yüksekliğinden ziyade) (14):
(i) Vergi rekabetine maruz kalan Avrupa devletleri vergi cenneti uygulamalarına başvurdular, sınır ötesi servet çıkışlarıyla ilgili bilgiyi paylaşmadılar. Bu da vergi kaçırmayı teşvik etti. Ayrıca Avrupa devletleri yurt dışında yaşayan yurttaşlarını vergilendirmiyor. Bu nedenle de vergiyi ödemek istemeyenler yurt dışına çıkıyorlar.
(ii) Avrupa devletleri ciddi düzeyde vergi kaçakçılığına göz yumdu. Öyle ki bankaların 2018 yılına kadar bünyelerindeki servetlerine ait bilgiyi vergi idareleri ile paylaşması gerekmiyordu. Bu da büyük servetlerin gizlenebilmesini sağladı.
(iii) Avrupa servet vergisi uygulamasında çok sayıda istisna var (lüks tablolara istisna, kendi işlerinin sahibi olan yöneticilere muafiyet, lüks evlerin yüzde 30'unun istisna tutulması gibi). Diğer taraftan Avrupa ülkelerinde muafiyet eşiği çok düşük, bu da likidite sorunları olan servet sahiplerinin vergiye karşı çıkmasına neden oldu (kışkırtılmış milyonerler durumu).
(iv) Avrupa'da servet vergisinin mükellef tabanı genişti. Bu da tepkiyi büyüttü. Oysa vergi tabanının dar olması gerekir.
(v) Avrupa servet vergileri modernize edilmedi. Bunun nedeni servetin vergilendirilmesine ideolojik karşıtlığın güçlü olması. Sistematik bilgi içeren raporlara dayalı değil, beyana ya da tahminlere dayalı bir uygulama söz konusu oldu. Ticari varlıkların vergi dışı tutulması ve gayrimenkule sağlanan istisnalar verginin tabanının eritti.
Ancak (istenirse) günümüzde vergi cennetleri (kısmen de olsa) kontrol altına alınabilir. Zenginlerin servetlerini yurt dışında tutarak vergi ödememeleri bir vergi kaçakçılığı eylemi olarak kabul edildiğinde, bu bir suça yönelim ciddi ölçüde azaltılabilir.
Örneğin, tam mükellefiyet esaslı (yurttaşın içeride ve dışarıda vergi mükellefiyetinin var olduğu) bir vergileme servetin yurt dışına kaçırılmasını azaltabilir. Yüksek muafiyet eşiği ve imtiyazlara son verilmesi vergiden kaçınmayı büyük ölçüde önler. Modern enformasyon teknolojisi imkânlarıyla servetin gerçek piyasa değerlerine erişilebilir, bu da gerçek matrahın elde edilmesini sağlayarak kaçakçılığı asgariye indirebilir.
Diğer taraftan, Avrupa'da servet vergisine karşı çıkanların, asıl olarak nakit pozisyonları milyarderler kadar iyi olmayan bir kısım milyoner olduğu gerçeğinin altını çizmek gerekir. Servet vergisinin adil olmadığına inanan bu kesimlere ‘kışkırtılmış milyonerler' de deniliyor. Örnek olarak Fransa'da arazileri değerlenerek milyoner pozisyonuna geçen ancak yeterli nakitleri olmayan bazı çiftçiler bunlardan bazılarını oluşturuyor. (15)
Diğer yandan iktisadi açıdan böyle itirazları anlamlı bulmak güç. Çünkü eğer örneğin lüks bir konut ya da arsa kredi alabilmek için bankaya teminat olarak gösterilebiliyorsa vergilendirilebilir bir servet değerine de sahip olmalıdır.
Servet vergisine karşı çıkılmasının bir nedeni de böyle bir verginin hayata geçirilebilmesinin önündeki büyük çaptaki politik zorlukların varlığı.
Verginin idari ve uygulama zorluklarının yanı sıra; D. Baker gibi "bu vergiden kaçınmak için zenginlerin mali müşavir, hukukçu gibi arayışlara yönelmesine neden olacağı" için karşı çıkanlar ya da L. Summers gibi "paranın siyasette çok daha ağır bir rol oynayacağını, çünkü servetlerini mirasçılarına bırakamayacak olanların bu servetlerini siyasette etkili olmak için harcayacaklarını" ileri sürenler söz konusu.
Gerçekten de zenginler servetlerini vergi dışı tutacak önlemleri almaları için adeta bir yeminli mali müşavirler ordusu çalıştırırlar. Servet sahiplerinin arasında zengin olarak basına yansıyanların dışında radara yakalanmayanlar da söz konusudur. Öyle ki bunlar sadece servetlerini vergi cennetlerinde tutanlar değil (dünya servetinin en az yüzde 10'u buralarda tutuluyor) , bir o kadar da kurdukları vakıflar ve diğer yasal yapıların mülkiyetinde gösterdikleri gayrimenkuller ve sanat eserleri aracılığıyla da servetlerini gizlerler. Ayrıca zenginler servetlerinin vergilendirilmesini önleyebilmek için çok büyük paralar harcayarak siyasette, medyada ve üniversitelerde lobicilik faaliyetleri yürütürler. (16)
Kuşkusuz servet vergisi büyük servetlerin sahiplerinin politik alandaki belirleyiciliğini ortadan kaldırmaya yetmeyecektir. Zira vergi alınsa da hala onlar çok zengin olarak kalmaya devam edecekler. Bu bağlamda da böyle bir verginin hayata geçirilmesini önlemek için ellerinden geleni yapacaklar.
Ancak tarih her zaman egemenin istediğinin olmadığını, aksine işçi sınıfının, emekçi halkların da kazanabildiğini gösteren çok sayıda örnekle de doludur. Özcesi, arkasına ciddi bir toplumsal desteği almış olan örgütlü ve kararlı bir politik mücadele ile böyle bir verginin hayata geçirebilmesi sağlanabilir.
Dipnotlar