Biliyorsun, seninle “Rus deyince nasıl bir insan tipi akla geliyor?” sorusuna defalarca cevap aradık...
Sevgili Hakan, Biliyorsun, seninle “Rus deyince nasıl bir insan tipi akla geliyor?” sorusuna defalarca cevap aradık. Dış görünüşü nasıldır? İlk bakışta göze çarpan hal ve tavırları nedir? Ruslar’ı yüzeysel olarak tanımlamaya ve mizahi bir tarzda ele almaya çalışmak hep eğlencelidir. Peki, Türk deyince nasıl bir insan tipi akla geliyor? Dış görünüşü genellikle nasıldır? Ya ilk bakışta göze çarpan hal ve tavırları? Türkler’i yüzeysel olarak tanımlamayı ve mizahi bir tarzda ele almayı denemeye var mısın? Benim genellemelere karşı ürkek bir yaklaşımım olduğunu bilirsin. Ama burada biraz sorumsuz davranıp genellemelere başvurmaktan başka çarem yok, kimse kusura bakmasın. Aslında insan bir ülkede uzun süre yaşayınca önemli ayrıntıları artık fark edemeyecek ve her şeyi doğal görecek kadar içinde bulunduğu şartlara alışıyor. Bu açıdan Türkiye’ye yeni gelen yabancılara imreniyorum; nasıl da yeni ve ilginç olan özellikleri bir çırpıda görüveriyorlar. Onlarla konuşurken yıllar önceki izlenimlerimi ve o zamanlar nasıl şaşırdığımı hatırlıyorum. Bir taraftan da şimdi neredeyse her şeyi olağan bulacak kadar ortama uyduğumdan dolayı hayıflanıyorum. * * * Türkiye’ye gelen pek çok yabancının ilk gözlemleri Türk erkekleriyle ilgili oluyor. Neden mi? Bir kere, ilk fark edilen görüntülerden biri, sokaklardaki bariz erkek üstünlüğü (bu dediğimi çürütmek için Beyoğlu veya Ortaköy’e gidip durumun hiç de öyle olmadığını söyleme lütfen, ben ülke genelindeki izlenimlerin ortalamasını almaya çalışıyorum). Evet, erkekler daha fazla ortalarda. Dahası, nasıl söylesem, tavır ve yürüyüşleriyle “buraların asıl sahibi” onlar. Öylesine bir güven var ki hareketlerinde, bakışlarında, oturup kalkmalarında. Mesela, metroda otururken bacaklarını öyle bir iki yana açıp yayılmaları var ki, sanki taşımakta zorlanmaktan dolayı garip bir gurur duydukları ağırlıklarını herkese hissettirmek istiyorlar. Gelelim yüzlerine. Türk erkeği deyince en fazla öne çıkan unsurlardan biri kuşkusuz, bıyık. Bıyık erkekliğin, gücün, hatta belki de mertliğin sembolü olarak görülüyor buralarda. Erkeği kadından ayıran koyu renkli bir çizgi gibi sanki. Bıyığı henüz tam olarak çıkmamış yeni yetmelerin bile ilk işi, olmayan bıyıklarını bırakmaya çalışmak. Tanrı’nın bıyık bölgesini köselik sınırında bıraktığı erkekler bile, “cılız da olsa, varsın benim de bir bıyığım olsun” sevdasında. Biraz ileri gideceğim belki, ama bana kalırsa geleneksel Türk söylemlerindeki “askere gittikten sonra tam erkek olmak” yaklaşımı değil, delikanlılar açısından günlük hayatta “bıyık bırak, erkekliğini kanıtla” yaklaşımı daha etkili oluyor. Kalın bıyık, dahası “pırasa bıyık”, yanlara doğru uzayıp giden, bazen de abartmalı büklümlerle yanağa yayılan bıyıklar… Hepsi kültürel renklerden ilginç görüntüler burada. İktidardaki ve ona taraftar olan çevrelerde ise bıyık, hem genellikle yukarıda dediğime benzer bir anlayışla var olması gereken bir öge, hem de sanki “bir disiplin ölçüsü”. Bıyığın yüzün belirli alanlarını asla aşmadan, belirlenen sınırlar içinde kırpılması, erkekte güvenilir bir muhafazakarlık görüntüsü gibi sergileniyor. Diğer taraftan, tanıdığım bazı ailelerde bazen erkeğin şu ya da bu nedenle fiziksel görüntüsünü değiştirme çabasında “bıyığın kesilmesi”, sanırım “çok tarihsel bir aşama” haline geliyor. Bazı kent aydınları arasında, bu bir tutam kılın ortadan kaldırılması, sanki “çağdaşlaşma ve Avrupalılaşma hamlesi” olarak algılanabiliyor. Ki bu da benim gülümseyerek izlediğim bir durum. Ruslar’da da eski dönemlerden kalma “sakal bırakarak protestosunu ve aykırılığını sergileme”, sonra da “ortama uyulma aşamasında da sakalın kesilmesi” alışkanlığı vardı; hâlâ da bazıları buna uygun davranır. * * * Bıyığı geçelim. (Gerçi koskoca bıyık konusunu birkaç kısa paragrafla geçiştirmek, bazı bıyıklı okurların alınganlığına yol açabilir, ama artık affetsinler beni lütfen.) Türklerin (yalnızca “Türk erkekleri” diye yazmıştım önce, sonra vazgeçtim) ilk bakışta dikkat çeken özelliklerinden biri de, cep telefonuyla tek vücut olmuş bir görüntü ve yaşam tarzı ile var olmaları. Belki biliyorsundur, Türkiye cep telefonu kullanımında dünyanın en gayretli ülkelerinden biri. Toplumun geleneklerine, sosyal ve ekonomik dokusuna ve sorunlarına bakınca bu alışkanlığın neden böylesine yaygın olduğunu anlamak kolay olmuyor. Ama çok aktif ve değişimlere son derece açık bir halkınız olduğunu söyleyebilirim. Başta televizyon olmak üzere kitleleri etkileyen çok sayıda faktör var ve bu etkileşim, hemen ertesi gün sokaklara yansıyabilecek kadar güçlü algılanabiliyor Türkiye’de. (Onun için politikacılardan moda uzmanlarına kadar birçok meslek grubundan insanın Türkiye toplumuyla bağlantı kurma açısından işinin zor olmadığını düşünüyorum.) Nerde kalmıştık? Cep telefonu, hayatın olmazsa olmaz bölümü Türkler için. Neredeyse vücutlarının az önem verdikleri herhangi bir parçasını gerekirse cep telefonuna feda edebilecek gibiler. Ve “cebin evde unutulduğu bir gün” hayat tam bir cehenneme dönüşebiliyor. Böyle korkunç bir bağımlılık söz konusu. Ama biz, Türkler’in görüntüsü ve verdikleri ilk izlenimler gibi yüzeysel konulardan söz ediyorduk, ona dönelim. İşte tam da burada, cep telefonu “tablonun önemli bir unsuru” zaten. Türkler çok sık telefonla konuşuyor. Hatta birbirleriyle en yaygın iletişim yöntemleri bu sanki. Bu durumda, haliyle “sokaktaki adam” da “elinde telefon olan biri” olup çıkıyor. (Hatta sadece “sokaktaki” değil, “arabadaki” ve “direksiyon başındaki” bile…) Elde telefon. Bazen iki. Masaya oturulduğunda ilk iş cep telefonunun masanın uygun bir yerine yerleştirilmesi ve böylelikle sessizce önceliklerin altının çizilmesi. Telefonun çalması halinde dünyadaki tüm öteki konuların ertelenebilir olması. Telefon ziline ve mesajlara neredeyse “kölece bir itaat”… Kuşkusuz, bu kadar önem verilen ve bazı vücut organlarından daha fazla saygı duyulan cep telefonunun kaliteli ve fiyakalı olması da çok önemseniyor. Özellikle gençler arasında cep telefonunun birkaç ayda bir değiştirilmesi isteği çok güçlü (aslında işin bu tarafı, bütün dünyada aynı sanırım). * * * Hay Allah, bıyık ve telefona takıldık kaldık. Ne tespihlere gelebildik, ne yüz ifadesinde dikkat çeken alışkanlıklara. İnşallah (bu arada yerli yersiz her konuda “inşallah” denmesi de Türklerin oldukça yaygın ve yabancıların ilgisini çeken alışkanlıklarından) bir başka sefere bu konulara da değiniriz. Ama şu kadarını söyleyeyim, Türkler çok renkli bir ulus. Bu renkler dış görüntüye, tavırlara, kendini ortaya koyma tarzına çok rahat ve altı çizilmiş biçimde yansıyor. Onun için hem dünyanın herhangi bir yerinde Türkler’i kolayca öteki uluslardan ayırt edebilirsiniz; hem de Türkiye’de, ulaşımda veya bir kafede sadece insanları gözlemleyerek bile uzun süre sıkılmadan zaman geçirebilirsiniz. Sağlıcakla kal. Nataşa