Başbakan Binali Yıldırım Diyarbakır’da konuşuyor:
“…Gazi ve Melikahmet Caddelerindeki bütün yapılar ahşap ve taş mimari ile yenilecek. Sur içinde yıkılan evler tarihi dokusuna uygun olarak yeniden yapılacak. Hazreti Süleyman Camisi’nin etrafını yenileyeceğiz. Dünyaca ünlü bir sanat müzesi yapacağız. Celal Güzelses adına müzik evi yapacağız. Bu 7 merkeze gençlik ve kadın merkezleri yapacağız…”
Yürüyorum. Yoğurt pazarındayım. Çocukluğumdaki gibi babam manav dükkânının başında, meyve tartıyor. Dükkândan erikleri doldurdum cebime, Yoğurt Pazarından Suriçi’nin içlerine doğru giriyorum. Yıkıntılar içindeki Dabanoğlu mahallesini geçiyorum. Yerlerde cam kırıkları, molozlar, duvarlarda kurşun delikleri…
Başbakan devam ediyor:
“…Terörden zarar gören şehirlerimizi tamamen yeniliyoruz. İlçelerimizi tamamen yeniliyoruz. Konutlarla, yollarla, altyapıyla, hastanelerle parklarla, ibadethanelerle ve sosyal tesisleriyle tekrar ayağı kaldırıyoruz. Özellikle Diyarbakır Sur’u diğer yerlerde olduğu gibi tarihi dokuya sadık kalarak yeniden inşa ediyoruz. Anıt niteliğindeki yapıları yeniliyoruz."
Kollarımı 2 yana aça aça yürüyorum Sur’un dar küçelerinde. Çocukluğumdaki gibi sokak duvarlarının her 2 tarafına birden değdirmeye çalışıyorum ellerimi. Birden sokaklar bitiyor. Büyük bir boşluk ve gürül gürül akan Dicle’yi görüyorum… “Ah Dicle!” diyorum. Dicle Sur’a kadar gelmiş! Bize mi geldin Dicle!
Başbakan şimdi Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de… evleri yıkılıp yakılan insanlar için konuşuyor:
“Toplam 36 bin yeni konut yapacağız, vatandaşlarımıza, hak sahiplerine teslim edeceğiz. Evlerinden barklarından olan vatandaşlarımız konutları bitinceye kadar kirada olacak ve kiralarını biz ödeyeceğiz. Toplam 10 katrilyon lira para harcayacağız. Bu illerimizi alt yapısıyla, üst yapısıyla çok güzel bir hale getireceğiz.”
Arkamda yıkık yanık Sur, önümde bir düzlük ve hemen yanında gürül gürül akan Dicle. Dicle manzarasına hayran hayran bakarken birden buraya yapay, “şık” konutlar yapacaklarını anlıyorum. Ya Surlular! O an gözüme ilişiyor ağlayan bir genç kız. Benim gibi o da Dicle’ye bakıyor. Gözündeki yaşlar akıyor mu, yoksa gözü hep mi yaşlı anlamıyorum. Gözleri koca bir gözyaşı sanki…
Sıra yatırım paketinde. Bu seferki paket, daha önce açıklanan ve hayata geçirilmeyen, önceki vaatlerin ötesinde, her zamankinden daha büyük bir havuç. Başbakan devam ediyor:
“Cazibe merkezleri oluşturuyoruz. Yatırım yerini tamamen bedava veriyoruz. Yatırım yapmak istiyorum diyen herkese yer verdiğimiz gibi ihtiyacı olan fabrikayı da devlet yapıp teslim edecek… Her yıl bu 23 il içinde her birinde 10 tane fabrika kuracağız. Bu da senede 80 fabrika demek. Bu da 40 bin istihdam anlamına geliyor. Bölgenin en önemli sorunu işsizlik. Yatırım yapmak isteyen yok mu var. Terör var diyor. En öncelikli işimiz terörü ortadan kaldırmak. Kaldıramazsak bu projeler de gecikir ve daha sonraki yıllara kalır. Öncelikli acil konu bölgenin terörden temizlenmesidir.”
Kar yağıyordu. Sur’a bombalar yağıyordu. Surlular akın akın evlerini terk ediyorlardı. Cenazeler yerden alınamıyordu. Yaratılan bu terör, kepçeler, iş makineleri ile “temizleniyordu.” Anılarımız moloz diye kaldırılıyordu.
Genç kızın yanına gidiyorum. Konuşmuyoruz. Ama onun Sur’da evi yıkılanlardan olduğunu anlıyorum. Elime baltayı alıyorum. “Burası Surluların” diyorum. “Şimdi yapacağız evini, baştan yapacağız evini”. Evin temelini genç kızla birlikte kazmaya başlıyorum. Baltayı vuruyorum, vuruyorum…
Kazdığım temelden kafamı kaldırıyorum. Karşımda 2 özel tim görüyorum. Namlular bize doğru…
Birden kan ter içinde uyanıyorum!