D_Masthead_970x250
Bir çatışmada ölmüş, öldükten sonra Hasan’ın gözlerini oymuşlar...

Hasan, çocukluk arkadaşım.

Birbirimizden çok farklı olmamıza rağmen benzer iki yanımız vardı. İkimiz de ağız dolusu gülerdik ve gözlerimiz, evet gözlerimiz fazlasıyla iriydi. Öylesine büyük, iri gözlerim vardı ki, genelde gözlerimle sevilirdim. Sürekli “ah ne güzel gözlere sahip bu çocuk” diye sevilmeye alışmış olan benim tahtım, Hasan’ın hayatıma girmesiyle sarsılmıştı. Hasan’ın gözleri de kocamandı, üstüne üstlük onunkiler yeşildi …

Okulumuzun eski koridorundaki kırık aynanın karşısında sık sık yan yana gelir, gözlerimize bakar ve kimin  gözleri daha iri, daha güzel diye tartışırdık. Kimi zaman da karanlıkta koca gözlerimizle insanları korkutmaya çalışırdık. Bence ben daha iyi korkuturdum. Hasanla ben derslerde de gözlerimizle anlaşırdık. Ne zaman kopya istediğini, ne zaman canının sıkıldığını, ne zaman muziplik yaptığını, hangi kızdan hoşlandığını ben hep Hasan’ın yemyeşil kocaman gözlerinden anlardım. Aslında Hasan’la hep gözlerimizle konuştuk.

90’ların başında, liseye geçtiğimiz yıllarda, olayların artması ile Hasan’ın ailesi Hasan’ı okulumuzdan alarak Ankara’da bir okula yazdırdı. İmkanı olan birçok aile, o dönem çocuklarını korumak ya da dağa gitmelerini önlemek için Bölgeden uzaklaştırmaya çalışıyordu. O dönem Hasan’ı arada bir Diyarbakır’a geldiğinde tatillerde görüyordum.

Hasan’ı en son gördüğümde 1992 yazıydı. Diyarbakır yanıyordu. Ben o yaz birçok yaz yaptığım gibi okul harçlığımı çıkarmak için bir mağazada çalışıyordum. Tezgahta bir şeyler katlarken geldi Hasan, çok kısa kaldı. Boynunda bir puşi vardı. Canım çok sıkkındı o dönem. Çatışmalardan dolayı dershaneye ve okula o yıl sık sık gidememiştik, kaybettiğimiz arkadaşlarımız vardı. Hasan her zamanki gibi dolu dolu gülümsedi, bana moral vermeye çalıştı. Havadan sudan konuştuk. 10 dakika kaldı ve gitti. Bu Hasan’ı son görüşümdü.

Çok kısa bir süre sonra Hasan’ın dağa gittiğini öğrendim.  Belki de o gün, o son ziyarette Hasan  bana bir şeyler söylemek istedi, ama ben anlamadım, bilmiyorum neden, anlamadım. Uzun yıllar sonra, ilk oğluma hamile olduğumu öğrendiğim gün, Hasan’ın öldüğünü öğrendim. Hasan birkaç yıl önce ölmüş ama bana haberi vermemişler. Bir çatışmada ölmüş, öldükten sonra Hasan’ın gözlerini oymuşlar.

Uzun yıllar Hasan’ın gözlerini düşündüm. Hangi el o güzel gözlere kıyabilmişti, hangi el nasıl bir kin ve nefretle Hasan’ın gözlerini oyabilmişti!

Çocuklarım oldu. Çocuklarımı sevdiğimde, onlarla oynadığımda Hasan sık sık aklıma geldi. Hasan’ın çocukları olamamıştı. Bu yaşam Hasan’dan çalınmıştı. Hasan ölmüştü, ben kalmıştım.

Batıya gittiğim zaman, taksiye bindiğimde, taksiciler nereli olduğumu sorduklarında, Diyarbakır dediğimde, kimileri “ben de orada askerlik yaptım” diye cevaplarlar. Ben o zaman hangi yıllarda Bölgede askerlik yaptıklarını sessizce sorarım. Eğer 1990-98 dönemlerinde ise buz keserim, titremeye başlarım. Acaba bu kişi birilerini kesmiş olabilir mi, bu kişi, bu el Hasan’ın gözlerini almış olabilir mi diye düşünmeden edemem. En kısa noktada o taksiden inmeye çalışırım.

Şimdi uzun yıllar sonra, PKK’lilerin cenazelerine yapılanları gördükçe Hasan yine aklıma düşüyor. Bazıları vahşice başka Hasanları kesiyor, bazı eller ölü bedenlere işkence yapıyor. Ve ben hep Hasan’ın gözlerini düşünüyorum.

Hasan’a hiç itiraf etmedim, ama Hasan’ın gözleri en güzeliydi…

 

İlgili İçerikler