“Sen kaşındın Barzani”
“İsrail Barzani’yi kurtaramaz”
“Referandum yok hükmünde”
“Sorumlusu hesap verir”
“Kaos sandığı”
“Sonrasını Barzani düşünsün”
“Üçlü kıskaç”
“Yazık olacak”
Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde dün yapılan referanduma ilişkin Türkiye gazetelerinin manşetleriydi bu sözler. Akit gibi kimi gazeteler daha da ileri giderek Barzani’nin kafası koparılmış karikatürlerini yayınladı. Irkçı, milliyetçi, şoven söylemleri ile CHP ise bizi yine şaşırtmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan baktı ki referandum oluyor, bu sefer “Vana bizde”, “bir gece ansızın gelebiliriz”…diye kükremeye başladı. Barzani’yi “köpek” diye çağıran başdanışmanı anmak bile istemiyorum. Bu mide bulandırıcı dil ve üslup, Türkiye devletinin ne şekilde nasıl insanlar tarafından yönetildiğinin de bir göstergesi elbet. Vanalar kapanır mı, o vananın ucu artık hangi memlekete gider, bir gece ansızın neler neler olur, ömrümüz yeterse bunları göreceğiz elbet.
Onca devlet bu kadar kükredi, tehdit etti. Sonuç, tüm zorluk ve tehditler göğüslenerek IKBY referanduma gitti ve halk %93 ile evet dedi. Bağımsız Kürdistan devleti halk tarafından onaylandı. Halktan alınan bu yetkiden sonra artık süreç adım adım bağımsız bir devletin altyapısını oluşturmaya doğru gidecek.
Bence bu referandumdan çıkarılacak herkes için çok ders var. Ama biz Kürtler için olan birkaç taneyi sıralayayım:
Sağcısından solcusuna bu ülkenin genlerine işlemiş olan Kürt düşmanlığına bir kez daha tanıklık ettik. Umarım özellikle “makbul Kürtler” bundan gereken dersi çıkarırlar. Bu devlete ne kadar yaranmaya çalışırlarsa çalışsınlar, son kertede bu devletin gözünde “Kürt=düşman” algısından öteye gidemeyeceklerini bir kez daha görmüş oldular.
Türkiye’de “sol” diye tanımlanan kesim ise söz konusu Kürtler olunca her zamanki gibi milliyetçi, Türklük damarı tutuverdi. Halklar kendi kaderini tayin ederken hiç değilse özgürlükçü bir tutum sergilemeleri beklenirdi. Bunu bile yapamadı. Gördük ki, birbirlerinden nefret edenler bile söz konusu Kürtlerse ortak Kürt nefretinde anlaşabiliyorlar.
Elbette, Kürtlere karşı nefret saçan bu kesimlerin yanı sıra, Kürtlerin eşitlik, özgürlük, adalet talebinin yanında olan, bu uğurda işinden, özgürlüğünden olan Türkler de var. Onları saygıyla selamlıyorum.
Bir diğer önemli ders ise, Kürtler arasındaki farklı görüş, kimliklerin ve politik aidiyetlerin, söz konusu Kürtlerin ve Kürdistan’ın geleceği ise önemini yitiriyor olması. Diyarbakır’dan Sinê’ye… Kürtlerin kalbinin 25 Eylül’deki referandum için çarpması bunun bir göstergesiydi. Dün sabah selamlaştığım bir kişi, “valla Nurcan Hanım hiç uyumadım, kalbim referandum için çarpıyor” diyordu. Bölgeden 40 bine yakın Kürdün referandum kutlamaları için Güney’e geçmesi de önemli bir diğer göstergeydi.
Kürtlerin hikâyesi 100 yıldır değişmiyor. Hangi devletin sınırları içinde yaşadıkları da fark etmiyor. Kanla, zulümle, soykırımla, acıyla, mücadeleyle yoğrulmuş bir hikâye bu. Bu hikâyeyi değiştirmenin yolu ise tüm farklılıkları, tüm renkleri ile Kürtlerin birliğinden geçiyor.
Pîroz be Kurdîstan, pîroz be!