Akşam geç vakit telefonum çalıyor. Hasırlı Mahallesi’nden tanıdığım bir genç, Ahmet. Ahmet utana sıkıla konuşuyor “Nurcan Abla kusura bakma aradığım için, ama çok zor bir durumdayız, bize varsa battaniye, bir tane de soba bulabilir misin?”
Hasırlı’da oturan Ahmet ve ailesi uzun süre mahalleden çıkmamak için direndiler, doğrusu gidecek bir yerleri de yoktu. Sur’da 3 hafta önce sokağa çıkma yasağına verilen 17 saatlik ara sırasında, Hasırlı’dan çıkarak, Sur’un nispeten daha güvenli bir mahallesi olan İskenderpaşa Mahallesi’nde bir ev kiralayarak oraya yerleştiler. Eşyaları Hasırlı’da kendi evlerinde kaldı. Valilik’ten 500 TL, Kaymakamlıktan da 200 TL yardım almışlar şimdiye kadar. Bu yardımlar daha çok kiraya gitmiş. 3’ü bebek denecek yaşta 10 kişilik bir aileler.
Dün gece ne var ne yoksa evde toparlıyoruz, bol bol battaniye satın alıyoruz. Bugün öğleden sonra Ahmet’lerin oturduğu eve gidiyorum. İskenderpaşa’da dün evlerine isabet eden top mermisi sonucu yaşamını yitiren Melek Apaydın’ın evinin yakınlarında oturuyorlar. Sokakta halen hayat var. İskenderpaşa’da evlerde birçok kişi halen oturuyor. Eve gidiyorum. Yerde bir kilim ve ufak bir elektrikli soba var. O kadar! Bir bebek yatıyor, diğer küçük çocuklar boş gözlerle dışarı bakıyorlar. Ahmet’in yaşlı ve hasta annesi çok az bildiği Türkçe ile elindeki plastik su bardağını gösteriyor: “Sadece bu plastik bardak var bu evde, oysa benim bir sürü bardağım vardı” diyor. Kızı ekliyor “6 tane de çay bardağı bulduk bugün”.
Herkes perişan halde, anne devam ediyor: “Gönlümüzü kırdılar, iki taraf da gönlümüzü kırdı, bizi yıllar sonra tekrar bu hale koydular”.
Ahmet’in ailesi 1992’de Lice’ye bağlı köyleri yakıldığı için Diyarbakır’a zorunlu göçle gelmişler. Abla anlatıyor: “Evimizi daha geçen yıl baştan yapmıştık, eşyalarımız yeniydi, bir sürü borçlanmıştık, iyi kötü geçiniyorduk, şimdi evimiz tamamen yıkılmış, biz bu kadar çocukla hayata nasıl devam edeceğiz?” Bilmiyorum, susuyorum. “Hepimiz dayanışacağız, bu günleri böyle atlatmaya çalışacağız, insan insana emanettir, yan yana duracağız” diyorum. Çocukların tüm gece bomba ve kurşun seslerinden uyumadıklarını öğreniyorum. Kurşun sesleri arasında, duvar diplerinden yürüyerek akşamüzeri Ahmetlerin evinden ayrılıyorum.
Sabah, Ahmetlerden önce ise çocuklarının cenazeleri kendilerine 15 gündür teslim edilmediği için, 3 gün önce açlık grevine giren ailelere uğruyorum. Diyarbakır İHD’de açlık grevine giren aileler, anneler, babalar hep birlikte seslerinin duyulmasını bekliyorlar. Duvarda gençlerin resimleri var, yerde minderlerin üzerinde de açlık grevindeki aileler var. Öldürülen gençlerden İsa Oran’ın annesi ve akrabaları ile konuşuyorum.
Anne söze giriyor: “Bırak bir insanı, 15 gün insan bir sineği bile yerde bırakmaz, bu nasıl bir iştir. Ben çocuğumu devletin okuluna teslim ettim, bu nasıl bir iştir.”
Baba Mehmet Oran devam ediyor:
“Yarın öbür gün Başbakan Cumhurbaşkanı buraya gelip insanların yüzüne nasıl bakacaklar? Kürt çocuklar üniversitelerde her gün faşist saldırılara uğruyorlar. Çocuklarımızın hendeğin arkasında olmasının nedeni bu devlettir. Bu çocuklar niye hendeğin arkasında diye soranlar, önce bu çocukların hayatta neler yaşadığına baksınlar, onları hendeğin arkasına iten nedenleri görsünler. O hendekleri kazdıran devletin kendisidir. Devlet Kürt gençliğine umut vermiyor. Bizim çocuklarımız umutları tükendiği için o hendekleri kazıyorlar. Vicdanlı insanlar önce hendeğin arkasına o çocuğun nasıl geldiğine baksınlar.”
Ailelerle biraz oturduktan sonra tam çıkacakken İHD’ye gelen 3 kadınla karşılaşıyorum. Kadınlar ağlıyorlar. Ağlamaların arasında kadınlardan biri derdini anlatmaya çalışıyor. Suriçi’nde oturuyorlarmış, evleri hasar görmüş, sokakta kalmışlar, yatağa ihtiyaçları varmış. Kadın utanarak kulağıma eğiliyor “Çocuklarım üniversitede, bizi bu hale düşürdüler, çocuklarım bilmiyor, sokaktayız” diyor.
Sur’dan ayrılan ya da halen Suriçi’nde olan insanların acil desteğe ihtiyacı var. Diyarbakır son yılların en soğuk kışını yaşıyor. Gündüz bile hava sıcaklığı -6 derecelerde. Gece -17 derece soğukta sokakta yatan insanlar var. Bir eve sığınmış, bir bodruma sığınmış aileler var. Bu aileler için yapabilecekleriniz var. Sur Belediyesi bu aileler için yardım topluyor, Sarmaşık Derneği, Rojava Derneği gibi dernekler bu ailelere yardım ulaştırmaya çalışıyorlar. Bir ucundan tutabilirsiniz.
Zulme direnenler, zulüm altında hayatta kalmaya çalışanlar var! Seyirci olmayı bırakın artık! Direnenle dayanışmaya, yaşamı yeniden inşa etmeye bakın!