Gün geçmiyor ki Batı basınında Uygur Türkleriyle ilgili bir haber ya da yazı çıkmasın. İddialara göre, Çin yönetimi vatandaşı olan Uygurlara karşı sistemik, geniş ölçekli ve vahim insan hakları ihlâlleri yapıyor. Tabiatıyla, Çin’in yükselişini çekemeyen Batı ülkelerinin bazı sorunları büyüterek ya da bizzat yaratarak bu konuyu gündeme taşıdıkları da Çinliler tarafından iddia ediliyor. Gerçek nedir? Bilmiyoruz, çünkü Çin demokratik, özgürce gözleme açık bir ülke değil.
Devletlerarası ilişkilerde insan hakları konusu da bir koz olarak kullanılır, biliyoruz. Ancak Uygurlarla ilgili okuduğumuz haberlerin birçoğu inandırıcı. Human Rights Watch’un raporuna inanmamak için hiçbir neden yok. Üstelik, BM’in Denetim Organları da Uygurların maruz kaldıkları insan hakları ihlallerini ortaya koydular. Bu organların toplantılarında Çin temsilcilerinin kaçamak, geçiştirici yanıtlar vermeleri sorunların çözümü bakımından umut kırıcı. Durum vahim. Bir milyon Uygur kamplara tıkılmış, “makbul vatandaş” olsunlar diye eğitiliyorlar (!) Daha neler, neler... Okuyun.
Ülkemizde insan haklarına ilgi çoğunlukla siyasal eğilimlere göredir. On yıllardır izliyorum. Yurt içindeki insan hakları sorunlarıyla genellikle solcu ve liberal çevreler ilgilenir. Sağcıların ilgi alanı din ve vicdan özgürlüğüyle bağlantılı birkaç konuyla sınırlıdır. Buna karşılık sağcılar diğer ülkelerdeki Türklerin ve Müslümanların insan hakları sorunlarıyla ilgilenirler. Bu kez Uygurların sorunlarıyla iki kesimden de ilginenler sınırlı. Anlaşılan gündem pek yoğun (!) Oysa, bizim gibi nice aydının, yazarın, öğretim üyesinin ve siyasetçinin içerde olduğu bir ülkede aydınlar bir İlham Tohti’nin (Türkiye’de bir kitabı yayınlanmıştı) durumuyla ilgilenmeyi sürdürmez mi?
Çin dünyanın yükselen devi. Her ülke Çin ile işbirliği yapmak, Çin sermayesini çekmek istiyor. O yüzden hükümetler düzeyinde bu konuyu ele almaya cesaret eden ülke sayısı sınırlı. Onlar da bizde sağcı ya da solcu birçok çevrenin “Kahrolsun” dediği Batı’dan. Batı için bile kolay değil. AB Komisyonu BM İnsan Hakları Konseyi’nde bir konuşmasında Çin’i eleştirmek istemiş. Genç, boyun bağı takmayan solcu diye bayıldığımız Çipras’ın Yunanistan’ı karşı çıkmış. Konuşma yapılamamış. Vaziyet bu. Bizde de İyi Parti dışında konuyla ilgilenen pek yok. Hükümet pasif. Ana muhalefet zaten birbiriyle uğraşmaktan dış dünyayı görecek halde değil.
Bu arada, HDP’li Gergeroğlu’nun Uygur konusunda Meclis’de girişim yapması doğru olmuştur. İnsan haklarına Kürtlerin de, Uygurların da ihtiyacı vardır. İnsan hakları evrenseldir. İnsan hakları sadece kuru bir hukuk konusu değildir. Jean Jacques Rousseau’nun insanın ayırıcı özelliği olarak gördüğü vicdan konusudur. İnsanın bir vicdanı varsa o da evrensel olmalıdır, siyasi eğilimlere ve hesaplara ayarlı vicdan gösteriştir. Bunları boşuna söylüyoruz tabiî! Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla, Gergeroğlu’na gösterilen tepkilerin çoğu insan haklarına siyasal yaklaşım ürünü.
Uygurların nüfusu 20 milyon kadar. Çin’in 1,4 milyarlık toplam nüfusu içinde küçük bir azınlık aslında. Uygurların dilsel, kültürel, dinsel kimlikleriyle ilgili taleplerini, ihtiyaçlarını karşılamak, onların özgüllüğüne saygı göstermek, demokratik olsaydı bu kadar büyük ve hızla kalkınan bir ülkede hiç sorun olmazdı.
Çin, insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerini fazla dikkate almadan kalkınmanın modeli. Tatsız bir model, kötü bir örnek. Uygarlığı genellikle hem ekonomi, teknoloji alanlarında, hem de değerler alanında ilerleme olarak tanımlarız. Çin modeli şimdilik bu uygarlık tanımına pek uymuyor. Sadece Çin’de değil, genel olarak bugünkü dünyada uygarlığın manevi değerleri tehdit altında. Maddi kalkınma öne geçti. Uygarlık bu halde olunca Uygurlar gibi grupların sorunlarını çözmek kolay olmuyor.