Ki ne zaman ayrı yazılır? Çaresiz kaldığımızda… Sözün artık fayda etmediği yerde. Kabullenemediğimiz anlarda. Tüm benliğimizle inanmışken, böylesine adanmışlığa bir karşılık bulamadığımızda. Benimsemişken, reddetmişken, kabul eder ya da karşı koyarken, haklı itirazımızı dile getirirken, sesimizi duyurmaya çalışırken. Fakat ‘ki’yi ayrı yazıyorsak, artık boşuna bir çaba içindeyiz demektir. Olan olmuş, giden gitmiştir. Ayrı yazılan ki, şu adaletsiz dünyaya karşı iki küçük harfle haykırdığımız büyük feryadımızı anlatır. Cümlenin sonunda tek başına kalır çoğu zaman ve cesurca şövalyeliğini yapar haklı duygularımızın. Bitti sanılan sözlerin ucunu öyle bir açar ki ayrı yazılan ‘ki’, cümle bitmez, devam eder, sonunu getirmeyi okuyana, muhatabına, seslenilen kişiye bırakır.
‘Ki’nin bu, cümleyi hiç kapatmayan, sonlandırmayan, kapıyı hep açık tutan kullanımını en çok da şarkılarda buluruz. “Hangi söze sığarsın sen, anlatamam ki, Sen her sözde bir kitapsın, anlatamam ki” (Orhan Gencebay-Anlatamam Ki-1984). İşte ayrı yazılan ‘ki’nin, yükselen duyguların sayfaları bulabilecek ifadesini bir çırpıda anlattığı enfes bir formu. Sözlerin güzelliği ve taşıdığı güçlü vurgu burada ‘ki’nin vazifesini de üstleniyor, kolay kolay anlatılamayacak olan ifade yükü, sözler ve bağlaç ile beraber taşınıyor.
Bazen bir sitemdir ayrı yazılan ‘ki’… “Sensizliğin acısını, Sen nereden bileceksin? Sen hiç sensiz kalmadın ki, Mevsimleri saymadın ki” (İlhan İrem-Anlasana-1976) Taşıdığı gerçeklik ve itiraza yer bırakmayan kesinliğiyle karşı cevap üretilemeyecek sonu ‘ki’ ile biten bir diziliş daha.
Ayrı yazılan ‘ki’lere şarkılarımızdan bir başka güçlü örnek de Ferdi Özbeğen’in yorumuyla hayli dokunaklı bir anlatıma bürünen “Bilemezsin Ki”dir. Yer yer bedduaya varan bir öngörü, yükselen duygulara gereğince karşılık vermeyi başaramamış bir vefasızın, yaşamının bundan sonraki bölümünün aşksız, sevgisiz bir trajediye dönüşeceğinin can acıtıcı bir kesinlikle vurgulanışıdır: “Bilemezsin ki, gönlümde bir kavga var, göremezsin ki, aşk kolay değil, benim sevdiğim kadar sevemezsin ki...”
Bir cümlede ayrı yazılan ‘ki’ yer alıyorsa, o cümlenin sahte, yalan olma ihtimali de yoktur. Çünkü söyleyenin haklılığını sorgulamaya dahi gerek bırakmayacak kadar ağır bir mağduriyetin sonrasındaki büyük isyandır ‘ki’. Yıllardır çekilen çile, anlatılanların bir delili olarak sunulurken en sonda yerini alan ‘ki’ de, tartışmasız bir haklılık ve gerçeklik katarak kapatır cümleyi. Sözü ve müziği Hakkı Bulut’a ait olan, Zerrin Özer yorumuyla efsaneleşmiş “Son Mektup”taki gibi: “Teselli artık neyi değiştirir ki, elinle kabrimi kazdın demek ki, ben zaten dünyada gün görmedim ki, son darbeyi vurdun bu son mektupla.”
Bazen de çok basit sebeplere dayanan bir anlaşmazlığın ifadesi olur ‘ki’, hoşça geçirilecekken ayrı kalınan, kaybedilen zamanların telafisine sebep yaratmaya niyetlenir: “Sana bir buse vermedim diye, nasıl kızarsın? İstemedin ki, beni sevdiğini nerden bilirdim? Bir kere olsun söylemedin ki...” Hikmet Münir Ebcioğlu’nun sözleri, hep gizli tutulmuş, saklanmış bir duygunun geçen uzun yıllar sonra dile getirilişinin dramatik gecikmişliğini betimler. İfade edilmemiş sevgi, sevgi midir? Fakat bir yandan da her ne kadar sözcüklere dökülmese de kendini belli etmez mi aşk? Peki bu durumda suçlu kimdir? Habersizce seven mi, gizli gizli sevilen mi? Barış Manço’nun 1989 tarihli şarkısı “Hayır” da benzer bir drama işaret eder: “Yıllar boyu ümitsizce, seni bekledim, geldin mi ki? Bir gün olsun kapım çalıp, halim nedir, sordun mu ki?”
Hep geride kalanların cümlelerinin bağlacıdır ayrı yazılan ‘ki’. ‘Bu da yapılır mı, bu kadar da olur mu, hiç yakışıyor mu sana böylesi gidiş’ sitemlerinin vazgeçilmez takısıdır, hemen kendi tarafına çeker duyanı, haklılığına taraftar toplar, gideni ayıplar: “Ele güne karşı yapayalnız, böyle de olmaz ki, nasıl da gittin insafsız, böyle bırakılmaz ki...”
“Öyle bir geçer zaman ki, dediğim aynıyla vaki” sözleri de, Erkin Koray’ın zamanın, hepimizin bildiği ancak bir türlü kavrayamayıp, içselleştirmekte hep zorlandığımız hızlı akışına güçlü bir dokunuştur. Ömrün su gibi akıp gidişine yaşayarak tanık oluşumuz, aynıyla vaki -gördüğümüz, yaşadığımız gibi- denilerek zamanı azıcık da olsa yavaşlatıp hayatın farkına varmanın hiçbir şekilde mümkün olamayacağı vurgulanır ayrı yazılan ‘ki’ sayesinde…
Bu hayatta kaderleri ayrı yazılanların beyhude bağlacıdır ‘ki’… Kopan bağları yeniden düğümlemeye, birleştirmeye nafile çabalar. Fakat, “Bilmez biçare kalpler, giden dönmez ki geri…”