Latin Amerika'nın efsane kalemi, yazar Gabriel Garcia Marquez, Anlatmak İçin Yaşamak kitabında mesleki yaşamının bir dökümünü yaparken ailesini, başından geçenleri, yoksulluğunu, hayata direnme çabasını olanca saflığı ve muzipliğiyle anlatır ve şöyle der: "Hayat, insanın yaşadığı değildir; aslolan, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır."
Anlatmak, her şeyin olduğu gibi, içinde gerçeğe aykırı hiçbir öğe bulunmayan bir saflıkta dile getirildiği ön kabulünü içerir. Anlatmak, söylenenlerin nesnel, kurgusuz, yalansız ifade edildiğine dair güçlü bir vaat taşır.
Başından geçen en sıradan olayları bile öyle tatlı anlatanlarımız vardır ki şaşılacak şeyler olmuş gibi dinleriz. Bu tamamen anlatıcının kabiliyetidir. Şair, dizeleriyle anlatır derdini, yazar sözcükleriyle, şarkılar ise sözler ve bestenin yanında yorumcusunun hüneriyle... Bu yüzden iyi yorumlanan ya da eskilerin tabiriyle güzel okunmuş o çok sevdiğimiz şarkılar da, aslında söylenmemiş, anlatılmışlardır. Bir şarkıyı anlatmak, eserin yüklendiği duyguları dinleyenin kulağına oradan da yüreğine coşkun ve aşkın bir akış halinde bırakabiliyor olmaktır. Böyle şarkıların içimizde uyandırdığı hisler yoğundur. Aromaları zengindir. Zihnimizde bıraktığı tortular kalıcıdır. Çünkü bu şarkılar, yorumcularınca kendi başlarından geçmiş, yaşanmış bir olayı anlatır gibi okunmuşlardır.
Aynaya yansıyan aksine bakarak yılların muhasebesini yapan, geçen zamanın insanı ne kadar da yorduğundan şikâyetin şarkısı olan Salim Dündar'ın Aynalar'ı örneğin. Şarkıda, aynanın içinde görünenle karşısında duranın kendi kendine konuşması, samimi itirafları duyulur. Yakınışları, geçip giden zamana karşı çaresizliği, çok çile çekmiş olsa da ağzını açmamışlığı, umutları, pişmanlıkları, beklentileri, hayal kırıklıkları döner durur aynada.
Yine eskilerden Melike Demirağ'ın Arkadaş'ı da bir ayrılığın iyi söylenmiş şarkısıdır. Ayrılıklar sonrası sıra yalnızlıklara gelir; Nil Burak'tan Yalnızım Ben, yalnız kalışı, bir kabul edip bir isyan ederek, kalbin çeperlerine çarpa çarpa anlatır. Karşılıksız kalan güçlü bir sevgi, Gülden Karaböcek'ten Ben Olmalıydım'la harika ifade edilmiştir. Fakat aslında her şey yalandır; Yeliz, Yalan ile bunu çok güzel anlatmıştır.
Sonra hayatta ne yaşanırsa yaşansın yerine oturmayan, yarım kalan bir şeyler hep olur, onu da Eksik Bir Şey ile Hüsnü Arkan söylemektedir. İnsanın her şeye rağmen kendinde yoluna devam edecek gücü buluşunu da Şebnem Ferah, Sil Baştan ile güzelce izah eder. Tanju Okan da bütün bu olan bitenin ardından Öyle Sarhoş Olsam Ki ile boş verip unutmak isteyenlere destek çıkar. Duygusu dinleyicilerine güzelce aktarılmış bir başka muhteşem eser de, Kazancı Bedih'in Nice Bu Hasret-i Dildar İle Giryan Olayım gazelidir.
Çok derinden ahları peş peşe sıralayarak her bir ahta içimizi dağlar, yıkar geçer, hem anlatır hem ağlatır. Her şarkısını destansı bir seslenişle okuyan Sümeyra Çakır'ın Bilmem Şu Feleğin'deki yorumu da benzersizdir. Gitme Sana Muhtacım'daki yalvarış, Zeki Müren tarafından tane tane anlatılmıştır. Zerrin Özer, Kıyamam'daki yorumuyla şarkıyı konuşturur. Ayten Alpman'dan Ben Böyleyim, MFÖ'den Buselik Makamına, Cem Karaca'nın Çok Yorgunum'u, Müzeyyen Senar'ın Ormancı'sı, Öyle Bir Geçer Zaman Ki-Erkin Koray, Sezen Aksu'dan Ali, yalnızca söylenmemiş, anlatılmışlardır bize.
Günümüzün yeni eserleri ya da yorumcularına kulak verecek olursak Serenad Bağcan'ın titiz bir işçilikle ilmek ilmek ördüğü İnsan İnsan, Mabel Matiz-Melike Şahin'den Nasır, Cem Adrian'dan Öf Öf, Zeynep Bastık'ın gidenleri anlatan Yol'u, ilk aklıma gelenlerden. Kardeş Türküler'in şarkının kendi dilinde, Ermenice yorumladığı Sarı Gelin de, başka bir dilde söylenmiş olmasına rağmen çok iyi anlatılmış bir şarkıdır.
Sözlerini anlamıyor olsak bile şarkıdan tüten o yürek yanığı kokusunu hemen duyarız. Yine her ne kadar bilmesem de Çimen Yalçın'ın yorumuyla ana dilimmiş gibi anlayabildiğim, Kürtçe'nin en dokunaklı şarkılarından Hey Lê Çuka Serê Darê de sanki dinlenmez de içine işler insanın.
Paul Dwyer'den Kendine İyi Bak, Kıraç'tan Bulamazsın, Melek Mosso'dan Arzular Arsız, Ceylan Ertem'in Zalim yorumu ve İsmail Altunsaray'ın yana yakıla anlattığı Kurusa Fidanın, yorumcularının şarkının içine girip yaşadığı ve sonra da yaşadıklarını dinleyicileriyle paylaştığı eserlerden.
Şarkılar, türküler ve onları anlatan yorumcular… Ağır bir yükü üstleniyor, zor bir işe koyuluyorlar aslında; anlam veremediğimiz bunca belirsizliğin içinde bir mânâ arıyor, bulup çıkardıklarını da herkesle paylaşmak istiyorlar...
Ömer Sercan kimdir? Ömer Sercan 1974'te Bursa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir ve Bursa'da tamamlayarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu. Öğrencilik yıllarında İstanbul Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü'nde başlayan uğraşını zamanla bir mesleğe dönüştürerek ulusal gazete, dergi ve TV kanallarında muhabir/editör olarak çalıştı. Türkiye'nin önemli medya kuruluşlarında muhabirlik/editörlük, farklı içerikteki TV yayın ve yapımların program danışmanlığı, metin yazarlığı ve yayın editörlüğünü üstlendi. Çok sayıda tanıtım/ belgesel/reklam filmlerinin senaryo/metinlerini yazdı. Türkiye'yi şarkılardan dinlemeye ve yazmaya devam ediyor. |