Ben bir hahamı, papazı ve imamı hep birlikte "O yana da dönder sar beni"yi (Çamdan Sakız Akıyor) söylerken gördüm, siz gördünüz mü? "Min Digo Me"yi, "Sarı Gelin"i, "Ala Ma Yebdu"yu, "Gönül Dağı"nı, "Hayat Bayram Olsa"yı; Türk, Kürt, Ermeni, Arap, Hıristiyan, Musevi olmanın önemsizleştiği, önemli olanın ne olduğunu, hep bir ağızdan söylenen şarkılara, türkülere, ilahilere, deyişlere söyleten muhteşem bir korodan dinledim. Sahnede çok sesli, çok renkli bir koro gibi değil de Anadolu toprağına dikili yaşayan bir kültür mirası gibi anıtlaşmışçasına izlenen muhteşem bir müzik topluluğundan dinledim hayatı ve insanı. Farklılıkları sevebilmenin bir saza, bir klarnete, bir keman taksimine baktığına, ayrı gayrılıkların iki türküde anlamsızlaştığına kendi gözlerimle şahit oldum.
2012 yılında Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen Antakya Medeniyetler Korosu, yaşadığımız coğrafyanın sahip olduğu etnik, kültürel farklılıkları bir yandan kuvvetli çizgilerle belirginleştirirken bir yandan da hemencecik önemsizleştiriveren bir haykırışın sesi oldu. Koro, Türkiye ülkesinin farklı kimliklerini önce vurguladı, vitrine çıkardı, sahneye taşıdı, sonra tüm bu farklılıkları bir şarkıda, bir türküde önemsizleştiriverdi. Arap müziğinin efsane sesi Feyruz'la ölümsüzleşen "Bint El Shalabiya"yı o coğrafyanın yakın toprağında büyümüş hançerelerden dinletirken bir sonraki şarkıda Trakya'nın "Osman Aga"sına geçivererek uzakları yakınlaştırdı. Arada bir de Vaya Con Dios'tan "Nah Neh Nah", ardından da "Ederlezi" diyerek sınırlarını çokça aştı, iddiasının ölçeğini dünya kadar genişletti. Farklı kültür ve anadillere sahip olan koro üyelerini, insanlığın iç sesiyle aynı dilden konuştururken konserlerine gelenleri de diyar diyar gezdirdi.
Ulusça sarsıldığımız 6 Şubat afetinde yedi sanatçısını yitirdi Antakya Medeniyetler Korosu. Koro üyeleri Mehmet Özdemir, Gizem Dönmez, Hakan Samsunlu, Pınar Aksoy, Fatma Çevik, Müge Mimaroğlu ve Ahmet Fehmi Ayaz hayatlarını kaybettiler. Koro Şefi Yılmaz Özfırat da depremden sekiz saat sonra enkazdan çıkarıldı.
Depremlerde ayrıca şehrin bir başka müzik topluluğu olan Hatay Akademi Orkestrası'nın müzisyenlerinden Büşra Kırkıcı Zateri, Cansu Çilingir, Abdurrahman Düzgün ve Ali Yılmaz da hayatını kaybetti. Yaşanan felakette on binlerce can gitti, evler yıkıldı ve Hatay büyük bir yara aldı.
Antakya Medeniyetler Korosu ve Hatay Akademi Orkestrası, Hatay'ın bu derin yaralarını bir nebze olsun sarabilmek için tekrar sahnelere dönüyorlar. Her iki koro, bu kez şarkılarını kendi şehirlerinin yeniden imarı için söyleyecekler. Antakya Medeniyetler Korosu Şefi Yılmaz Özfırat, depremin ardından Türkiye'nin farklı illerine dağılan Koro üyelerini yeniden bir araya getireceklerini ve yollarına kaldıkları yerden devam edeceklerini belirtiyor. Doğrulup yeniden ayağa kalkmak için en büyük gücü yine birlikte söyleyecekleri şarkılardan türkülerden alacak Hatay'ın iki ünlü müzik topluluğu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Dairesi Başkanlığı da koroların yeniden bir araya gelip çalışmalarının devamına katkı sunabilmek amacıyla yıl boyunca sürmesi planlanan bir program başlattı. "Dayanışmanın Müziği" adı verilen programda İBB Orkestralar Müdürlüğü, Hatay Akademi Orkestrası ve Antakya Medeniyetler Korosu ile bir araya gelerek konserler verecek. "Dayanışmanın Müziği" projesinin ilk programında, Antakya Medeniyetler Korosu 31 Mart akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda sahneye çıkacak. Hemen ertesi gün, 1 Nisan'da da İBB Orkestraları, Hatay Akademi Orkestrası ile birlikte sahne alacak. Projeyle, depremde yaşamını yitiren müzisyenler anılırken felaketin yaraları da kültür sanatın iyileştirici gücüyle daha hızlı sarılacak.
Şef Yılmaz Özfırat'ın, şarkı aralarında koronun evrensel mesajını anlattığı; kağıdın arkasındaki insan resmini düzeltince ön yüzündeki dünya haritasının da düzeldiği, 'İnsanı düzelttim, dünya düzeldi' mesajlı fıkrası gibi, Antakya Medeniyetler Korosu da şimdi benzeri bir şey yapıyor; bu kez kağıdın arka yüzündeki notaları birleştirerek yaşamı yeniden normalleştirmeye, kopan parçaları birleştirmeye çalışıyor… 'Ah Bir Ataş Ver'den 'Sarı Gelin'e, 'Ötme Bülbül Ötme'den 'Bülbül Kasidesi'ne, insanın yaşam örüntüsünden renkli ilmeklerle, doğduğu toprağın, medeniyetler beşiği Antakya'nın renkli haritasını yeniden çizmeye koyuluyor.
Şarkılar ve evler… Dinleyip söylemeyiz sadece, güleriz, ağlarız, yaşarız onlarda; içlerinde oturduğumuz evler gibidir şarkılar, türküler… Şimdi yıkılan hayatların yeniden inşasına girişiyor Antakya Medeniyetler Korosu ve Hatay Akademi Orkestrası. Ve ellerinde de çok güçlü bir harç var; hep birlikte söylenen şarkılar…
Ömer Sercan kimdir? Ömer Sercan 1974'te Bursa'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Eskişehir ve Bursa'da tamamlayarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu. Öğrencilik yıllarında İstanbul Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü'nde başlayan uğraşını zamanla bir mesleğe dönüştürerek ulusal gazete, dergi ve TV kanallarında muhabir/editör olarak çalıştı. Türkiye'nin önemli medya kuruluşlarında muhabirlik/editörlük, farklı içerikteki TV yayın ve yapımların program danışmanlığı, metin yazarlığı ve yayın editörlüğünü üstlendi. Çok sayıda tanıtım/ belgesel/reklam filmlerinin senaryo/metinlerini yazdı. Türkiye'yi şarkılardan dinlemeye ve yazmaya devam ediyor. |