Bundan birkaç yıl öncesine kadar, 'Ergenekon' dendiğinde, ilk defa 14. Yüzyılda karşımıza çıkan...
Bundan birkaç yıl öncesine kadar, “Ergenekon” dendiğinde, ilk defa 14. Yüzyılda karşımıza çıkan bir Orta Asya destanı akla gelirdi. Yani “Ergenekon Destanı” veya “Ergenekon Efsanesi” olarak bilinen hikaye akla gelirdi.Bu efsanenin içeriği konusunda her zaman farklı rivayetler ortada dolaşmıştır. Kimine göre efsanenin kahramanı Moğollar idi, kimine göre Göktürkler idi, kimine göre Oğuzlar idi. Efsane Moğolların mı, yoksa Göktürklerin mi, yoksa Oğuzların mı yaratılış ve çoğalış hikayesidir, bu belli değildir. Bu konuda farklı kaynaklarda farklı iddialar vardır.“Ergenekon” sözcüğünün de, efsanenin geçtiği bir bölgenin adına işaret ettiği söylenir. Bu bölgenin, Orta Asya’da, etrafı dağlarla sarılı, dar ve sarp bir bölge olduğu söylenir. Ancak Ergenekon denen bölgenin neresi olduğu da her zaman tartışma konusu olmuştur. Farklı kaynaklar bu konuda da çelişmektedirler.Sonuçta bu Ergenekon Efsanesi, ne olduğu tam da belli olmayan, gizemli bir meseledir, bir nevi “şehir efsanesi”dir, daha doğrusu “bozkır efsanesi”dir.Destan veya efsane, olağanüstü kişileri ve olağanüstü olayları anlatan hikaye anlamına gelir. Efsane sözcüğü bir yandan da, gerçeğe dayanmayan söz ve hikaye anlamına gelir. Sonuçta Ergenekon Efsanesi, hem olağanüstü olaylardan söz etmesi, hem de demirden dağların eritilmesi ve delinmesi, dişi kurtların yol göstermesi gibi bir takım doğa üstü ve bilimselliğe aykırı unsurlar içerdiği için, kurgusal bir hikayedir.Günümüzde ise “Ergenekon” dendiğinde, hapiste olan gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler, akademisyenler, askerler akla geliyor. Gerçi bugüne kadar kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, değişen çok fazla bir şey yok! Aynı gizem, aynı tartışma, aynı belirsizlik, aynı kurgusallık devam ediyor! Orta Asya bozkır efsanesi, İstanbul’da bir şehir efsanesi formunda yeniden canlandı! Beşiktaş’ta, Çağlayan’da, Silivri’de, Metris’te bir şehir efsanesi, Orta Asya bozkır efsanesini aratmıyor!Ancak işin kötüsü, bu şehir efsanesi, bozkır efsanesinde söz konusu olduğu gibi, bir edebiyat eseri formunda karşımıza çıkmıyor. Bu şehir efsanesi yargıya, savcılara, hakimlere, iddianamelere dayanıyor! Aynı zamanda tam tersi. Yargı, savcılar, hakimler, iddianameler bir şehir efsanesine dayanıyor! Kısacası, Orta Asya bozkırlarından, Anadolu ve Trakya kentlerine göç etmek, Türklere uygarlık getirmedi!Kimse, ne dünyadaki ne de Türkiye içindeki tepkileri umursamıyor. Başbakan’ın ve Adalet Bakanı’nın güvencesine sığınan savcılar ve hakimler, bildiklerini okumaya devam ediyorlar. ABD ve Avrupa Birliği bu konudaki endişelerini dile getirdi, kimse umursamadı. Türkiye’deki bazı sivil toplum örgütleri, barolar, sendikalar, siyasiler, üniversite öğretim üyeleri, medya üyeleri tepkilerini ortaya koydular, yine kimse umursamadı. Anamuhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı duruma isyan etti, eski Genel Başkan Deniz Baykal, “Ben bu davanın savcısıyım” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a cevaben, “O zaman ben de bu davanın avukatıyım!” dedi, neyle suçlandıkları bile somut olarak belli olmayan kişilerin uzun süre tutuklu kalmalarını eleştirdi, yine kimse umursamadı. Daha sonra CHP Genel Başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu, yıllarca süren tutukluluklara rağmen hala ortaya somut kanıtların çıkmamasını eleştirmek amacıyla, “Nerede bu Ergenekon terör örgütü? Varsa böyle bir örgüt, söyleyin bana, gideyim ben de üye olayım!” dedi, söz konusu yargı süreciyle adeta alay etti, yine kimse umursamadı. Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay milletin oyuyla CHP’den milletvekili seçildiler, yine kimse umursamadı. Son yapılan kamuoyu araştırmalarından da anlaşıldığı kadarıyla, şu anda Türkiye halkının yaklaşık yüzde 70’i “Ergenekon” sürecinin bir şehir efsanesi olduğuna inanıyor, bu konuda adalete güvenmiyor, Ümraniye’de ortaya çıkan el bombalarının ve devlet içindeki yasa dışı örgütlenmelerin, gazetecilerle, yazarlarla, siyasetçilerle, akademisyenlerle, hatta askerlerin de büyük çoğunluğu ile ilişkili olduğuna inanmıyor, ancak yine kimse bunu umursamıyor. İstatistiklere göre, Türkiye’de tutuklananların yarısından çoğu eninde sonunda beraat ediyor, ancak bunu da kimse umursamıyor.Tutuksuz yargılamak veya yargılama sürecini hızlandırmak yerine, uzun tutukluluk süreleriyle, tutukluluk fiili cezaya dönüşüyor, kin ve intikam duygusuyla, sivil diktatörlüğün temelleri atılıyor. İşin özü bu!Yıllarca hapiste yatan bu kişilerin büyük çoğunluğu beraat ederse, bunun hesabını kim verecek?! Bu kişiler yıllardır, aylardır ailelerinden, çocuklarından uzak; kız çocukları, erkek çocuklar, babasız büyüyorlar! Bir yandan demokrasinin, bir yandan da bu çocukların geleceğini karartanlar, bunun hesabını nasıl verecekler?! Cumhuriyet Gazetesi Yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay hapiste. Başkent Üniversitesi eski Rektörü, Kanal B TV Yönetim Kurulu Başkanı ve CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal hapiste. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek hapiste. Gazeteci-Yazar Tuncay Özkan hapiste. Araştırmacı-Yazar Ergün Poyraz hapiste. Aydınlık Dergisi Ankara Temsilcisi Hikmet Çiçek hapiste. Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım hapiste. Oda TV Sahibi ve Yazarı Soner Yalçın hapiste. Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan hapiste. Oda TV Haber Müdürü Barış Terkoğlu hapiste. Oda TV yazarı Doğan Yurdakul hapiste. Oda TV Yazarı Sait Çakır hapiste. Oda TV Yazarı Müyesser Yıldız hapiste. Oda TV Yazarı ve Öğretim Elemanı Coşkun Musluk hapiste. Öğretim Üyesi-Yazar Yalçın Küçük hapiste. Gazeteci-Yazar Ahmet Şık hapiste. Milliyet Gazetesi Muhabiri ve Yazar Nedim Şener hapiste.Sizler şu anda dışarıda yaşamın tadını çıkartıyorsunuz, ancak onlar yıllardır, aylardır hapiste! Onların düşüncelerine ve siyasal çizgilerine katılsanız da katılmasanız da, onlar için bugüne kadar ne yaptınız, onların tutuklanmasına nasıl bir tepki verdiniz?! Kafanızı korkakça kuma mı gömdünüz, onlar hapise girince mutlu mu oldunuz, onların bir terör örgütüne üye olduklarına ve/veya darbe örgütlediklerine inandınız mı?! Onlar beraat ederlerse, zaten çatlamaya başlamış olan kişiliğiniz, bir ayna gibi kırılıp dökülecek mi?Vicdan azabı çekecek misiniz?Yukarıda özetlediğimiz tabloyu olağan bir tablo ve/veya bazı şaşkınların iddia ettiği gibi “demokrasi zaferi” olarak tanımlamak olanaklı mı? Söz konusu kişilerin tutuksuz yargılanma taleplerinin ısrarla reddedilmesine tepki vermemek, sahte demokrasi naraları atmak, başkasının eziyet çekmesinden şuursuzca zevk almak, onurlu ve şerefli bir davranış mıdır?Üstelik yukarıda adı geçenlerin birçoğu, devlet içindeki yasa dışı örgütlenmelerle, kontr-gerilla ile mücadele etmiş kişiler; ancak şu anda, darbe planlamak ve/veya terör üyesi olmak ve/veya derin devletin parçası olmak suçundan hapishanedeler. Traji-komik bir durum! Onlar, “deliller kararmasın” diye hapiste, delilleri karartanlar ise dışarıda! Onlar içeride kaldıkları sürece, dışarıda deliller kararıyor ve buharlaşıyor! Yoksa Nedim Şener, Ahmet Şık, Doğan Yurdakul, Soner Yalçın gibi araştırmacı gazeteciler ısrarla bu nedenle mi içeride tutuluyorlar?! Hükümet bu kişilerden neden bu kadar korkuyor?Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, şimdi de eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklandı! Bu rezalet nedir?! 12 Eylül 1980’de darbe yaptıkları bilinen eski Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve eski Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya serbest, AKP karşıtı yayın yapan internet sitelerine destek vermekle suçlanan Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklu! Üstelik hakkında, terör örgütüne önderlik etmek ve askeri darbe planlamak gibi bir suçlama var! Daha neyle suçlandıkları bile belli olmayan ve haklarında somut kanıt ortaya çıkmayan onlarca general zaten hapisteydi, şimdi de eski Genelkurmay Başkanı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir numaralı adamı, terörist olmak suçlamasıyla hapishaneye atıldı! Türk ordusu bir anda, AKP yargısı tarafından, sıfır noktasına indirgendi!Bir de “dokunulmazlara dokunuldu”, “demokrasi zaferi”, “yeni Türkiye Cumhuriyeti” edebiyatı ve safsatası altında yapılıyor tüm bunlar. Ama Başbakan’a, bakanlara, AKP milletvekillerine nasıl oluyorsa kimse dokunamıyor! Bir çoğu hakkında yolsuzluk iddiası var, ama CHP’den gelen “Milletvekili dokunulmazlığı kalksın” önerisini AKP her seferinde reddediyor! AKP’ye basın ve düşünce özgürlüğü bağlamında dokunanların bir kısmı da, hapishaneyi boyluyor!Başbuğ’un AKP karşıtı internet sitelerine destek verip vermediği belli değil. Hatta basına yansıyan iddialara göre, Başbuğ dünkü ifadesinde, bu sitelerin kuruluşuyla ilgisinin olmadığını, aksine, konuyu öğrendikten sonra, bu sitelerin kapatılmasını sağladığını söyledi. Kaldı ki, Başbuğ, bu sitelere destek vermiş olsa bile, bu durum, kendisinin bir terör örgütüne üye olduğu ve darbe planladığı anlamına mı gelir? Bu durumda Genelkurmay Başkanı’na en fazla, “Sen kendi işine bak, ülkenin güvenliğini sağla, ülke siyasetine neden karışıyorsun, yetki ve görevini suistimal ediyorsun” denir, kendisi görevden alınır. Üstelik bu haklı bir görevden alma olur. Ancak bir Genelkurmay Başkanı’nı hapise göndermek ne demektir?! Emrinde 700 bin kişilik tam donanımlı bir ordu olan Genelkurmay Başkanı, darbe planlayacak olsa, bunu 50 bin kişinin, 100 bin kişinin takip ettiği internet siteleri üzerinden mi yapar?! Böyle komik bir şey olabilir mi?Türkiye’de elbette her şey olabilir. Ergenekon Efsanesi’ni, daha uzun yıllar izlemeye devam edeceğiz. Gelecek kuşaklar, bu yaşanan rezillikleri ayıplayacaklar, bu efsaneyi okuduklarında şok yaşayacaklar, büyüklerinden utanacaklar ve bu yapılan zulümleri affetmeyecekler! Bu zulümleri yapanlar ise, utançlarından sokağa çıkamaz hale gelecekler! Yeni Ergenekon Efsanesi, onlarca, belki de yüzlerce yıl, dillerde dolaşacak!