Cumhurbaşkanı olduktan sonra ekonominin yönetimiyle bizzat ilgilenmeye başlayan Sayın Recep Tayyip Erdoğan 2 Aralık 2021'de Nureddin Nebati'yi Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine getirirken Nebati'nin espri yapma yeteneğinin farkında mıydı bilmiyorum ama o günden bu yana geçen sürede ekonomi tarihimizin en eğlenceli yılını yaşadığmızı söyleyebilirim. Sayın Nebati göreve geldiği günden itibaren sergilediği farklı jestlerle ve hiçbir zaman tutmayan enflasyon tahminleriyle hayli eğlendirdi bizi.
Sayın Nebati'nin göreve gelmesi sonrasında Türkiye ekonomisi adeta deneme tahtası oldu, model değiştirme denemeleri birbirini izledi. Sayın Bakan'ın sık sık "kontrol altına alındı" diye açıklama yapmasına sinirlenen sevgili enflasyonumuz da inadına şahlandıkça şahlandı, yıllık enflasyon yüzde 85'in üzerine çıktı. Halkın enflasyondan Covid-19 salgını kadar korktuğu gelişmiş ülkelerde yıllık enflasyon yüzde 5'i geçince merkez bankaları paniğe kapılıp faizleri artırmaya başlarken biz yüzde 85 enflasyon yaşarken TC Merkez Bankası'nı yukarıdan gelen emirle politika faizini düşürmeye zorladık ve enflasyon liginde dünyadan koptuk, Arjantin ile baş başa kaldık.
The Economist dergisinin önde gelen 42 ekonomiyi karşılaştıran haftalık listesinde Arjantin ile baş başa kaldığımız ikinci gösterge ise borsa endeksi oldu. 2022 yılında hisse senedi borsalarında rekor getiri sağlayan iki borsa var, yüzde 105 kazandıran Arjantin borsası ve yüzde 159.8 kazandıran İstanbul Menkul Kıymetler Borsası. Bu iki ülke dışında borsalarında artış gözlenen 7 ülke daha var ama onlar küçük artışlar sağlamış, geri kalan bütün ülkelerin borsalarında ise ciddi düşüşler yaşanmış 2022 yılında. Borsamızdaki bu anormal yükselişe sevinmek mi lazım, yoksa bunun sonu nasıl gelecek diye endişelenmek mi bilmiyorum doğrusu.
Ekonomist olduğunu iddia eden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatlarıyla bugün gelinen nokta bu. Oysa 2004-2007 arasında, Sayın Erdoğan'ın başbakan olduğu dönemde, yıllık enflasyonu 1970'lerden beri ilk kez tek haneli rakamlara indirmeyi başarmıştı AKP iktidarı. Türk Lirası istikrar kazanınca yılda 20 milyar doların üzerinde doğrudan yatırım sermayesi (FDI) gelmişti Türkiye'ye ve fert başına gelirimiz ilk kez 10 bin doların üzerine çıkmıştı. Ekonomiden sorumlu olduğu günlerden bugünlere nasıl gelindiğini düşündükçe Ali Babacan'ın uykuları kaçıyordur herhalde. Türkiye Orta Gelir Tuzağı'ndan kurtulma fırsatını da bu yüzden kaçırdı. İlk iktidar döneminde Türkiye ekonomisinin dünyada kabul gören anlayışa göre yönetilmesini önemseyen ve bu nedenle takdir edilen Sayın Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olduktan sonra ekonomiyi siyasetin aracı olarak kullanmaya başlaması bizi bu günlere getirdi sonunda. Enflasyon bir kez daha çığrından çıktı, büyüme hızımız da düşmeye başladı.
Türkiye ekonomisi şu anda derin bir çıkmazda ve her kafadan bir ses çıkıyor, her gün yeni bir düzenleme yapılıyor. İşin ehli olmayanların günlük talimatlarla yönettiği bir komuta ekonomisine doğru sürükleniyoruz. Türk Lirası'nın para olma özelliğini kaybettiği ortamda büyük bir fiyat anarşisi yaşanıyor Türkiye'de. İş dünyasının ve toplumun bu duruma tepkisi ise sınırlı kalıyor. Fiyat anarşisinin yaşandığı ortamda işyeri sahibi kafasına göre bir fiyat belirleyip şansını deniyor, "bu fiyatı yarın bulamazsın" diyerek müşterisini kandırmaya çalışıyor. Bol sıfırlı paralarla yaşamaya alışmış olan halkımızın buna tepkisi de boykota dönüşmüyor. Sesini yükseltmek isteyenler ise başlarına bir şey gelmesinden çekinerek bundan vazgeçiyor.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye ekonomisini çıkmazdan çıkartıp sürdürülebilir büyümenin önünü açacak bir vizyon ortaya koymak amacıyla düzenlediği toplantı bu ortamda özel bir önem kazandı. Toplantının yapıldığı tarihte yurt dışında olduğum için daha sonra video kaydını izledim. Bu toplantının, Türkiye ekonomisinin şu anda karşı karşıya bulunduğu durumla ilgili ciddi bir değerlendirme yapma olanağını verdiği için yararlı olduğunu düşünüyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun başdanışmanı olarak takdim edilen Jeremy Rifkin'in dışındaki konuşmacılar arasında halen ABD'de öğretim üyeliği yapan Daron Acemoğlu ve Ufuk Özçiğit ile Bilkent Üniversitesi'nden Refet Gürkaynak ve Hakan Kara da vardı. Bütün konuşmacılar Türkiye'deki ekonomi yönetiminin neden yanlış yolda olduğunu anlatırken doğru yola girmek için yapılması gerekenleri de saydılar. Son konuşmacı olan CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ise, toplantıda belirtilen görüşlerden yola çıkarak CHP'nin yeni vizyonunu özetleyen, toparlayıcı bir konuşma yaptı. Türkiye ekonomisini kısır döngüden kurtarmak için atılması gereken adımları ve kurumsal yapıda yapılması gereken reformları anlattı.
CHP'nin vizyonuna göre ekonomi yönetiminde başarı sağlamanın birinci koşulu devletin rolünün yeniden tanımlanması. Bu konu başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin gündeminde de öncelik alıyor günümüzde. Devletin ekonominin gelişmesi ve büyümesi için gerekli koşulları sağlamanın ötesinde, giderek büyüyen eşitsizliği azaltacak önlemleri alması da önem kazanıyor.
Ayrıca devleti yönetenlerin yalnızca kendilerine yakın buldukları yandaşlara değil ekonomiye katkı yapan herkese yarar sağlayacak adımlar atması önem kazanıyor. Devletin eleman seçiminde liyakatı esas alması ve istihdam ettiği yetenekli elemanlarla kamu kesiminin performansını yükseltmesi gerekiyor.
CHP'nin vizyonuna göre eğitim sisteminin günümüzde başarı sağlamanın en önemli koşulu olan yetenekli insanı yetiştirecek şekilde yeniden yapılandırılması şart. Ufuk Akçiğit'in yaptığı kapsamlı araştırma Türkiye'de 2006'dan sonra açılan üniversitelerin performansının dünya standartlarının ne kadar gerisinde kaldığını gösteriyor.
Devletin yanı sıra yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının da halkın desteğe muhtaç kesimlerinin etkili biçimde desteklenmesi için yeniden yapılandırılması da CHP vizyonunun öncelikli hedefleri arasında yer alıyor.
CHP'nin, hukukun çiğnendiği, liyakatın değil yandaşlığın işe yaradığı, medyanın görev yapamaz hale getirildiği, Türkiye'nin iyi yetişmiş gençlerinin, yaratıcı beyinlerinin, dünya standardındaki doktorlarının Türkiye dışında yaşamayı tercih ettiği bir ortamda ortaya koyduğu vizyonun hayata geçirilmesi, 2023'te yapılması beklenen seçimden birinci parti olarak çıkmasına ve Altılı Masa'nın da bu vizyonu benimsemesine bağlı büyük ölçüde. Bugüne kadar sonucu açıklanan kamuoyu yoklamalarının sonuçları bu konuda iyimser olmayı zorlaştırıyor.
CHP'nin şimdi ortaya koyduğu vizyonun, 20 yıldan beri AKP'nin ve güçlü lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın etki alanında yaşamış olan bir toplumda ne kadar etkili olacağını kestirmek de kolay değil. Unutmayalım ki halkımızda enflasyon toleransı alışkanlığı var, sıfırı bol para özlemi var hâlâ. Yüksek enflasyonla yaşamaya alışmış bir toplumda yüzde 85'e tırmanan bir enflasyon bile halkı isyan ettirmiyor, sanayici ve tüccar bu ortamda kâr marjını artırma fırsatı bulursa şikayetçi olmuyor, komuta ekonomisine doğru gidişe bile göz yumuluyor.
Bunlara ilaveten halkın nabzını tutmayı iyi bilen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önümüzdeki dönemde devletin tüm olanaklarını seferber ederek geniş bir kesime yüksek ücret ve maaş artışları vermeye hazırlandığı da ortada. CHP'nin açılımını küçümsemeyelim ama hedefe varmak için yapılması gereken çok şey olduğunu da unutmayalım.
Osman Ulagay kimdir?Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi. İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu. 1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü. 2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı. Kitapları - Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi- 24 Ocak Deneyimi Üzerine- Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?- Özal'ı Aşmak İçin- Enflasyonu Aşmak İçin- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet- Aklınla Uçur Beni - Küreselleşme Korkusu- Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü - Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku- Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı- AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak - Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap- Dünya Trump'a mı Kalacak? |