Türkiye'nin 2018'den beri kanunen ve fiilen bir Tek Adam rejimiyle yönetildiği bilinen bir gerçek. 2000'li yıllarda yaygınlaşan ve her ülkenin kendi koşulları içinde farklı uygulamalara yol açan Tek Adam rejimlerinin ortak özelliği çoğu kez seçimle iktidara gelen popülist liderin bütün yetkileri kendi eline geçirip başına buyruk bir hükümdar gibi davranması.
Bu konumdaki bir liderin iktidarda kalmak için her yönteme başvurmak istemesi hiç şaşırtıcı değil. ABD Başkanı Trump'ın seçim yenilgisini kabul etmeyerek iktidarda kalmak için darbe yapmaya kalkışması bunun en çarpıcı örneğini oluşturdu.
Türkiye'de 2023'te yapılması beklenen genel seçimde oy kullanacak olan seçmenler aslında ülkemizdeki Tek Adam rejiminin bekası ya da hitamı için oy kullanmış olacak. Türkiye'de bu süreç yaşanırken diğer ülkelerdeki otoriter rejimlerin son dönemde nelerle karşılaştığına bakmak yararlı olabilir diye düşündüm.
Tek Adam rejimleri küreselleşmenin ve dijital devrimin dönüştürdüğü bir dünyada yaygınlaştı ve Rusya Devlet Başkanı Putin, Macaristan Başbakanı Orban, Hindistan Başbakanı Modi, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro bu deyimle anıldı.
Ancak bunların dışında Çin gibi tarihsel gelişim süreci içinde Tek Adam yönetimini kurumsallaştırmış olan ülkeler de var. Çin'de ülkenin tek hakimi olan Devlet Başkanı Şi Jinping gücünü Çin Komünist Partisi'nden (ÇKP) alıyor. Bu nedenle diğer Tek Adam'lardan farklı olarak halka seçim tavizi vermek zorunda değil. Buna karşılık devletin iyi yönetilmesi ve halkın refahının geliştirilmesi, Çin'in dünyadaki itibarının ve gücünün yükseltilmesi Şi'nin toplum gözündeki itibarının korunması için çok önemli. Devlet Başkanı Şi Jinping ile toplum arasında yazılı olmayan bir sosyal kontrat var ve bu kontrat sayesinde özgürlükleri sınırlayan bir rejimde yaşamayı kabul edebiliyor toplumun geniş bir kesimi.
Şimdi bugün gelinen noktada, ABD'de demokrasinin tasfiye ettiği Trump dışındaki popülist liderler hâlâ iktidarda ama hepsi tedirgin. Putin durumunu kurtarmak için Ukrayna'ya savaş açtı ve daha da zor duruma düştü. Bolsonaro seçimi kaybetti. Erdoğan çıkmaza soktuğu bir ekonomiyle seçime doğru giderken hiç rahat değil.
Benim diğerlerinden farklı gördüğüm Çin lideri Şi Jinping ise kendisini ömür boyu devlet başkanı ilan ettirdikten sonra hortlayan Covid-19 krizini iyi yönetemediği ve halkı eve hapsettiği için hiç beklemediği anda gençlerin başını çektiği yaygın bir protesto dalgasıyla karşılaştı.
Bu dalganın Anglosakson dünyasının önde gelen gazete ve dergilerindeki yansıması dikkat çekici boyutlarda. Çin lideri Şi Jinping'i çok yakından takip ediyorlar ve son haftalarda Çin'de yaşanmakta olan gelişmeleri çok önemsiyorlar. Konunun uzmanı yazarlar Şi'nin ÇKP destekli Tek Adam rejimininin yıllardır benzeri görülmemiş bir meşruiyet krizi yaşamakta olduğunu ileri sürüyorlar. Bu yorumculara göre Başkan Şi ile Çin toplumu arasındaki sosyal kontrat bozulduğu için genç kuşağın başını çektiği yaygın protestolar yaşandı. Şi'nin protestoculara karşı güç kullanarak eylemleri durdurmaya kalkışması halinde bunun ülkedeki gerilimi daha da artırabileceği belirtiliyor.
Bu yorumların yapılması başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin Çin'i birçok bakımdan tehlikeli bir rakip hatta düşman olarak görmeye başlamasının da etkili olduğunu düşündürüyor. Ancak bunun ötesinde Şi Jinping'in Çin'in kendi ekonomik ve siyasi modelini dünyaya kabul ettirme hevesinde olmasının da ABD'yi ve Batı'yı rahatsız ettiği düşünülebilir.
Çin ile ABD ve diğer Batı ülkeleri arasındaki sürtüşmenin bir ticaret savaşına dönüşmesi halinde ise bu gelişmenin dünya ekonomisinin gelişmesine yeni bir darbe vurması da beklenebilir.
Bütün bu faktörleri hesaba kattığımızda 2023 yılının heyecanlı geçeceğini düşünebiliriz.
Osman Ulagay kimdir?Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi. İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu. 1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü. 2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı. Kitapları - Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi- 24 Ocak Deneyimi Üzerine- Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?- Özal'ı Aşmak İçin- Enflasyonu Aşmak İçin- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet- Aklınla Uçur Beni - Küreselleşme Korkusu- Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü - Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku- Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı- AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak - Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap- Dünya Trump'a mı Kalacak? |