Komünist Manifesto, “Avrupa’nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor: Komünizm hayaleti” diye başlar, 1845’ler Avrupası’nın egemen sınıflarının komünizm korkusuna gönderme yaparak.
Bugünlerde Türkiye’de de, sadece CHP üzerinde değil hem iktidar hem de muhalefet üzerinde Kürt siyasal hareketinin hayaleti dolaşıyor. Öyle ki, Cumhur İttifakı nâm kanat (başlıca AKP ve beteri MHP) HDP’yi baş düşman ilan edip hedefe koyarken, kendilerine Millet İttifakı adını yakıştıranlar, aman ağzımızdan yel alsın, adını bile anmayalım, anlayışı içinde HDP’yi yok saymayı yeğliyor.
Partilerin işleri, kararları konusunda dışardan gazel okumak hoş değildir, biliyorum. Ancak önümüzde sadece o partileri değil hepimizin kaderini etkileyecek son derece kritik bir seçim var. Başta CHP, muhalefet partilerinin umut yaratamadığı, muhalefet seçmeninin güven, duygu, heyecan erozyonu yaşadığı bir dönemde yapılacak yerel seçimler, aslında 2018 Haziran’ındaki genel seçimlerden bile daha büyük önem taşıyor. Belediyelerin alınmasından da bağımsız olarak, iktidarın toplam oyunun düşmesi, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, toplumsal, dış politik kriz ortamında domino etkisi yaratarak pek çok dengeyi (ve de özellikle siyasal iklimi) değiştirebilir. Aksi durumda, bugün üzerimize çökmüş olan bela bulutları daha da yoğunlaşacak, boğucu hava soluğumuzu iyice kesecek.
Bütün siyasal partiler seçimlerden en çok oy, en çok belediye başkanlığı alarak, oylarını bir önceki seçimlere göre artırarak çıkmak isterler. AKP-MHP koalisyonu, bu defa oy sınırına / ve muhtemelen oy erozyonuna ulaştığını, seçimlerin çantada keklik olmadığını görerek, hiçbir etik kaygı taşımayan adımları pervasızca, açıkça, anayasayı ve yasaları çiğneye çiğneye atıyor. Her seçimde hileli oylardan, kaydı kaydırılmış seçmenlerden, çalınan oy torbalarından vb. söz edilir. Bir miktar olur mutlaka ama sonucu değiştirecek boyutlarda olduğuna pek inanmam. Ancak önümüzdeki seçimler için iktidar kanadı bu işi sistematik olarak, pervasızca, en küçük bir etik endişesi olmadan sonucu etkileyecek şekilde yapıyor.
Buna karşılık, mümkün olan en fazla seçmenden oy almak, seçimleri kazanmak, en azından oyunu artırmak için muhalefet ne yapıyor, nasıl bir strateji izliyor? CHP desteğiyle var olmak ve semirmek peşindeki MHP yavrusu İYİ Parti’yi bir yana bırakıyorum, ana muhalefet partisi CHP ne yapıyor?
Milyonlarca Kürt seçmenin (Kürt seçmenler HDP’lilerde ibaret değil) kazanılabilecek oyu bir yana, HDP’nin 6 milyonluk oyunu yok sayarak, Meral Akşener’in eline yapışıyor ve ideolojik hattı temelde MHP’den mek parmak farklı olan, önümüzdeki seçimlerde 24 Haziran seçimlerindeki oyuna asla ulaşamayacağını benim değil kamuoyu yoklamalarının ve işin uzmanlarının ortaya koyduğu İyi Parti’ye payandalık görevi üstleniyor.
Kamuoyu yoklamalarının AKP adayıyla CHP adayının arasında aşılmaz oy farkı olmadığını ortaya koyduğu İstanbul’a bakalım mesela. Son seçimlerde HDP’nin İstanbul’daki oyları 1 milyon 200 bin civarı, ciddi fark yaratabilecek bir oy toplamı bu. CHP kurmayları bu sayıları da, İyi Parti’yle yaptıkları seçim ittifakının fazla oy sağlamayacağını da benden iyi bilirler. (Bilmiyorlarsa geçmiş olsun zaten!) O zaman, HDP’yi yok saymanın, -kapalı kapılar ardında neler oluyor bilemem ama- kamuoyuna açık en küçük temastan, görüşmeden kaçınmanın anlamı, amacı nedir?
T24’te, Şirin Payzın’ın Ahmet Türk’le yaptığı önemli söyleşiyi okursanız, yukardaki soruyu daha güçlü şekilde sorarsınız. Sadece Kürtlerin değil Türkiye’nin en deneyimli, en saygın, en güvenilir siyasetçilerinden biri olan Ahmet Türk, aynen şöyle diyor:
“CHP’ye katkı sunmak istiyoruz ama kendileri bunu reddediyorlar.”
Özellikle Güneydoğu’da en fazla faili meçhul cinayetin işlendiği dönemin İçişleri Bakanı Meral Hanım’la can ciğer kuzu sarması olan, İyi Parti’ye oy gücünü aşan belediye başkanlıkları ikram eden Kılıçdaroğlu ve ekibi HDP’yi yok saymayı seçim kaybetme pahasına da olsa yeğliyor.
Nedeni hiç de o kadar karışık, çapraşık değil. CHP, Türk milliyetçiliği kırmızı çizgisinden taviz vermeyen derin devlet güdümündeki Erdoğan- Bahçeli ittifakının uyguladığı ipoteğe ve şantaja boyun eğiyor. Erdoğangillerin yarattıkları öcüden korkuyor. Doğuşundan genlerine işlemiş asimilasyonist devlet refleksi ve kendi içindeki ulusalcı kanatların da etkisiyle, iktidarın ürettiği “Terör=PKK=HDP” denklemini sorgulamadan kabulleniyor.
Oysa kitleleri etkilemek, korkutmak, paralize etmek, ülkeyi otoriter-faşizan bir rejime sürüklemek için bilinçli olarak üretilmiş; savaşları, yayılmacılığı, baskıları meşrulaştırmak için “beka sorunu” yutturmacasıyla tedavüle sokulmuş bu propagandif denklem, hem ülkeyi hem de CHP başta bütün muhalefeti yenilgiye mahkûm ediyor.
Muhalefeti, medyayı ve milliyetçi refleksleri uyarılan kitleleri Kürt fobisiyle esir alma becerisini gösterenleri geriletmenin tek yolu, “Aman bana da terörist demesinler!” korkusundan kurtulmaktan geçiyor. HDP “terörist” falan değil Parlamento’da 67 milletvekili olan yasal bir parti. CHP’nin (en azından kurmaylarının ve merkezinin) 6 milyon oya sahip HDP’yi yok sayması, seçmenin nezdinde onu, bu partiyi şeytanlaştırmak isteyen iktidarla aynı yere koyuyor.
İktidarın şantajını aşmak için HDP seçmeninin kimliğine, onuruna, iradesine saygı gösterildiğinin işaretini vermek gerek. Mesela “Ben herkesin belediye başkanı olacağım” derken Kürt seçmen sözcüğünü ağzına almaktan korkmamak, iktidarı ve rejimi geriletmek için oylarınıza ihtiyacımız var, diyebilmek, o şeytanî ve bir o kadar da yalan “terör=PKK=HDP” denklemine cesaretle karşı çıkmak…
Kürt konusunda iktidarın ve şoven Türk milliyetçisi kanatların ağır ipoteği altındaki bir CHP’nin Türkiye’yi düze çıkarma şansı olamayacağı gibi seçim şansı da olmayacaktır.
Öyle bir belayla karşı karşıyayız ki, belayı geriletmek için bağrımıza taş basıyor, çoğu zaman kerhen oy kullanıyoruz. Alternatifsizliğimize öfkelendiğimiz, sandığa gitmeyeceğim diye dellendiğimiz, seçimleri boykotu falan düşündüğümüz oluyor. Açık konuşayım: İktidarı geriletmeyi hayatî önemde gören bencileyin seçmenler CHP’den yansıyan “Elleri mahkûm, alternatifleri yok, tıpış tıpış gelip oy verecekler” kibrinden rahatsızız. HDP seçmeni bu rahatsızlığı en derinden yaşıyor. Varlıklarını bile kâle almayan bir siyasete oy vermeye içini yatıramıyor. HDP’ni Batı’da aday gösterme veya göstermeme kararının güçlüğü de buradan kaynaklanıyor. Ahmet Türk, Payzın’la konuşmasında, seçmenimiz bilinçlidir, bunları geriletmek için biz böyle bir şey önermesek de CHP’ye oy verir mealinde birşeyler söylüyor ama bu o kadar kolay değil. Sıradan bir HDP seçmeninin sözleri şöyle: “Kurtulmak için fedakârlığa razıyız, İyi Parti’yle ittifak yapan CHP adayına bağrımıza taş basar oy veririz ama Kürt kimliğimizle eşit yurttaşlar olarak görülmek isteriz, yok sayılmaya razı değiliz. Bu Türk devletinin Kürt fobisiyle beslenen yüz yıllık asimilasyon siyasetinin devamından başka bir şey değil.”
Sanırım durumu ve talebi benden çok daha iyi anlatıyor bu sözler. Seçimler kaybedilirse sorumlusu ne Türkiye demokrasi güçleri ne de Kürtler değil, aymaz siyasetinizle siz olacaksınız.