Ne Kürdüm ne de HDP’li. Ama isyan ediyorum. Birlik-beraberlik söyleminin tavan yaptığı, birlik-beraberlik kavramının bütün pisliklerin ve suçların arkasına gizlendiği incir yaprağı haline getirildiği, muazzam bir algı operasyonuyla serseme döndüğümüz şu günlerde, HDP’nin adını anan, varlığını hatırlayan var mı?
Sanki yer yarıldı, milyonlarca Kürdün ve demokratın oyunu almış bu parti yerin dibine girdi. Ana akım medyada; daha düne kadar Tayyip Erdoğan’ın düşman ilan ettiği, saldırılara hedef olan, bugün ise demokrasi kahramanı ilan edilen kanallarda, ne bir haberde, ne bir tartışmada, ne bir yorumda HDP sözcüğü geçiyor. (Özel uyarı aldıklarını, ciddi baskı altında otosansür yaptıklarını düşünüyorum, çünkü aralarında tanıdıklarım var ve onların örneğin HDP’nin mitinglere neden çağrılmadığını, haberlerde neden adının bile anılmadığını, neden yok sayıldığını kendilerine sorduklarını, en azından dilleri sürçüp HDP adını kullanacaklarını düşünüyorum.)
Günlerdir vecd içinde millî birlik-beraberlik ayinleri yapılıyor. Kılıçdaroğlu’nun da katılacağını açıkladığı Pazar günkü mitingte Türkiye’nin tek vücut olacağı, birleşip bütünleşeceği ilan ediliyor. Hiç itirazım yok, ne güzel! Ama bu ülkede 20 milyon Kürt yaşıyor, HDP milyonlarca Kürdü temsil ediyor. Tabii ki bütün Kürtler HDP’li değil ama doğudan-batıdan aldığı altı milyon oyu (ki esas oy oranı 7 Haziran seçimlerindeki sonuçtur) oy kullanamamış ama gönülleri Kürt siyasal hareketinde olan aile fertleri sayısıyla çarpacak olursanız bulacağınız sonuç en az 12-15 milyondur. Demek ki demokratik rejim, milletçe kucaklaşma, birlik-beraberlik, büyük buluşma nutukları atanlar Kürtlerin ve demokratların iradesini millî iradenin dışında sayıyorlar. Düzcesi: biad ettiremedikleri Kürtleri ve demokratları “millet”ten dışlıyorlar.
Hain darbe girişimi sadece Tayyip Erdoğan ve iktidarı için değil, kurulmaya çalışılan Yeni Milliyetçi Cephe’nin CHP ve MHP gibi unsurları için de “Allahın lütfu” oldu. Can ciğer kuzu sarması görüntüsü veriyor, birbirlerini öpe koklaya, öve öve bitiremiyorlar. Kılıçdaroğlu’nun, Pazar günü yapılacak mitinge Başbakan’ın ısrarı üzerine katılacağını bildirmesinden sonra kıymeti büsbütün arttı. Bir AKP sözcüsü, bölgede kendi zavallılıklarının ilanı olduğunu bile düşünmeden, CHP’nin İzmir mitingini överken, “CHP Diyarbakır’da da böyle bir miting yapsın” önerisini getirdi. Oysa HDP Diyarbakır’da, her türlü darbeye kesin şekilde karşı çıkan büyük bir miting yapmıştı bir hafta önce. Duyan da duyuran da olmadı. Madem ki birlik-beraberlik diyorsunuz, katılsaydınız ya o mitinge!
Yanlış anlaşılmasın; darbelere karşı milletçe ayaklanmanın, darbecileri en geniş birlikle geriletmenin, darbeci eylem ve zihniyet karşısında kenetlenmenin değerini inkâr ediyor değilim. Aksine demokrasiyi koruyup kollamanın her siyasetin, her kesimin, her yurttaşın başlıca siyasal görevi olduğunu düşünenlerdenim. AKP’nin Pazar günkü mitingine Kılıçdaroğlu’nun katılmasını doğru buluyorum. Ama katılmasının vazeçilmez koşulu, Meclis’teki üçüncü parti olan ve 14-15 Temmuz darbe girişimi karşısında daha ilk andan en az diğer partiler kadar dik duran HDP’nin dışlanmaması olmalıydı.
Sadece iktidar partisi değil, Meclis içindeki dışındaki diğer partiler, kendilerine demokrat sıfatını yakıştıran çevreler, “HDP’nin yok sayıldığı, yer almadığı birlik ve beraberlik kandırmacadan ibarettir. Meclis’teki dört partiden biri siyasetin dışına atılıyorsa bunun adı parlamentoya darbedir” diyemiyorlarsa, sıra kendilerine gelince hiç şaşmasınlar.
Sahnelenen millî birlik ve beraberlik oyununun figüranları olmaktan çıkıp demokrasiyi içlerine sindirmedikçe ne darbeler sona erer, ne Türkiye huzura kavuşur. Bugünlerin çılgın atmosferi dağıldığında Kürt meselesi yine en önemli sorunlardan biri olarak karşımıza dikilecek. Güneydoğu gözden çıkarılmamışsa, Kürtlerin yürek soğumasının gerçek ayrılıkçılığa evrilmesi istenmiyorsa, HDP’de temsilcisini bulan Kürt siyasal hareketinin yok sayılması, adının bile anılmaması nasıl bir aklın, nasıl bir planın ürünüdür? Biri bana anlatsın bunu…